Sus...

Tam da affetmeye hazırlanıyordum. Yaz moduna geçmeye ramak kalmıştı zihnen. Olmadı, olabilir mi böylesi bir ülkede?

Mümkün mü?

Mümkün olamıyor. Ülkem yangın yeri.

Kendimizi kandırmanın manası yok. Düşünen, soran, eyleyen, pırıl pırıl, umut dolu gençlerimiz öldürüldü.

Ecelerim, Ezgilerim, Haticelerim, Saadet’im Süleyman’ım, Nartan’ım, Alper’im, Okan’ım, Uğur’um, Yunus Emre’m...  

Sus, susmak en iyisi. Dayanılır gibi değil başka türlüsü.

Sus...

İyi mi gidiyordu her şey? Öyle mi demişlerdi?

Anlayamadım, tekrar edin lütfen.

Gerilemiş miydi karanlık? Kara çalılar susmuş muydu?  Aşılmışsa da barajlar denizlere ulaşılmış sayılır mıydı? Kolay mıydı o kadar?

Anlayamadım, tekrar edin lütfen...

Üzgünüz,  iyi değiliz ve iyi olmayacağız.

Çünkü hikâye, insanlık tarihi kadar eski. Çünkü hikaye kölenin efendi ile çatışması kadar kadim, çünkü hikâye aydınlanmaya karşı kara yobazın kitapları geçtim, insanları yakması kadar tanıdık. Cadı avı zamanları yani.

Kendini beyaz perdeden izlemek gibi. Onca tozun, dumanın,  gürültünün, patırtının, çığlığın, göz gözü görmezliğin ardını görmek gibi.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde yazlık sinema zamanları idi oysa. İnsanlık Tarihi temalı filmlerden izledik Mücahit’in, Medali’nin, Çağdaş’ın, Duygu’nun, Kasım’ın, Cebrail’in, Büşra’nın  gözleriyle.

Hypatia’nın, dini değil; aklı, mantığı, düşünmeyi, sorgulamayı, bilimi, insanlığı üstün tutup açıkça haykırdığı için lime lime edildiği zamanlardı. Zamanlar birbirine karıştı.

4. yüzyılın sonlarına doğru Roma İmparatorluğu çöküşün eşiğinde, Mısır’da, İskenderiye Kütüphanesi bir simge,  İskenderiye Feneri bir metafor bugüne, bugünün Türkiyesi’ne uzanan.

Hypatia 45 yaşında lime lime edildi, etleri kemiklerinden midyelerle sıyrıldı da, dünya güneşin etrafında dönmekten vaz mı geçti? Güneş merkezli gezegen sisteminin ve eliptik yörüngenin varlığı   

inançlı Hıristiyanlarca reddedildi de, insanlık en karanlık Ortaçağ’da açlıktan mı kurtuldu? 1200 yıl sonra Kepler Hypatia’a selam çaktığında, kim yüreklerimizin yağını eritmeye devam etti? İçimizi aydınlıkla, iyilikle, umutla doldurdu? Kara çalı sakallı erkekler güruhu mu? Kafa kesiciler, bomba patlatıcılar mı?

Dogmalarla mücadelenin tarihi mi demiştiniz? Ne kadim hikâyedir o.

Hypatia  İskenderiye Kütüphanesi’nin müdüresi ve halka açık dersler veren dönemin tek kadın filozofu, matematikçisi ve astronumu. Öğrencilerine dogmaları değil, inançları değil; sormayı, öğrenmeyi, sorgulamayı, araştırmayı ve bu yolla has insan olmayı öğreten bir bilim kadını. Bundan büyük günah olur mu efendiler?

Soruyor Hypatia: “Dünya'yı olduğu gibi görmeyi kabul edersek ne ile karşılaşırız? Bir an ön yargıları bıraksak karşımıza nasıl bir dünya çıkardı?”

Zamanlar birbirine karıştı. Hypatia’nın çocukları, öğrencileri; bizim gençlerimiz...

Sus...

“Bizi birleştiren şeyler bizi ayıranlardan daha fazla. Sokaklarda ne olursa olsun bizler kardeşiz”

Böyle mi?

Böyle mi gerçekten?

Sus...