'Muhalif'lerin içindeki 'iktidar ahlakı': Başkasının gözündeki kıymık, kendi gözündeki kütük

                                                                                                                                 “Kazan, kazana kara demiş, tavanın gülmekten aklı gitmiş…”          

Anonim

Radyo ve Televizyon Gazetecileri Derneği’nin "2016 Medya Oscarları" sahiplerini bulmuş.

"15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi Ödülü" Hande Fırat’a verilmiş. (1, 2)

Ödülü veren derneğin genel sekreteri Hande Fırat'mış! Yani Hande Fırat, genel sekreteri olduğu dernekten "demokrasi ödülü" almış. (3)

***

Bu haberi okuduğumda, “ben bunu bir yerlerden hatırlıyorum ama nereden” diye düşündüm!

Sonra buldum. Bunu “bir yerden” değil “birkaç yerden” hatırlıyordum!

***

Önce birinci teorik saptamamı yazayım:

Türkiye’de bugün gördüğümüz ve midemizin kaldırmadığı hemen her şeyin öncülünü biraz daha geriye gittiğimizde mutlaka buluruz.

Çeşidi ve şiddeti dönemden döneme değişse de geleneklerde devamlılık esastır! Bugün gördüğümüz her hırsızlık, her yolsuzluk, her ahlaksızlık, sadece geçmişten bugüne süreklilik gösteren bir çizginin mantıksal bir sonucudur. Bugün bunların üzerine “tüy dikilmiş olması”, bu gerçeği görmemize engel olmamalıdır. Günümüzde olan her pislik, şimdi kendilerini muhalefetteymiş gibi gösteren kişi, kurum ve anlayışların açtığı yolda ilerleyerek bugüne gelmiştir.

***

İktidar ahlakı üreten “muhalifler”

Örnek mi? 25 Ekim 2006 tarihli Milliyet Gazetesi’nden bir haber:

"TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nun başkanlığını son 4 yıldır Doğan Hızlan yürütüyor. Bu yıl da gelenek bozulmadı; Hızlan, Cevat Çapan, Semih Gümüş, Jale Parla, Füsun Akatlı ve Deniz Kavukçuoğlu’ndan oluşan kurul, başkanın yer almadığı bir “gizli” toplantı yaparak 2006 yılı “Onur Yazarı” unvanını Doğan Hızlan’a verdi." (4)

Yani?

Altı kişiden oluşan bu seçiciler kurulu, başkanları olmadan gizlice toplanıp “onur yazarı” unvanını, kendi kurul başkanlarına vermiş. Ne hoş bir sürpriz! Böylece D. Hızlan, başkanı olduğu bu düşünceli seçiciler kurulundan ödül almış!

***

Yok ben bu işlerle uğraşamam diyorsanız jüriyi doğrudan kendi elinizle kurup ödülü kendinize de verebilirsiniz, pardon alabilirsiniz! Yönetim kurulunda olduğu kurumdan ödül alma şerefine nail olan ve bu geleneği ülkemize kazandıran İpek Çalışlar’ın yaptığı gibi... (5, 6)

Yazar Nihat Ateş’in ifade ettiği gibi formül çok açıktır: Jürini kur, ödülünü kap!

Şimdi gidip bu kurul üyelerine:

Doğan Hızlan’a, 

Cevat Çapan’a,

Semih Gümüş’e,

Jale Parla’ya,

Füsun Akatlı’ya,

Deniz Kavukçuoğlu’na,

Hande Fırat’ın, genel sekreteri olduğu dernekten ödül aldığını söyleseniz eminim buna karşı çıkarlar ve AKP’ye verip veriştirirler. Belki de bunu çoktan yapmışlardır bile.

