Aziz Gibi...

Aziz Nesin'in 100. yaşını kutladık. Deniz feneri güzel insanların aramızdan ayrılışlarını anmak değil de, aramıza katılışlarını şenlikle kutlamak daha tatlı, daha mutluluk verici. 

Buna ikna oldum. 

Bir de, yan yana gelmemize, omuz omuza vermemize, sesimizi seslerine katarak çoğalmamıza, söyleşmemize, söylememize, can yoldaşı olmamıza ve bunun bizlere özsuyu olduğuna ikna oldum. 

Ne güzel...

Sesimi duyan var mı, çığlığının ardındaki ıssızlığın ancak insan sıcaklığıyla renkleneceğine, bir sözün, bir bakışın, bir duruşun evrenin sonsuzluğunda asla yok olmayacağına, her zaman aksi sedasını bulacağına  ikna oldum.

Karanfil elden ele. 

Karanfil dilden dile.

Şimdi o zaman, geçen Pazar kürsüden söylemek isteyip de söyleyemediklerimi demek isterim. 

Malum, konuşmak zor yazmak kolay...

O halde; 

Nazım Hikmet Kültür Merkezi'ne, İstanbul'daki dostlara bin kez teşekkür. Hakikaten. Aziznesinolunmalı şiarıyla aydınımızın yüz akı olan Aziz Nesin'e borcumuzu sayelerinde ufacık dahi ödeyebilmişsek ne mutlu. 

Aziz Nesin'i düşünmek, hatırlamak her zaman bana iyi gelmiştir. Yine öyle oldu. İçimden genişlediğimi, coştuğumu, güçlendiğimi, çoğaldığımı hissettim. 

Aynı duygularla göz göze gelişler, aynı yürek ağrısıyla içe göçüşler... 

Yani yan yana olmak iyi geliyor. 

Ne diyecektim? 

Öncelikle yıllar önce Akıntıya Karşı Belgeseller dizisinin ilk belgeseli Akıntıya Karşı Aziz Nesin'in çekimlerini yaparken nasıl da borç ödeme telaşı içinde olduğumuzu, olanaksızlıklar içinde belgeseli kotarmaya çalışırken sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi değdiğimiz tüm insanların yardımlarını esirgemediğini, büyük bir imece içinde belgeselin ortaya çıkışını hatırladım. Bir de “biz yapmasak kim yapacak” sorusunun bize eşlik ettiğini...

Hakikaten biz yapmasak kim yapacak?

Biz söylemesek kim söyleyecek? 

O halde...

Anladım ki bir de, bir şey gerçekten çok istenip yeterince emek ve mesai harcanırsa  tüm kapılar az biraz zorlamayla açılıveriyor. 

Yani Aziz Nesin, kimse buyur etmedi beni ben açtım kapıları tekmeleyerek diyor ya. Öyle.  Yeterince inat edilince, kararlı olunca olmazlar oluyor. 

Aziz Nesin'e borçluyuz, azıcık dahi olsa ödemeye çalışalım noktasından teknik tüm sıkıntılara ve beceriksizliğimize rağmen  40 dakikalık bir belgesel yapabilmek hakkımızı verelim, iyi bir şey.. Kötü olanı ise bilebildiğim kadarıyla, Aziz Nesin üzerine onca yıla rağmen derli toplu başka bir belgesel çalışmasının olmaması... 

Bunu bir kenara not etmeli... 

Bir diğer nokta, Aziz Nesin'in, Oğuz Aral'ın aktardığı gibi, Varlık dergisi yıllıklarına tek bir öyküsünün alınmaması. Yıllar sonra Aziz Nesin Düşün yayınevini kurduğunda kendi yıllığını kendi çıkarır o ayrı, ama ne acı öyle değil mi? 

Peki bugün? 

Varlık dergisi Aziz Nesin 100 Yaşında dosyası yapmış Aralık sayısında. 

Tamam ne güzel. Feridun Andaç bir öykü yazmış örneğin. Dönüş: Bir “Aziz Gibi” adı. Ölüme yaklaşan yaşlı bir yazarı anlatıyor. Şöyle başlıyor: “Gözlerinde yalnızlık acısını dindirebilecek ne var diye düşündü.” Karamsar, iç karartan dahası bendeki Aziz Nesin imgesine hiç mi hiç uymayan bir öykü. Bugün böyle mi hatırlıyoruz hakikaten Aziz Nesin'i?

Sonra, sonra diğer yazılar: Ali Yıldız yazmış. Bir Halk Düşmanı: Aziz Nesin. Asıl adı Mehmet Nusret'tir diye başlayan. Bir ansiklopedi maddesi soğukluğu ile bir kronolojik sırada yazılmış bir Aziz Nesin yazısı. 

Sonra Yüksel Pazarkaya'nın kendi anılarından da yola çıkarak yazdığı Yararlı İşler Ustası adlı bir diğer yazı. Niyeyse ağzımda kekremsi bir tad bırakıyor. 

Sonra arşivlerden mektuplar ve siyah beyaz fotoğraflar... 

Varlık dergisinin 100. yaş kutlaması böyle. 

İçim buruluyor, mahzunlaşıyorum. 

Bu mudur, diyorum. Budur, diyor karşı ses.Susuyorum.

Sonra yine bir soru geliyor aklıma... Canımı acıtıyor.

TYS acep nerelerdedir? Ne yapmaktadır? Aziz Nesin'in kurucusu olduğu sendika, yazarlar sendikası hani, niçin kocaman bir etkinlik düzenlememiştir? Tam da zamanıyken. Tam da ihtiyacımız varken.

Soruyorum işte? 

Aziz Nesin'in bize ihtiyacı yok ki... 

Bizim ona... Bizim ona ihtiyacımız var. Yani biz, yazarlar, onlar, şunlar, herkes.. ihtiyacımız onca yakıcıyken... İvediyken...

Soruyorum işte...

Sonra amaan adam sende diyorum.

Yapılacak çok iş, ödenecek çok borç var. 

Ve

İyi ki Aziz Nesin var, diyorum...

Sen çok yaşa Aziz Nesin!