Tarihi Deşmek: ANT, Koç Holding, Demir Döküm Direnişi

1960-70li yıllarda ülkemizde bir kaç önemli ve yaygın muhalif haftalık dergi yayımlandı. YÖN dergisi, Kemalizmi Marksizmle yoğurarak bir senteze varmaya çalışan Doğan Avcıoğlu ve arkadaşları tarafından çıkarılıyordu. Sosyal Adalet, Türk Solu ve burada sayamayacağım diğer bazı yayınlar ise ağırlıklı olarak bilimsel sosyalizmin ideolojik öncülüğünü benimseyenlerin çabalarıyla toplumsal yaşamda yerlerini aldılar. ANT, bu ikinci gruptakiler arasında, Doğan Özgüden ve arkadaşlarının çıkardığı sağlam bir sosyalist çizgiye ve tutarlı bir mücadele anlayışına sahip bir dergidir.

Doğan ağabey ve eşi sevgili İnci Tuğsavul babamın müvekkilleriydiler. Denizlerin idamı konusundaki belgelerin bir kısmının yer aldığı ‘1. THKO davası’ kitabının ilk baskısını o günlerin zor koşullarında gerçekleştiren sevgili İnci Tuğsavul’dur. 12 Mart cuntası tarafından 1971’de politik göçe zorlandılar, 12 Eylül cuntası da onları ‘vatansız’ ilan etti. Tüm hukuki ve siyasal başvurulara, kazanılan davalara, ilgili bakanlık kararlarına karşın, ödünsüz duruşları ve özellikle Avrupa’da 12 Mart ve 12 Eylül askeri cuntalarının  ipliklerinin pazara çıkarılmasında oynadıkları rolün, bu iki güzel insana ülkemizin kapılarının açılmamasının başta gelen nedeni olduğunu düşünüyorum. 

‘Darağacından Mektuplar’ da yer alan, Denizlerin idamına dair Avrupa basında çıkan yazılar, afişler ve benzeri görsel malzemeler  konusunda Doğan ağabey’in çok değerli katkıları oldu. Türkiye’den uzakta olmanın bir devrimci için bir kol mesafesinden öteye geçemeyeceğini ve o yüreği, ülkesindeki devrimci mücadeleden koparmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini bir kez daha anladım. 

Bu yazı, Doğan ağabey’in, Koç Holding ile ilgili ANT’taki yayınlarıyla ilgili bir yazı- mektubundan yola çıkarak yazılacak. 

‘Koç Holding üzerine bir sosyalist gazetecinin anıları’ başlıklı yazısında, Özgüden, 1960lı yıllarda, ordunun ‘ilerici’liğine dair yaygın tezlerin etkisiyle, ordu üst kademelerine ağır eleştiriler getirdiklerini ama devrimci güçlerle birlikte saf tutacaklarına inandıkları alt kademelere aynı gözle bakmadıklarını,  bununla birlikte  27 Mayıs Darbesi'nden sonra,  OYAK’ın kuruluşuyla birlikte, söz konusu alt kademelerin de egemen sınıfların cephesine sürüklendiğini farkettiklerini yazmakta. Kendi sözleriyle ‘Bu tuzağı açığa vurup ordunun "devrimci" güç olduğu yanılgısına artık son vermek’ gerekmektedir.

ANT'ın ilk çıkışı, kapağında "Subay Holdingi'ne Doğru" titrini taşıyan, OYAK'ın tüm şirketlerinin ve yabancı sermayeli ortaklarının amblemlerinin yeraldığı 5 Ağustos 1969 tarihli sayıdır . Orta sayfadaki "Ordu kapitalistliğe itiliyor" başlıklı  inceleme yazısında, OYAK’ın kuruluş amacı, kurucuları hakkında bilgiler yer almakta ve bunun yanısıra OYAK’ın karşılarına ‘yeni bir tröst, büyük bir rakip olarak çıkmasından endişe duyan’  Vehbi Koç , Kâzım Taşkent  gibi büyük iş adamlarının, bu yeni ordu kuruluşunu ticari ve sanayi yatırımlardan uzak tutmaya çalıştıkları ve  taşınmaz mal alımına teşvik ettikleri anlatılır. 

Doğan ağabey, yazısına, ‘Bunu 26 Ağustos 1969 tarihli sayımızda Türkiye'nin en büyük kapitalisti ve yabancı sermaye işbirlikçisi Vehbi Koç'un bu büyük servetini nasıl yaptığını ortaya koyan ve Türkiye'deki tüm iştiraklerini sergileyen bir başka incelememiz izledi. "1 Numaralı Komprador Vehbi Koç" kapaklı sayıda, Koç'la ilişkili olarak, ABD emperyalizmine Türkiye'nin kapılarını açanın CHP iktidarı olduğunu belgeleyen bir yazı dizisini de başlattık’ diyerek devam ediyor. 

