Paris Komünü'nün kadınları

Serpil Güvenç'in "Paris Kömünü'nün kadınları" başlıklı yazısı 16 Mart Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Komünün suç ortağı olduğum söyleniyor. Doğrudur çünkü Komün (…) sosyal devrim istiyordu ve bu benim en büyük özlemimdir. Dahası, Komün’ün destekçisi olmaktan onur duyuyorum... Özgürlük için çarpan her yüreğe bir kurşundan başka bir hakkın tanınmayacağı görülüyor bu durumda ben de payıma düşeni talep ediyorum. Yaşamama izin verecek olursanız, intikam için haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğim” (Komün’ün öncü kadınlarından Louise Michel’in mahkemedeki savunmasından )

Paris’in Père la Chaise mezarlığında bir duvar var. Adı “Mur des Fédérés” yani Komün askerlerinin duvarı. Beyaza boyanmış, basit ve gösterişsiz. Önünde kaldırıma benzeyen ince uzun bir toprak parçası uzanıyor. Birkaç demet taze kırmızı karanfil vardı yerde. Çiçeklerin her gün yenilendiğini anlattı arkadaşımız.

Burası, 18 Mart 1871’de, uyanan “esirler dünyası”nın, 72 gün boyunca yeni bir dünya kurma savaşı verenlerin son durağı. Karl Marx’ın göğün fethine çıktıklarını söylediği kadınlı erkekli onbinlerce emekçinin, burjuvazinin ölüm mangalarınca kurşuna dizildikleri yer.

72 gün boyunca, halkın seçtiği ve yine halk tarafından görevden alınabilen, işçi ücretiyle çalışan üyelerden oluşan bir hükümet yönetti Paris’i. Yargıçlar dahil tüm kamu görevlilerini halk seçmekteydi. Düzenli ordu kaldırıldı ve halk silahlandırıldı. Giyotin yakıldı. 1809 Napolyon Harbi’nde düşmanın silahlarından dökülerek yapılan Zafer Anıtı, şovenizmin simgesi olduğu ve ulusal nefreti tahrik ettiği gerekçesiyle yıkıldı. Fırın işçilerinin gece çalışması kaldırıldı, işçileri sömüren rehincilerin dükkanları kapatıldı, kapatılan fabrikaların işçiler tarafından yeniden çalıştırılmaları için planlar yapıldı, dinsel öğretim kurumları laikleştirildi, çocuklar için zorunlu ve parasız eğitim getirildi, asgari ücret güvenceye alındı, meşru ve gayri meşru çocuk ayrımı kaldırıldı… “Eninde sonunda komünizme varacak” olan bir dizi adımın özetiydi bu ve benzeri bir çok önlem.

Ve kadınlar…

Ev kadınlığı ve fahişeliğin kadına en uygun iki meslek olduğunu söyleyen anarşist Proudhon’a inat, sokaklara döküldü kadınlar. Hükümetin gönderdiği askeri birliklere “Bize mi ateş edeceksiniz? Bize, kardeşlerinize? Siz, kocalarımız, çocuklarımız?” diye seslenerek onları kendi saflarına kattılar ve askerlere generallerini tutuklattılar kadınlar.

Barikatlarda erkeklerden daha uzun süre direndiler, ölüme meydan okudular, Komün düştüğünde “Bizi de vurun!” diyerek katillerin önüne dikildi kadınlar.
Fişek yaptılar, barikat kurdular, kum torbaları diktiler, ambulans sürücülüğü yaptılar kadınlar.

Komün’ün eğitim reformunu planladılar ve yürüttüler kadınlar.

Ve soyularak, en yakın duvar dibinde kurşunlandılar “Kundakçı” kadınlar.

Kimler yoktu ki aralarında…

Sermayenin iktidarı yıkılarak yerine emeğin iktidarının kurulmasını ve tüm sömürü biçimleri ile ayrıcalıkların yok edilmesini amaçlayan, Komün’ü, Devrim’i ve halkın davasını savunmaya ve desteklemeye kararlı Paris yurttaşlarını örgütleyen “Kadınların Birliği”nin kurucusu Elizabeth Dimitrieff, elli erkeğin başına geçerek Monmartre mezarlığındaki barikatı savunan Louise Michel, Josephine Courtois, Nathalie Lemel, Marguerite Tinayre ve daha niceleri.

Komün günlerinde başka kadınlar da vardı Paris’te. Yenilgiden sonra, tutuklu Komüncülere o zarif şemsiyeleriyle vuran, binlerce komüncünün kanıyla sulanmış sokaklarda cesetler arasında piyasa yapan, ölülerin üzerlerine serilen örtüleri açarak keyiflenen burjuva kadınları. Bir tarihçi, bu zarif giyimli bayanların özellikle de hemcinslerine karşı tutumlarıyla burjuvaların “en vahşileri” olduklarını yazıyor.

8 Mart “emekçi kadınların” günü, “kadın günü” değil. Emekçi kadınlar, er ya da geç, bu sömürü düzenini ve içlerinde hemcinsleri de olan sömürücüleri yeryüzünden silecekler.

Erkek yoldaşlarıyla birlikte, mücadele içinde, eşitlik ve özgürlük konusunda onları da eğiterek.

Ellerinin hamuruyla değil, alınlarının teriyle direnerek, “İşçiyiz, kadınız, AKP’yi yıkacağız!” diye haykıran TEKEL’ci kadınlar gibi, Komün’ün kadınları gibi.

Bir kadın yoldaşım üç sözcükle özetledi

Kurtuluşumuz “feminizmle değil komünizmle” olacak.