Cenevre'de Suriye'nin işi zor

Defalarca ertelenen Cenevre 2 Konferansının İsviçre’nin Montrö kentinde başlamasıyla birlikte Suriye meselesi dünya gündemine bir kez daha oturdu. Toplantının hemen arifesinde ise Suriye’de “sistematik işkence” yapıldığı iddia eden resimler CNN International, Guardian, TRT ve AA tarafından aynı saatte servis edildi. Rapora hiç mi hiç inanmadım. Rapora inanmamamın sebebi ne Suriye’de işkencenin olmadığına inanmam, ne de raporun bir sürü tutarsızlığı içermesiydi. Her şey çok daha profesyonelce hazırlanmış olsaydı bile inanmazdım. Çünkü ben raporun sahiplerine inanmıyorum!

Daha önce medyanın bir tek görevi vardı: haber yapmak. Bir yerde bir olay olurdu, medya olay yerine gider, inceler ve onu haberleştirirdi. Şimdi ise olayı üreten, siyaseti belirleyen bir medya ile karşı karşıyayız. Mesela kimyasal meselesini önce medya açtı, daha sonra Han el Asel’de gerçekleşti ve devletler siyasi tutum aldı. Bunun, bazılarına bizzat tanık olduğum, daha birçok örneği var. Bu göstergelerden şunu çıkarıyoruz: tüm dünyada medya, artık eski medya değil. Yeni bir algı var.

Merak edilen konu ise Cenevre-2’den bir sonuç çıkıp çıkmayacağı… Cenevre’de bulunan “muhalefet” bugüne kadar hem içeride hem dışarıda birlik oluşturma konusunda başarı sağlayamayan, hatta son zamanlarda birbirleriyle de boğuşmaya başlayan tüm “muhalifleri” ne kadar temsil ediyor? Konferansı reddeden birçok “muhalif” grup konferanstan bir karar çıkması durumunda bu kararlara ne kadar uyacaktır? Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, Cenevre’ye terörle mücadeleyi konuşmak için geldiklerini söyledi ama karşı tarafın bırakın mücadeleyi desteği kesme gibi bir niyetleri var mı?

Mesela konferansa katılanlardan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ve halkına hayırlı bir çözüm üretmek için çaba harcayacağına inanılabilir mi? İnandırıcılıktan uzak o işkence raporlarıyla konferansa giden Davutoğlu, Suriye’de hükümetin sistematik işkence yaptığını iddia ederek “Nürnberg’ten bu yana böyle korkunç işkence fotoğrafları görülmemişti” diye de kendince büyük bir laf etti. Nitekim “büyük” konuştukça hep küçüldüğünü biliriz biz onun… Bir İngiliz firmasının hazırladığı, Katar’ın finanse ettiği, mekânı belli olmayan, zamanı manidar olup güvenilirliği tartışılır resimlerle Suriye’yi suçlaması düştüğü zor durumu gösteriyor. Savunduğu “Muhalefet”in milyon tane, hem de kendi elleriyle çektikleri vahşet videolara karşı böyle bir rapor...

Suriye’de desteklediği gruplar tarafından gerçekleştirilen kimyasal saldırıları, toplu katliamları, suikastları, tecavüzleri, kutsal mekânların yakılıp yıkılmasını bir kez olsun kınamamış Dışişleri bakanımız keşke bulabilseydi de “Esed rejimini” daha net kanıtlarla suçlayabilseydi.
Konferansta Suriyeli ve Türk Dışişleri Bakanlarının ilk gün girdiği tartışmalar, herhangi bir çözümün uzak bir olasılık olduğunu da gösterdi. Hırsıza hırsız veya ne bileyim katile katil olduğunu anlatıp onları ikna etmeğe çalışmak güçtür. Çünkü onlar zaten bunu bilirler. O yüzden Suriye’nin işi zor…