Kuzey Kore ile ilgili gerçekler

Garp cephesinde yeni bir şey yok.

Savaşın kapitalizmin özünde var olan bir arayış olduğunu bilenler, seçilmesi öncesinde de, Trump’ın başkanlığının, askeri saldırganlığın yükseldiği ve yayıldığı bir başka dönem olmaktan öteye geçmeyeceğinin farkındaydılar. Yeni başkan yanıltmadı. Önce alışılagelmiş uydurma masallarla Suriye’ye bir füze saldırısı düzenlendi. Şimdi oklar, Kuzey Kore üzerinden Asya Pasifik’e yönlendirilmiş bulunuyor.

Bu bağlamda, hep olduğu gibi, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) ile ilgili olarak yanlış ve yanıltıcı birçok bilgi özellikle medya üzerinden dünyaya yayılıyor. KHDC, uzun zamandan beri, emperyalizmin ehlileştiremediği ülkeler arasında yani bir “haydut” devlet. Buna saldırgan, terörist, şeytan vb. gibi daha bir sürü ek sıfat da ekliyorlar.

Ne var ki, dillendirilmeyen gerçekler var.

Haritaya bakıldığında, Kuzey Kore, Çin ve Rusya ile emperyalist “Batı” arasında adeta bir tampon oluşturmaktadır. 1950-53 yılları arasında Kore topraklarında yer alan savaşta ABD Güney Kore’yi silah ve malzeme olarak desteklemekle kalmamış, aralarında Türkiye’li askerler de olmak üzere kurulan birliklerle Kuzey Kore’ye askeri müdahalede bulunmuştur. Savaşı yöneten general Mc Arthur, ABD başkanı Harry Truman tarafından bölgeyi komünistlerden temizlemekle görevlendirilmiştir. Aslında Kore Savaşı, bir bakıma, ABD’nin Güney Kore yanında, SSCB’ye, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ve komünist sisteme karşı giriştiği bir savaş olarak da okunabilir.

Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), sınırında cereyan eden savaşa müdahil olmaktan elinden geldiğince kaçınmıştır. Devrim, iç sorunlarını çözmeğe çalışmaktadır. Bununla birlikte, olayların ilerlemesinden rahatsız olan Çin Komünist Partisi (ÇKP), Hint büyükelçisi aracılığıyla, Kuzey Kore’ye girildiği takdirde savaşa dahil olmak zorunda kalacakları mesajını ABD’ye iletir. Mesajı almamış gibi davranan ABD, Güney Kore ordusu ile birlikte 38. Paraleli geçerek Kuzey Kore’ye girer. Ülkesini tehlikede gören başkan Mao Tse Tung durumu Stalin ile görüşür. Stalin, 1950 Şubatında imzalanan Çin- Sovyet Dostluk anlaşması uyarınca hava desteği ve askeri malzeme yardımı yapabileceğini, Çin sınırlarının korunmasında da Çin Halk Cumhuriyeti’nin yanında olacağını ama daha büyük çaplı bir desteğin sağlananamayacağını bildirir. Bilindiği gibi, SSCB 2 Dünya Savaşı’ndan büyük insan kaybı ve ağır hasarla çıkmıştır.

ÇHC ilk birliklerini 14 Ekim 1950’de sınıra yollar. Savaş üç yıl sürer. Kuzey Kore, her türden bombanın yanı sıra, Vietnam’dan da daha ağır napalm saldırılarına uğrar. Amerikan orduları Kuzey Kore’de taş üstünde taş bırakmazlar. Yaşanamaz hale getirilen ülke, savaşta, nüfusunun %20’sinden fazlasını kaybeder. Bununla yetinmeyen Mc Arthur, başkan Truman’a Kuzey Kore’ye bir atom bombası atma önerisi götürür. ABD genel kurmayı Truman’ı engeller. Dev Amerikan askeri saldırısını Kore Yarımadası'ndan uzaklaştırmak için Kuzey Kore birliklerine yardıma gelen ve Kuzey Kore ile birlikte ABD ordusunu 38. Paralelin gerisine püskürten Çin, savaşta 180 bin –bazı Amerikan kaynaklarına göre bir milyon- askerini kaybeder.

Temmuz 1951’de barış görüşmeleri başlar ama bir ay sonra kesilir. 27 Temmuz 1953’de ABD, Çin ve Kuzey Kore arasında bir ateşkes anlaşması imzalanır. O günden bugüne bir barış anlaşması imzalanmamıştır, çünkü ABD, Kuzey Kore’nin bu konudaki ısrarlı taleplerine karşın, masaya oturmaya yanaşmamakta ve KDHC ile savaş halini devam ettirmektedir.

