Özal’ın “Demokrat”lığı

Serpil Güvenç'in "Özal'ın 'demokrat'lığı" başlıklı köşe yazısı 15 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Turgut Özal’ın zehirlenme iddiaları üzerine mezarının açılması ve tıbbi inceleme süreci medyayı bir hayli işgal etti. Önce açılan mezarda, cesedin yeterince bozulmamış olmasına – GATA’nın ölüm sonrasında yapılan kısmi mumyalamaya dair açıklamasına rağmen - doğaüstü açıklamalar getirildi. AKP ve yandaş medya olayı, haksızlığa uğramış ve belki de cinayete kurban gitmiş bir “demokrasi” kahramanı yaratmakta kullandı. Sonunda, konu, Adli Tıp Kurumunun “kesin kanaat oluşmadığı” na dair açıklamasıyla gerektiğinde tekrar ısıtılmak üzere rafa kaldırıldı.

Sol medya konuya yaklaşım açısından oldukça sağlıklı bir duruş sergiledi. Mağduriyet mizansenlerine itibar etmedi. 24 Ocak kararlarıyla başlayan yeni sermaye birikim modelinin “postal” cephesinin görevini tamamlamasının ardından, süreci devam ettirecek bir “sivil uzantı”ya işaret edildi Özal’ın şahsında. Programın aksamadan yürümesini sağlayacak, iç ve dış sermayenin tam güvenine sahip birisi: Zonguldak işçisinin tanımıyla “Çankaya’nın şişmanı/işçilerin düşmanı” ve Nakşibendi tarikatına yakınlığı ile bilinen eski MESS başkanı Turgut Özal.

Ne var ki, Özal’ın dikkat çekilmeyen bir başka özelliği daha var: idama azmettirmek. “Mağdur demokrat”lık maskesini epey yaralayacağını düşündüğüm bu olaya daha yakından bakalım.

Yıl 1972. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararının, usul hatalarının düzeltilmesi için, Anayasa Mahkemesi tarafından TBMM’ye geri gönderildiği günler. İdamlar aleyhinde yurt içinde ve dışında yoğun kampanyalar yürütülmekte. ABD’de Dünya Bankası’nda çalışmakta olan ve sonraki yıllarda, Henry Barkey tarafından Türkiye’nin sahip olduğu en Amerikan yanlısı lider olarak nitelenecek Özal’ın gözü kulağı Türkiye’de. Anlaşıldığı kadarıyla özellikle de Denizlerin davasında.

Tercüman yazarı Ahmet Kabaklı’ya bir mektup yazıyor.

“… Muhterem Ahmet beyefendi,
… Teknik Üniversite duvarlarına, bir tarafa köprü karikatürü, diğer tarafa da 6. Filo’yu koyarak “Köprü ve Bekçisi” diyen komünistlerin, aslında neyin peşinde oldukları bugün daha iyi anlaşılmıyor mu?... Bir senelik bir Örf-i İdare[sıkıyönetim] bütün melanet ve hıyanetlerini ortaya çıkardığı gibi… zaman mutlaka durumu daha iyi gösterecektir. Fakat bir endişem var: Tarihten, tecrübeden ders alacak mıyız yoksa sözde bir acıma duygusu ile karıştırılan, aslında maksatlı bir takım oyunlara alet olarak Türkiye’yi yıkmak isteyenlere bir şans daha mı vereceğiz?...” (7 Nisan 1972)

Milli Kütüphane’de Denizler hakkındaki yazıları tararken tesadüfen bulup çıkardığım bu mektupta, “acımayın, asın onları!” diyor eski “demokrat” cumhurbaşkanı!

12 Eylül düzenindeki yerini 1970’lerden itibaren almaya hazırlandığı anlaşılan Özal sermaye düzeni adına korkuyor. Ya “tarihten, tecrübeden ders” almayıp asmaktan vazgeçerlerse Denizleri? Ya son anda “bir şans daha” verilmek suretiyle idam kararından geri adım atılırsa? Tanıklık ettiğimiz şey, bir köprü karikatürünün sebep olduğu basit bir öç alma isteği değil. Buram buram “sınıfsal” kin kokuyor. Denizlerle birlikte bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm düşüncesini darağacında görmek istiyor Özal ve hizmetinde olduğu sınıf!

Ve kan, Demirel’in elinden Özal’ın eline bulaşıyor!

ABD’den yolladığı “Asın! Sakın affetmeyin!” uyarısı ile Özal, idama azmettiriyor! Türkiye sağının günümüzdeki “ip atma” eylemleriyle sürmekte olan “ölü sevici”liğinin, okyanus ötesi talimat verme geleneğinin de habercisi sanki bu mektup.

Ne ki, girişte sözü edilen mizansenler Özal ve sermaye sınıfının emeğe karşı işledikleri suçları aklamaya yetmeyecek. Telekonferansla “yargılama” komedisiyle Türkiye halkını avutmaya çalışanlar unutmasınlar ki bellekler sadece CIA dizilerinde siliniyor. Sivil ya da asker halk düşmanları bir “Nürnberg” mahkemesinde er geç yargılanıp cezalarını bulacaklar.

Amerikalı Marksist bilim adamı Harry Braverman zamanın sadece kronolojik değil, tarihsel ve toplumsal bir kavram olduğunu söyler. Yavaş ya da hızlı akarken toplumlara büyük değişimler taşıdığını da ekler.

Katılmamak mümkün mü?