Katliamı bir kez daha anımsamak

“Güzel Maraş sana nazar mı değdi?
Ahır dağı neden, gamlı gamlısın
Mor kayada yiğit canlar gezerdi
Ahır dağı niye gamlı, gamlısın
Köyler de yakıldı, yanmadı dağlar
Yavrular ezilmiş, analar ağlar

Deniz’ler tükenmez, damlalar çağlar
Mahir’ler hiç bitmez, doğar Sinan’lar
Maraş halkı niye gamlı, gamlısın
Allah deyip tespih çekip gittiler

Hakkın binasını yıkıp gittiler
Camilerden gelip, döküp gittiler
Maraş halkı yine gamlı, gamlısın
Bizim inancımız, söküp gittiler.

Der Mahzuni boyun eğme köpeğe
Döner kuzgun üleş, pislik yemeğe
UtanıyomMaraş’lıyım demeğe
Maraş halkı yine gamlı gamlısın”

(Aşık Mahzuni Şerif)

Nasıl bir ülkede yaşıyorum diye soruyorsunuz kendinize her seferinde… Katliamlar, darbeler, idamlar… Sonu gelmiyor. Bitti derken sıradaki arz-ı endam ediveriyor. İnsanlığın çektiği acılarla sizin de yüreğiniz paramparça oluyor ama bunun ötesinde,  düzene, bu barbarlığın besin kaynağı olan düzene karşı bir kez daha isyanla dolup taşıyorsunuz. Ve sosyalizm. Bugünü yıkmanın ve yeniyi, adaletli, özgür ve haklı olanı kurmanın adı, insandan yana ve insana yakışan bir yaşamın adı… Su gibi, ekmek gibi dayatıyor kendini her gün, her an...

2015’deyiz.

Maraş Katliamının 37. Yılı.

Tertip, 16 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş’ta sağ eğilimli bir film oynatılırken ülkücü faşist Ökkeş Kenger’in (Şendiller)  sinemayı bombalaması ve olayın solculara yüklenmesi ile başlar. Ülkücü saldırganlar 21 Aralık günü Kahramanmaraş meslek lisesinden iki solcu öğretmeni, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu’nu sokakta kurşunlayarak öldürürler. Beş bin kişinin katıldığı cenaze korteji Ulu Cami’ye giderken polis ve askerler müdahale ederek pankartları toplarlar. Bu arada Müftü resmi araçla kenti dolaşarak Sünni halkı kışkırtır.  “Komünistler, Aleviler cuma namazındacamilerimizi bombalayacaklar” yollu çağrılarla çevre il ve ilçelerden toplananlar, başlarındaki ülkücü grup “Komünistler Moskova’ya! Aleviler yukardaki camileri yaktı!” nidalarıyla korteje taş, sopa ve patlayıcılarla saldırırlar korteje. Polis, jandarma ve Türkeş’in “güvenlik” güçlerine yardımcı olan komandoların yardımları (!) sayesinde cenazeler gömülemez! Ve Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.

Olayın ardından faşist gruplar Alevilerin yoğun olduğu mahallelere saldırmaya, önlerine çıkanı dövmeye, ev ve işyerlerini yakıp yıkmaya başlarlar. DİSK, TÖB-DER, POL-DER, CHP, TİKP, Tekstil sendikası ve Sağlık Müdürlüğü saldırıya uğrar. 23-24 Aralık günleri Alevi mahallelerindeki katliamlar başlar. Önceden işaretlenen evlere otomatik silahlarla hücum eden ülkücü faşistler kadın, bebek, çocuk demeden Alevilere işkence eder ve öldürürler. Evler benzinli, gazlı yanıcı maddelerle kundaklanır. Kadınlara tecavüz edilir. Hamile kadınların karınları deşilir. Kundaktaki çocuklar boğazlanır, insanlar baltalarla parçalanır. Sözde CHP iktidardadır ama kente girmeye çalışan Sağlık bakanı, Milli Eğitim bakanı ve Adalet Bakanı’nın önleri kesilir, taşlı, sopalı saldırılara uğrarlar. Hükümet binasından çıkamayan bakanlar ortak bir bildiri imzalayıp barış (!) çağrısında bulunmanın ötesine geçemezler.Bu arada Kıbrıs’ta CIA istasyonuna bağlı ajan Alexander Peck’inkatliam öncesi kentte görüldüğünü, aynı kişinin Çorum Katliamı öncesinde de Çorum’da bulunduğunun tesbit edildiğini söylemeden geçmeyelim. Bir başka iddiaya göre ise, “Kahramanmaraş’ı kanlı Maraş yapan kişi” ABD Büyükelçiliği 2. Sekreteri Gene Christy’ dir.