ANT’ın ‘Koç İmparatorluğu Dosyası, Holdingler Savaşı’ kapaklı, 18 Kasım 1969 tarihli sayısında da Koç İmparatorluğu’yla ilgili bir dosya yer almakta. Kapakla aynı başlığı taşıyan orta sayfa yazısında, Koç’un kurmayları, Koç Şirketleri de dahil olmak üzere, holdingin ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulduğu görülür. 

Özgüden, 2010’da yayımlanan “Vatansız Gazeteci” adlı anı- belge kitabının ilk cildinde, sözünü ettiğim son sayının yayımlanmasından sonra, Koç Holding’in dış ilişkiler sorumlusu Alaaddin Asna’nın aracılık ettiği bir olayı anlatır.  Asna,  Koç Holding olarak tüm büyük gazete ve dergiler gibi, ANT’a da tam sayfa ilan vermek istediklerini ve yayınlayıp yayınlayamayacaklarını sorar Özgüden’e. Önerilen reklâm ücreti, derginin ‘sayı başına nerdeyse … tüm dizgi ve baskı masraflarını’  karşılayabilecekken bunu reddettiklerini ve Asna’ya da ‘Ne zaman gerekirse holdingler konusunda açıklamalar yapmaya ve eleştiri yöneltmeye devam edeceğimizi lütfen Vehbi Bey’e ilet’ yanıtını verdiklerini yazar.

ANT’ın Koç Holding’e dair yayınlarıyla ilgili bir de benim ekim olacak. O da 5 Ağustos’u izleyen 12 Ağustos 1969 tarihli sayı. ‘İşçi, KOÇ’un kölesi değildir’ başlıklı kapakta başı yarılmış arkadaşlarını omuzlarına kaldıran işçiler ve taşıdıkları pankartlar yer alıyor. Dördüncü sayfada ‘Kendileri ‘işgalci’ olanlar  Demir Döküm işçisini işgalle suçlayamaz!’ başlıklı yazı, Koç’a ait Demir Döküm fabrikası işçilerinin sarı patron sendikası Çelik İş’ten ayrılma ve DİSK Maden İş’e geçme mücadelelerini, haklarını almak için fabrikaya el koyduklarında ise toplum polisinin ve ordunun saldırısı ile karşı karşıya kaldıklarında başlarına gelenleri ayrıntılı olarak anlatır. Fabrikaya gelen garnizon komutanı korgeneral, 12 Mart cuntasının işkenceci komutanlarından ve daha sonraki yıllarda Demirel’in AP mebusları arasına girecek olan ünlü Faik Türün’dür! Korgeneralin Maden İş genel başkanı Kemal Türkler’le tartışması ilginçtir. Türün, Türkler’e ‘…İşçileri bırakacak mısınız yoksa adam ölmesine razı olacak mısınız ?... Siz zaten mülkiyet hakkını inkâr ediyorsunuz’ diye bağırır. Türkler de, ‘Öldürecekseniz gelin öldürün. Siz mülkiyet hakkını sosyal hakların önünde tutuyorsunuz !... Evet, Koç’unki gibi kamu yararına çalışmayan mülkiyet hakkını inkâr ediyorum. Sosyal haklar, mülkiyet hakkından önce gelir. Siz devlet kuvveti olarak, sosyal hakları, mülkiyet hakkından önce savunmak zorundasınız’ diye yanıtlar Türün’ü. 

Derginin orta sayfası da boydan boya direniş resimleri ve işçi röportajlarıyla doludur. 

Ekim ayında Maden İş’in imzaladığı bir sözleşme ile direniş kazanımla sonuçlanır.

Doğan ağabey bana yazdığı bir iletide ara sıra tarihi deşmek gerektiğini söylüyor. Haklı da. Eğer deşmezsek, eğer geçmişte devrimci gazetelerin ve gazetecilerin duruşlarını günümüze taşımazsak, basında Koç hayranlığı gösterisinde birbiriyle yarışan ‘aydın’ları değerlendiremeyiz. Ve işçilerin günümüzde en büyük komprador sermaye kuruluşlarından olan Koç Holding’in Ford Otosan, Tofaş başta olmak üzere birçok işyerinde, hak arayan, işten atılan işçilerin mücadelelerininin değerini de anlayamayız. Patron yalakalığı yapmadan, sermayeye uşaklık etmeden bu kokmuş düzeni ortadan kaldırma mücadelesi içinde kendi yağıyla kavrularak gazete, dergi çıkarmaya çalışan ‘Sol’cuları, sosyalistleri, komünistleri de anlayamayız. 

Bence, ANT bugün çıksaydı, kapakta Koç’un fabrikalarında direnen işçilerin fotoğrafları, iç sayfalarda da TOFAŞ işçilerinin  Mustafa Koç’un cenazesine yolladıkları anlamlı mesajın yanısıra Vehbi Koç’un 12 Eylül’de Evren’e yazdığı ve bugünlerde hiç sözü edilmeyen o ünlü destek mektubu ve bunlara ek olarak bu komprador sermaye kuruluşunun ulusal ve uluslarası ilişkilerinin analizi yer alırdı…

Doğan ve İnci Özgüden’e sevgi, saygılarla.