Orwellseverler okusun bakalım bu çağrıyı. Ama üç kişi yanyana gelmesin, aman ha örgütlenme olur, siyaset olur, sosyalizme çağrı olur, vicdanlara sesleniş olur, değiştirmeye duyulan inanç olur, anne ba

Komple Komplo

Mız mız mız mız.

Yerine göre de,

boncuk bulmuş edasıyla bir seviyesiz sevinç ve hadsiz ve talihsiz gevelemeler.

“Yeter la” diyeceğim geliyor kaba kaçacak.

Koca adamlar, kasım kasım kasılanlar, her bir şeyi bilirim diye dünyaya kibirle bakanlar, sataşmaya programlanmış bünyeler, motivasyonunu dedikodudan alan ergen efelenmeleri, esprileri.

Sevmediğim biri dediydi, bir şeyin niteliği onun en kötü anında gösterdiği davranışta, reflekste gizlidir diye, söyleyeni sevmeyebilirim ama sözün, saptamanın hakkını vermemek olur mu. Elbette insan her an, herkesten bir şeyler öğrenebilir.

Ve bir an, o bir an, en kritik andır; verilen bir tepki ya da yapılan bir eylem, bir ifşaat, bir yorum, her şeyi apaçık ortaya koyar.

Niteliği... Olup olacağı en son noktayı...

Bu muymuş dersiniz.

Bu kadar mıymış yani?

Bu düğümde mi toplanmış hepsi. Vay bana, vay vay vay sana.

Düğümlere üflermiş.

Değil mi?

Nihayetinde yazmanın da bir adabı, bir estetiği, bir akışı, bir niteliği, bir derinliği, bir üsturubu olmalı.

Hele hele deyip, daha kıvamlandıracaktım, pekiştirecektim ya. Yok, gerek yok.

Kelli felli beyler, böyük böyük amcalar, tavuklara sabah içtiması yaptıran amirlerim. Söz üstüne söz, köz üstüne köz bırakmayan başkanlarım.

Oturup, düşünüp, taşınıp ve kaşınıp yazmışlardır elbet.

Yazılanı şöyle bir okuyup, tabii, pek tabii, hadi deyip komplemizle paylaşmaya onay vermişlerdir.

İyi iş yaptığını sananlara özgü neşeyle. Dingin bir sevinçle...

Köpürtmekten doğan hakları vardır.

Haklarını verelim.

***

O değil de, nazar demiştim, gülmüşlerdi bizimkiler.

Ben yaz gribi olunca, ateşlenip yatınca, pazar yazısı kalınca, bir kez daha büyük lokma ye, büyük söz  söyleme, demiştim kendime. Çünkü “çalışan kazanır elması kızarır” diye ahkam kesermişim. Tembellik hakkını savunmayıp, kapitalizmin tüm klişelerini bilip ama her koşulda bizlerin “oblomovculuğa” (doğrusu “oblomovluk” olacak oysa ki a Şule, hep yanlış hep sarsak cık cık cık) savaş açmamız gerektiğini dermişim. Kendim dahil, herkese  -az biraz çok değil- höt höt höt edermişim. Sonra yaz gribi olduğumdan, vurgu yaz'a olmalı ki, durumun vehameti ortaya çıksın, yazılarımı yazamaz, dostlarımın incelikli iletilerindeki düzeltileri sizlerle paylaşamazmışım. Örneğin  Hükümsüz 1984 adlı yazıda maddi hatalarımız olmuş. Tarihlerle ilgili. Aman ha... Büyüğü küçüğü olmaz, pek ziyade özürlerimi sunarım.

Şöyle yazmış candost “Küçük bir maddi hata gördüm, bana sorarsan çok önemli değil, ama şimdi biri takılır buna, o nedenle iletmek istedim: Hayvan Çiftliği 1945'te yayımlanıyor. 1984 ise 1949'da. Yazıda bir typo olmuş. 1945 şeklinde kalmış. Halide Edip tarafından çevirisi yapılan kitap da Hayvan Çiftliği.”

Kitabı, “Kindle”dan okudum. (Kindle'a bir Türkçe isim bulmalı. Şöyle güzel...) Can Yayınları'ndan. Kitabın çevirmeni Celal Üster'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört: Bir İnsanlık Karabasanı adlı kitaba yazdığı sunu yazısı Aralık 2010 tarihli. Yayın yılı  yok. 2010'dan sonra olsa gerek çünkü 2010 tarihli 29. basımın çevirisini öncekiler gibi Nuran Akgören yapmış. Benim kütüphanemde olan basım ise 1999 ve 4. basım. Çevirmeni Nuran Akgören.

E. M Foster'ın ufacık bir sunusu var sözünü ettiğim basımda Orwell'i anlatıyor.  Pek yerinde betimliyor.

“Birmanya'da devlet görevlisi olarak bulunduğu sırada yüz yüze geldiği İngiliz emperyalizmi kötüdür, ama onu siyaset sahnesinden silen yeni emperyalizm türleri daha da kötüdür. Tüm uluslar iğrençtir, ama bazıları ötekilerden de iğrençtir. Orwell pek de çekici olmayan, bu dolambaçlı yoldan yurtseverliğe varır. Bazılarımız için, bu en temiz yoldur. Güllere, kurbağalara ve sanata inanırız ve biliriz ki, kurtuluş, kurtuluşun küçücük bir kırıntısı, ancak bu yolda bulunabilir. Siyasal alanda bulamayız kurtuluşu, aldatılmaya da niyetimiz yoktur, ama seçtiğimiz kötüler arasında en az kötü olandır. Böylece, yüreklerimiz ve beyinlerimiz zedelenmeden yurtsever oluruz.”

Orwellseverler okusun bakalım bu çağrıyı. Ama üç kişi yanyana gelmesin, aman ha örgütlenme olur, siyaset olur, sosyalizme çağrı olur, vicdanlara sesleniş olur, değiştirmeye duyulan inanç olur, anne bak kral çıplak olur....

Olur da olur.

Bal gibi olur.

O değil de, ben başka şey yazacaktım.

Firuzağa “komplo”sunu. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın hafızalarda kazılı fotoğrafı ile “olayın oruçla ilişkilendirilmesi toplumsal barışa suikasttır” deyişini...

Komple komplo

Komple tikiyssss....