Bu olayı Prof. Dr. Emre Kongar’a sorsanız, bu konu hakkında size 18 dakika boyunca konuşabilir, AKP döneminde yapılan torpil ve liyakatsizliklerden, kurumların dejenerasyonundan çarpıcı örnekler verebilir. Bir kişinin yöneticisi olduğu bir kurumdan ödül almasının etik değerlere ve ahlaka ne kadar aykırı olduğunu size Emre Kongar’dan daha iyi anlatacak kimse olamaz!

Ancak aynı E. Kongar, yukarıdaki olayla ilgili yazdığı şu cümlelerle bu tutumu arasında bir çelişki de görmeyecektir:

“TÜYAP 25. Gümüş Yılı Onur Yazarı Ödülü, Doğan Hızlan’ın kimliğinde ve kişiliğinde TÜYAP’a da onur getiren bir ödül. TÜYAP’ı ve jüriyi bu ödülden dolayı kutluyorum." (7)

Şimdi Hande Fırat’ın bu ödülünü gidip İpek Çalışlar’a sorsanız eminim AKP’nin yolsuzluğundan, hukuksuzluğundan, torpilinden, çürümüşlüğünden falan söz edecektir.

***

Yukarıdaki iki ayrı olayda adları geçen jüri üyeleri ve ödülü alan kişiler kendileriyle ne kadar övünseler azdır. Bu insanlar, ülkemize yeni bir norm, edebiyatımıza ve kültür dünyamıza yepyeni bir ahlaki eşik getirmiştir. 

Muhtemelen bu kişilerin hepsi kendilerini iktidara muhalif olarak tanımlamaktadır.  Hatta bunların bir kısmının yazılarındaki “muhalifliği”ne bakacak olursanız kendinizi çok yumuşak başlı bulabilirsiniz. Lafa gelince herkesten çok muhaliftirler ancak davranışlarına baktığımızda bunun kırıntısını bile göremezsiniz.  

10 yıl önce olmuş bu iki olayla ilgili hala her hangi bir özeleştiri, açıklama ya da savunma yapılmış değildir. Savunma yapacak ne var ki! Her şey gayet normaldir ne de olsa…

***

İkinci teorik saptamam da şudur:

“İktidarın ahlakı”, iktidardan çok daha yaygındır. Kendilerini muhalif diye tanımlayan mecrada yaygın bir “iktidar ahlakı” vardır. Bu “muhalif”lerin ahlakı ile iktidarın ahlakı arasında hiçbir fark yoktur. İki düşünce-hareket-topluluk, ahlaken ayrışmıyorsa, birbirlerinden farklı ahlaki değerleri yoksa, diğer alanlardaki farklılıkları sadece birer detaydan ibarettir.

İktidar ahlakı ile muhalefet yapamazsınız; yaparsanız yaptığınız şey muhaliflik değildir.

Neyin ahlakını yaşıyorsanız osunuz.

***

“Türkiye’de kültür sanat alanında sorun nedir?” sorusuna birçok başlıkta yanıt verilebilir, uzun bir liste yapılabilir. Ancak bu listenin başına yazılması gereken ilk madde şudur:

İkiyüzlülüğün bırakılıp “yüz sayısı”nın teke indirilmesi ya da “başkalarının gözündeki kıymığı görmeden önce kendi gözündeki kütüğü de fark etmek..."

Daha kısa ifade etmek gerekirse “birkaç nanogram ahlak” da diyebiliriz.

[email protected]


Kaynaklar:

1. http://aa.com.tr/tr/turkiye/medya-oscarlarini-kazananlar-aciklandi/727256

2. http://haber.sol.org.tr/medya/akp-ile-buzlari-eritti-hande-firattan-kend...

3. http://www.rtgd.com.tr/kurumsal.html

4. http://www.insanbu.com/eski/a_haberdfaf.html?nosu=1672

5. http://www.insanbu.com/eski/a_habere39f.html?nosu=1686

6. http://bianet.org/bianet/kadin/94663-duygu-asena-odulu-ipek-calislarin--2

7. https://www.kongar.org/medyanotu/448_Dogan_Hizlan.php