İçimizdeki İrlandalı

Lise'de bir İngilizce öğretmenimiz vardı.  Malum Anadolu Lisesi, malum hepimiz sular seller gibi İngilizce konuşmak üzere şartlandırılmış veletlerdik. O zamanlar  'Anadolu Lisesi' furyası yeni çıkmıştı. İlkokuldan sonra 7 yıl okunuyordu ve öğretim dili İngilizce idi. Tabii, öğrencilerin  İngilizceyi doğru düzgün öğrenmeden matematiği, fiziği; İngilizce öğrenmeye çalışması, bir sürü tartışmayı beraberinde getirmişti. (Nasıl da değinilip geçilecek bir meseleyi uzatma potansiyelim var. Sadede geliyorum. ) İşte o İngilizce öğretmenimiz, her derste ballandıra ballandıra anılarını anlatır, her anının başına da “when I was in England” (Ben İngiltere'deyken) diye başlardı. Ben de kendimi “ben Paris'teyken” diye başlamamak için zor tutuyorum. (Ama bu sözün telifi Nurten teyzemdedir biline...) Tatlısu monşeri diye yaftalandığımın farkındayım, üstelik içten içe bizim Tanzimatçılara da ziyadesiyle hak veriyorum. (Yine uzattım...) 

İşte yani, kendimi zor zar tutuyorum biline, ama bugünün yazısı Paris ile ilgili olmayacak. Başka bir turistle, şu süper kahramanımız Kuveyt asıllı İrlandalı ile ilgili olacak. Her ne kadar, Kuveyt asıllı olması nedeniyle az biraz duraksamışsam da - çünkü haliyle kırmızı saçlı, açık tenli kurtarıcı Batılı turist portresine uymasa da, o artık, bizim toplumsal belleğimizde yer eden ve dahi bizi ortak bir duyguda buluşturan İrlandalıdır.- Bizi mutlu etti, kimimizi kahkahalarla güldürdü... Bir süredir üzerimize bir zırh gibi yapışan kasvet bulutunu muhteşem kroşeleriyle dağıttı. Mahallenin namus bekçisi esnafını bir güzel yumruk manyağı  yaptı; dişlerini döktü.

Bir açıdan bakıldığında yukarıdaki yazılanlar “akl-ı selim” kimseleri -eğer kaldıysa- rahatsız eder, biliyorum. Ancak yüreğimizin yağlarını eriten, o yumruklarda saklı olan gizli anlamlardır. Yumrukların sembolize ettikleridir. Ali İsmail'den söz etmeyeceğim. Ama Türk romanında esnaf ve eşrafın birleştiği, kasaba kurnazı, her daim kötüden, işgalciden, bozguncudan yana olan bir kesim vardır. Bu kesim de belleklerimize kazınmıştır. İnce Memed'e karşı Abdi Ağa ile birlik olan, Vurun Kahpeye romanında Aliye öğretmeni taşlayarak öldüren, Yeşil Gece'de Şahin Bey'i dinsizlikle suçlayan  hep bu esnaf-eşraf karışımı türdür.  

Bu tür, İrlandalı'ya karşı  kendini aklama telaşına girdiğinde, İrlandalı'nın alkol almak istediğini ifade ederek, turisti şeytanlaştırmaya çalışmakta ve haliyle şeytan taşlamanın doğal olduğu mesajını vererek alicengiz oyunu oynadıklarını sanmaktadırlar. İşin diğer tarafı ise, İrlandalı'nın bizi nasıl gördüğüdür. Bu hakikaten ciddiye alınması gereken bir sorudur. Öyle ya, adamın üstüne saldıran bir  andavallı güruhunu dövmesi sonucunda milli kahraman ilan edilmesi, adli bir olayın bu denli yüreklere dokunan bir vakıaya dönüşmesi, topumuzun ruh hali hakkında ilginç veriler vermektedir. Uçlardayız. Uçların doruklarındayız. Biçareyiz, hassasız, öfkeliyiz. Elin İrlandalısından medet umacak haldeyiz. Kırılgan ve alınganız. (Lümpenleri dışarda bırakmaktayım tabii. Onlar her durumda, her biçimde ota çiçeğe tahrik olmakta, kışkırılmakta, galeyana gelmektedirler ve bu haliyle hakikaten kötü adamları oynamaktadırlar. Kötü ve bir hayli çirkindirler. Çirkin kalmaya da mahkûmdurlar.) 

Olayları alt alta toplarsak hakikaten gözlerimizi yuvalarından dışarı fışkırtacak, bizleri ağlamaklı edecek bir sürü fotoğraf vardır. 

Serseri mayın gibi dolaşan bu eşraf-esnaf karışımı lümpen kitle, geçtiğimiz günlerde Konya Meram'da adres soran bir hava pilot üsteğmene PKK'lı olduğu gerekçesiyle saldırmış, bayıltana kadar bir güzel dövmüştür. Linç etme girişimi polisin yetişmesiyle son bulmuştur. 

İşte ahval-ı şeraitimiz budur. 

Dahası var. 

Türkiye'de on milyon kişi ağır antidepresan, nam-ı diğer sakinleştirici kullanmaktadır. Dert edilmeyebilir. Belki de antidepresan kullanmak gelişmişlik ve kapitalistleşmişlik göstergesidir, diyenler olabilir. Bana susmak düşebilir bu durumda...

O zaman şunu ekleyeyim;  bizdeki tutuklu ve hükümlü sayısı, İngiltere-Fransa-Almanya hapishanelerindekilerin toplamından daha bile fazlaymış... Duydunuz mu? 

Yetmedi mi? 

Peki şuna ne dersiniz? 

ABD'li araştırma şirketi Gallup'un 148 ülkeyi kapsayan araştırmasıyla hazırladığı küresel mutluluk endeksinde Türkiye sondan 3. sırada yer almışmış. Sorulardan birisi de, “Dün kahkahalarla güldünüz mü?” sorusu imiş.  Türkiye'de evet yanıtını veren %43lük toplam, Sırp katılımcılarla birlikte Türkiye'nin sonuncu sırayı paylaşmasına neden olmuşmuş.

Bir not:  Herhalde bu soru İrlandalı vakıasının olduğu güne denk gelmemiş. Bir diğer not: Şu an bu yazıyı müstesna sahil beldelerimizden Didim Akbük'ten yazmaktayım. Ve sahildeki bir kafede bir düğün olmakta, ve düğünde halkımız  “özgürlük mahkümları” adlı protest şarkıda hoppidi hoppidi oynamaktadır. 

Ben de havaya sıkılan kuru sıkılar arasında Godot'u beklemekteyim. 

Herkese benden bi gazoz, diyesim var..