Beş gün süren bu kontrgerilla operasyonunun bilançosu çok ağırdır. Resmi açıklamalara göre 111 ölü, 1000 yaralı, yakılan işyeri 289,  yıkılan 552 ev… Gerçek sayıların bunun çok üstünde olduğu bilinmektedir. MHP’liler ve iktidardaki Ecevit hükümetinin İçişleri bakanı İrfan Özaydınlı olayı solcuların üzerine yıkmaya çalışırlar. Özaydınlı’ya göre katliam solcuların tahriki sonunda çıkmıştır!Oysa aynı bakanın daha sonra hazırlattığı gizli raporda olayın çok iyi örgütlenmiş bir tertip olduğu açıkça görülür.

Kahramanmaraş kıyımı12 Eylül’e giden yola döşenentaşlardan birisidir.1 Mayıs 1977’den başlayarak Mart 78’de İstanbul Üniversitesinde 6 öğrencinin bombalı saldırı sonucu öldürülmeleri ve savcı Doğan Öz’ün ülkücü katillerce katledilmesi, Nisan 1978’de Server Tanilli’ ninvurulması ve Malatya olayları,Temmuz 78’de Bedrettin Cömert’in öldürülmesi, Ağustos 78’de Balgat Katliamı, Ekim 78’de TİP’li gencin MHP’li faşistlerce boğularak öldürülmeleri ve Prof. Bedri Karafakioğlu’nun katli, Kasım 78’de Dr. Necdet Bulut’un, Aralık 78’de Adana Köy KOOP başkanı Akın Özdemir’in katli… ve daha bir çok vahşet birbiri ardına gelir.  Ta ki NATO üyesi Türkiye’nin Türkeş’in “komando” larıyla işbirliği içindeki Özel Harp Dairesi, iç ve dış sermayenin taleplerini gerçekleştirmek üzere, koşulların olgunlaştığını düşünerek 12 Eylül’ü tezgâhlayana dek.

NEDEN ALEVİLER?

Olayın toplumsal ve ekonomik yönleriyle ilgili bazı yorumları paylaşmak önaçıcı olabilir.

1977 seçimlerinde sınıfsal konumlarının bilincine varan işçilerin, öğrenci gençliğin, kent varoşlarına yığılan “yarı-proleter” emekçilerin, kır yoksulu köylülerin sol/sosyalist düşüncelere büyük bir sempati duyduğu, sol hareketin güçlendiği bir dönemden söz etmekteyiz. Komando kamplarında eğitilmiş, Türkiye “Gladyo”sununmilisliği görevine soyunmuş ülkücüler ile güvenlik güçlerinin tüm çabalarına karşın sol hareket sindirilememiştir. CHP 1977 seçimlerinde milletvekili sayısını 184’ten 214’e çıkarmış ve oylarını da çoğunlukla Alevi nüfusun yoğun olduğu illerden sağlamıştı. Muzaffer Erdost, bu koşullardan hareketle,Alevi katliamlarının, özünde, Sünni tarikat ve cemaatlerin baskısına karşı geleneksel olarak “laik”liğe sarılan Alevilerin sola verdikleri siyasal desteği kırmak ve solu, TBMM’de ve dışında sıfırlamak amacını taşıdığını belirtmekte. CHP’nin, 12 Eylül’ün arifesi diyebileceğimiz 5 Ocak 1978 ve 13 Kasım 1979 döneminde iktidarda olduğu düşünülecek olursa, bu yorumda haklılık payı olduğu düşünülebilir. Ek olarak, Alevilerin çoğunluğunun, CHP’nin dışındaki sosyalist sol örgütlere daima yakın olduklarını ve bu örgütlerin eylemlerine büyük destek sağladıklarını biliyoruz.