KDHC, Kore savaşından bu yana, yeni bir ABD saldırısı beklentisi içindedir. Bu beklentinin haklı bir yanı vardır çünkü ABD Güney Kore’ye, savaşın bitiminden itibaren büyük bir askeri yığınak yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. ABD her yıl Güney Kore ile birlikte KDHC’ye yönelik, 200 bin G. Kore ve 10 bin ABD askerinin katılımıyla, kara, deniz, hava ve özel harekat alanlarında büyük askeri tatbikatlar düzenlemektedir. ABD, Güney Kore’deki 100 üssünde 37 bin asker bulundurmaktadır. Güney Kore, ABD’nin nükleer silah deposuna dönüşmüştür. Bu depolarda, 1000 nükleer silahın ve 54 nükleer bomba taşıyıcısı uçağın bulunduğu açıklanmıştır. Görüldüğü gibi, saldırgan ya da “şeytan ekseni” olan taraf Kuzey Kore değildir.

KDHC, 1950’den bu yana, ABD’ye bir barış anlaşması yapma önerisi götürmekte ve öneri reddedilmektedir.

KDHC birkaç kez nükleer silah üretim programını durdurma girişiminde bulunmuştur. 1994’de ABD başkanı Clinton, Kuzey Kore’ye, nükleer silah programından vazgeçmesi karşılığında hafif sulu nükleer güç kullanan reaktör vereceklerini vadetmiştir. Kuzey Kore yönetimi, Clinton’un sadece sözlü vaadi üzerine nükleer programını durdurmuştur. 2005’de, Kore Adası'nın nükleer silahlardan arındırılması, 1953 Ateşkes anlaşması yerine ABD-KDHC arasında sürekli bir barış anlaşması imza edilmesi ve ABD’nin bir saldırmazlık güvencesi vermesi noktalarını da içeren bu sözlü anlaşma bir kez daha ele alınır gibi olmuşsa da, Bush’un ve Obama’nın anlaşmayı geçersiz saymasıyla birlikte KDHC programı yeniden başlatmıştır. ABD başkanlarından J. Carter, 24 Kasım 2010’da Washington Post’a yaptığı uzun açıklamada, Kuzey Koreli yetkililerin, anlaşmanın ABD tarafından kabul edilmesi durumunda, IAEA gözetiminde nükleer programlarını hemen sona erdirebileceklerini ve aynı taleplerin masada olduğunu belirttiklerini anlatmaktadır. Bush ve Obama’nın reddettiği önerinin, Trump tarafından da kabul görmediği anlaşılmaktadır.

Özetle, Kore savaşında ülkesi yerle bir edilen, halkının %20’si napalmle boğulan, yetmezmiş gibi, ABD’nin öncülüğündeki ekonomik yaptırımlar sonucunda açlıkla terbiye edilmeye çalışılan KDHC, emperyalist dünya devine karşı kendini savunmaya ve onu masaya oturtmaya çalışmaktadır. 

Bu gerçekler bilindiği halde,Trump’ın, Suriye ve Kore çıkışları, ABD emperyalizminin ve yandaşlarının, öncelikle Kafkasya, Uzak Doğu ve Orta Doğu’da yeniden bir askeri yükselişe geçme ve istila hamleleri olarak okunabilir. Suriye’yi bombalamakla işe başlayan yeni ABD yönetiminin, saldırı öncesi Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’la ve Erdoğan’la görüştüğü, Suriye’de kullanılmak üzere bir “aşiret ordusu” hazırlığı içinde olduğu haberleri bu yorumu doğrular görünmektedir.

Çin’in –BM’nin bu ülkeye uyguladığı ekonomik yaptırımlara uymasına karşın- KDHC’yi ekonomik anlamda desteklediği ve KDHC’nin dış ticaretinin %85’ini Çin’le yaptığı bilinmektedir. Resmi olmamakla birlikte Çin’in görüşlerini yansıtan Global Times’da, Çin’in, neye mal olursa olsun, Kuzeydoğu bölgesindeki güvenlik ve istikrarın korunmasını güvence altına alacağı, KHDC’nin gerçekten olası bir ABD istilasından korktuğu, ABD’nin Kuzey Kore’ye saldırısının ise tüm bölgeyi riske atacağı vurgulanmaktadır. Çin, Trump ile Çin devlet başkanının konuşmasının ardından 150 bin kişilik bir askeri kuvveti Kuzey Kore sınırına göndermiştir. Herşeye karşın, Çin ve Rusya, tırmandırma yerine soğutma siyasetini yeğlemektedirler. Her iki ülke de, emperyalizmin nihai hedefinin KDHC olmadığını bilmekle birlikte, baştan beri, BM Güvenlik Konseyi ve Altılı Görüşmeler çerçevesinde soruna çözüm aranması için çaba göstermektedirler.

OHAL’e, yasa dışı tüm uygulamalara rağmen, referandumda beklediği başarıyı tutturamayan AKP iktidarı ve başkanının, durumunu sağlamlaştırmak için emperyalizmin bölgedeki yükselme planlarındaki yerini sonuna dek değerlendirmeye çalışacağına, emperyalist metropollerin ise bu pazarlıkta paylarını büyütmeye, ülkenin bağımlılığını arttırmaya ve onu Orta Doğu bataklığına daha da çok çekmeye çalışacaklarına şüphe yok.

Ne var ki, dünyanın birçok bölgesinde, geçmişte ve günümüzde, emperyalistlerin ve destekçilerinin planlarının her zaman istedikleri gibi yürümediği, devrimci hükümetlerin ve halkların direnişine çarptığı da bir başka gerçek.