Vahşi anlamaz

Bu konuda kafa yoranların, kalem oynatanların Suriye’de huzursuzluk başladığından bu yana, ülkedeki terörist grupların bir süre sonra birbirine düşme ihtimalleri olduğu yolundaki öngörüleri birer birer gerçek oluyor. En son yapılan araştırmaya göre Suriye’de birbirlerine giren terörist grupların savaşında 500’den fazla kişi öldü.

Bu, deyim yerindeyse “işin doğası”nda var. Özgürlük, demokrasi gibi kavramlardan çok, itaat, biat, körü körüne bağlılık gibi kavramlardan oluşmuş bir düşünce (!) sisteminin bağlıları, diyalogdan sadece “kapışmayı” anlıyor. Başından beri bizim de anlattığımız buydu.

Beşar Esad ile yönetiminin, Suriye dışındaki muhalefeti “diyalogdan anlamaz aşırılar” olarak nitelemesinin nedenini herhalde daha iyi anlaşılıyordur. Anlaşılan bir başka şey de bu zihniyetin takipçilerinin gözünde insan yaşamının ne kadar ucuz olduğudur. Ortak düşman bellediklerinin karşısında bile mücadele arkadaşlarının canlarını kıymetli görmeyen hastalıklı bir tipoloji var karşımızda.

İnsan yaşamını bu kadar değersizleştirmiş olanların, insanlar için var olduğu söylenen cennette, vahşi birer kan emici olarak yer alacaklarına inanmış olması da garip bir durum. İnsanın, ölüm tarzları karşısında bile seçim yapacak duruma geldiği görüntülere tanık olduk. “Umarım acı çekmeden ölmüştür” dediğimiz hüzün verici görüntüler. Daha önce de yazmıştım, oğlu muhalif çetelerin eline düşen bir Suriyeli annenin “inşallah öldürmüşlerdir” diye dua ettiğini duydum. Oğlunun işkence görmesinden daha katlanılabilir bir şeydir çünkü ölüm.

Vahşet görüntülerine yol açan sadece öfke değil. Bu bir “kültürel” tutum. İnsan hayatının vaat edilmiş cennet gibi kutsiyet taşıyan olgular karşısında “önemsiz” olduğuna inan bir zihniyet yapısı insanı kolayca boğazlayabilir. Hele “inancı” açısından engelse, bu imani bir görevdir de aynı zamanda. İmanın karşısında olduğuna inanılan her değer, her tutum gibi insan da yok edilebilir bir nesnedir bu zihniyetin gözünde. Hele bir de inancı tarafından onaylanmış, doğru bulunmuşsa, “iman yolunda” din kardeşini kesmekten çekinmez bu zihniyetin mensubu.

İşte bu yüzden sadece karşı olduklarını değil, beraber olduklarını da, “ters düştüğü” için kesebilir, işkenceyle katledilebilir. Ölüm, sıradan, her an başvurulabilecek bir yok etme makinesidir. Şimdi birbirlerini de aynı vahşetle yok ediyorlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bile, iş kendi aralarında kapışmaya gelince, (masum Suriyeliler öldürüldüğünde hiç aklına gelmemişti) “Esad bile bunlardan daha iyi” demek zorunda kaldı. Esad’ın onlarla kıyaslanamayacak olduğu ortada. Davutoğlu’nun aklının sonradan da olsa aklının başına gelmesi, kendisi açısından iyi bir şeydir en azından.

Vahşet, kim tarafından kime yöneltilirse yöneltilsin savunulacak bir tutum olamaz. Davutoğlu’nun, destek verdiği gruplar birbirine düştüğü zaman vahşete dikkat çekmesini samimi bulan olmamıştır herhalde.

Suriye’de herkesin kabul edeceği, makul, istekleri, talepleri dile getiren muhalefetin yerine yöntemi, hayatları savaş hukukunun garantisi altında olan “tutsakları” öldürmek olanlara destek vermek, bu grupları yaptıkları konusunda cesaretlendiren bir tutum oldu.

Bu beş yüz ölü daha başlangıç. Şimdi, “iman yarışı”nda ipi önce göğüslemek isteyen katliamlar, vahşi kıyımlar yapacak. Suriyeli masumlara yaptıkları gibi. Bu kez farklı ama. Bu kez vahşinin masuma zulmü değil, vahşinin vahşiye zulmü var.

Ama ortaya çıkan kanlı görüntülerden yine biz rahatsızlık duyacağız. Bu da çok normal. Rahatsızlık duymak son derece “insani” bir tepkidir çünkü.
Vahşiler anlayamaz.