Simge Takke Tekme

"Annemi kızdırmayın" demiştim geçen haftalardan birinde. Çünkü; belediye otobüsü şoförünün, ak saçlı annemin başı açık olmasına tahammül edememesinin altında yatan nedenler öyle yenecek yutulacak cinsten değil. Emekli Cumhuriyet öğretmeni annemin simgeledikleridir tahammül edilemeyen.

Sessizce haksızlığı izlese annem sorun olmayacaktır, tabii. Hep annemin “başına gelen şeyler” elbette başına gelmeyecektir. Ancak, yaşlılara kötü davranan şöförü uyarmanın cezası, “senin bu yaşında başın niye açık” tehdididir.

Bu tehdit bütün kadınlara, bütün yaşlılaradır, bilginize.

“Otur oturduğun yerde” ayarıdır aslında.

“Sesini çıkarma çiçek ol, kul ol” beklentisidir.

Ayşegül'e şort giydiği için tekme atan Takkeli Neandertal'inkinden farkı yoktur şoförün höykürmesinin.

Ayşegül sussa idi, “çiçek olsa” idi, şortundan utansa idi, bir bir kovuklarından şahlanarak çıkmazlar mıydı Neandertaller?

Annem ve biz yanarız yanarız, annemin akıllı telefonunun olmamasına yanarız. (O ayrı) Bu olayı yere göğe yazmadığımıza, peşinden gitmediğimize, densizlerin ensesinde boza pişirmediğimize yanarız. Onun için Ayşegül Terzi'ye buradan kocaman bir kızkardeş sarılması gönderiyoruz.

İki olay ve sayamadığımız tüm diğerleri hiç de münferit değildir artık.

Bir eşik vardır ve  her geçen gün o eşik zorlanmakta, çember giderek daralmaktadır. Bu tipler geçen hafta dediğimiz “Amok Koşucuları”na benzer.

İkisi de yükselen dinciliğin kadına yönelik öfkesi, şiddetidir.

Onlar, insan soyundan kadını hiç mi hiç sevmezler. Kadın, kadınlığını bilmeli, ayak altında dolaşmamalı, fıtratından ona düşen rollerin dışına çıkmamalıdır mümkünse. Sinirleri bozuktur bu takımın, her daim galeyana gelmeye, sövmeye, dövmeye hazır ve nazırdırlar.

Yaşam alanlarımıza kastettikleri yetmezmiş gibi cana bile kastederler. Bir dolu kadınlarımızı beslendikleri bin bir türlü gerici, ataerkil zımbırtı, şu bu hurafe, ortaya karışık safsata yığınını gerekçe yaparak öldürebilmektedirler.

Ne demek yani!

Dün Cumhuriyet'in 93. yıldönümü idi. Bir büyük muhasebe gerekçesi, malum.

Peki, nedir Cumhuriyet'in anlamı kadınlar açısından?

Hani o paylaşılan, kutlanan bayram fotoğrafları içine yerleşmiş kadınlar nasıl bakıyorlar bize?

Bir kere kadınlar Cumhuriyet'in kuruluş sürecinde bir simgedirler. Cumhuriyet'in topluma vaadettiği geleceğin aydınlık yüzüydüler. Kadınlar Cumhuriyet'in ideolojik ikliminde eğitim yoluyla alınacak yolları işaret etmekteydiler. Kadınlar, alacakları eğitimle özgürleşecekler, kimliklerini bulacaklar, meslek sahibi olacaklar ve gelire kavuşacaklardı. Bu, tüm kız çocukları için bir kurtuluş modeli oldu. Elbette ki, ailelerin sınıfsal konumu ve cinsiyet ayrımcılığı yumuşak karın idi. Ancak orta ve üst sınıflar için ulaşılır hale gelen eğitim, yoksul halk çocukları için ulaşılması hedeflenen bin menzil idi.

Çağdaş ve laik eğitim sistemi, Cumhuriyet modernleşmesinin en önemli mihenk taşıydı. Taşın içindeki inciler ise kız çocuklarıydı. Kız çocuklarının eğitimiydi. Kız çocukları, akranlarıyla yan yana eğitim alırlarken, kimi doktor, kimi öğretmen, kimi pilot, kimi yazar, kimi mühendis olmanın hayali içindeydiler.

Ama yazık ki, tarihin her döneminde, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan dönüşümleri anlayabilmek için kadına sunulan seçeneklere bakmak gerek. Cumhuriyet ideolojisi kızlarımızın önüne yurttaş kimliğiyle bilimsel-laik eğitimi sunmaya gayret etti. Okulların yaygınlaşması ve karma eğitim politikayarıyla kuruluşundan itibaren kız çocuklarınını okullaşmasına ayrı bir önem atfetti.

Fikri hür ve vicdanı hür nesiller için.

Bugün mü?

Yaşadıklarımız ortada.

Küfürbazlara, galeyancılara, tekmecilere hadlerini bildirmedikçe, “çiçek oldukça” işimiz zor, benden söylemesi...