Kahramanmaraş’ın Sünni kesimlerini harekete geçmesini kolaylaştıran ekonomik bir nedene de değinmeden geçmeyelim. 1950 sonrasında yaşanan kırdan kente göç olayının ardından Aleviler Maraş’a yerleşirler. Sünnilerin işyerlerine, dükkânlarına ortak olur, daha sonra da kendi adlarına işyeri açmaya başlarlar. Tarih,1970leri göstermektedir. Köylerden gelen Alevilerin çoğunlukla Alevilere ait bu işyerlerinden alış veriş yapmaları ile pazarın ellerinden gittiğini düşünen Sünni esnafın tepkisi, geleneksel Alevi-Kızılbaş düşmanlığıyla da birleşip yoğunlaşır. Kahramanmaraş katliamında bu tepkinin ülkücülerin ve imamların kışkırtmalarıyla harekete geçirildiği de bir gerçektir.

TMY İÇERİ! KATİLLER DIŞARI!

Kahramanmaraş olayları sırasında Adana, Antep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay illerinde sıkıyönetim ilân edildi. 1979 Haziranında katliam davası sıkıyönetim 1 nolu askeri mahkemesinde görülmeye başladı. Dava sürecinde Türkiye yargı tarihinin yüz karası olaylarından birisi daha yaşandı.MHP’li bir milletvekilinin oğlu tutuklanınca MHP’liler Adliyeyi basıp yargıçları dövdüler. Dövülen iki yargıçtan biri olan 1. Asliye Ceza mahkemesi yargıcı yaralandı ve beş gün rapor aldı. Yargılananlar arasında Muhsin Yazıcıoğlu, Ünal Osmanağaoğulları ve Haluk Kırcı gibi başka sol katliam olaylarına karışan ülkücüler de vardı. Mahkeme soruşturmanın genişletilmesine dair müdahil avukatlarının yaptığı tüm başvuruları reddetti. Soruşturma tamamlanmadı ve birçok bilgi gizlendi. Müdahil avukatlardan Ahmet Albay, Ceyhun Can ve Halil Güllüoğlu peş peşe katledildiler.

8 Ağustos 1980 günü sonuçlanan davanın 804 sanığından 29’u ölüm cezasına, 7’si müebbet hapse mahkûm edildi. Diğer sanıklar ise 24 ile 1 yıl arası değişen hapisle cezalandırıldılar. Mahkeme, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından esirgenen hafifletici nedenlerle ceza indirimini ülkücü-dinci katillere uygulamaktan çekinmedi.379 kişi beraat ettirildi. 68 sanık ise hiç bulunamadı.

İdam kararları uygulanmadı. 1991’de çıkarılan Terörle Mücadele Yasası (TMY) sayesinde katliam sanıklarının cezaları ertelendi. Sonra da serbest kaldılar. Olayların baş sanığı Ökkeş Kenger idamla yargılandığı davadan her nasılsa beraat etti ve soyadını Şendiller olarak değiştirdi. Kenger, 1991 yılında, Sıvas Katliamına beş kala, Kahramanmaraş’tan Refah Partisi milletvekili seçildi ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu başkanlığı oldu!

RP’nin Ökkeş Kenger seçimi, dinci partilerin katilleri ödüllendirmekten geri durmadığının en iyi göstergesi.Muhsin Yazıcıoğlu’nun da 1991’de parlamentoya girdiğini biliyoruz. 2 Temmuz Sıvas Katliamında güzel insanlarımızı yakanların avukatlarını TBMM’ye taşıyan ve bakan yapan RP’nin bu alışkanlığını AKP sürdürüyor. Katliamlardan yargılanmış birçok milletvekili ve savunmanın yanı sıraMaraş Katliamı sırasında Maraş Emniyet müdürü olan Abdülkadir Aksu yakın zamanlara dek AKP hükümetinin İçişleri Bakanıydı.

Tarih büyük bir hızla akıyor.

Emekçi halka karşı işlenen tüm suçlarla birlikte Çorum, Maraş ve Sıvas katillerini koruyup ödüllendirenler, İslam-i Cihad çetelerine kapıları ardına kadar açıp Reyhanlı’da halkımızın ve kardeş Suriye halkının katledilmesine yardım edenler, Roboski’de, Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da,Cizre’de insanları bombalarla yok edenler, “Hayata Dönüş” adı altında insanları cezaevlerinde katledenler, ülkeyi savaş ve yangın yerine çevirenler yargılanıp mahkûm olacaklar.

Bunu ise ancak bir emekçi iktidarı yapabilir.