Halep’in kurtuluşu ve medyanın yalan rüzgârı

Emperyalist Batı medyasında değişen bir şey yok. Saddam Hüseyin’in elinde bulunduğu iddia edilen “kitle imha silahları” yalanına destek vererek, kadın, erkek, çocuk demeden Irak halkını bombalayan ABD emperyalizminin ve işbirlikçilerinin savaşını meşrulaştıran sermaye medyası, o dönemin günümüz literatürüne taşıdığı “embedded (iliştirilmiş)” deyimini hattâ daha fazlasını hak ediyor. Ne var ki, eski senaryolar eskidiğinden her emperyalist saldırıda yeni kurgulara gereksinim doğuyor. 

Suriye’de sürmekte olan savaşta da medya “görevi”ni sürdürüyor.

Suriye ordusunun, Halep sokaklarını eli kanlı katil çetelerinden temizlediğini ve ibrenin Suriye halkından yana döndüğünü, halkın sevinçten sokaklara döküldüğünü gösterecek yerde, görevi gereği,  türbanına ve makyajına bir damla toz değmemiş Suriyeli hatunların sahte yakınmalarını tertemiz kılıkları, atkıları ve gülümseyen yüzleriyle silahlı cihatçı kalıntılarını çıkarıyor programlarına. Bu “mağdur” muhalifler, dünyanın en ünlü TV kanallarının ekranlarından sesleniyorlar dünyaya! Canlarından endişe ettiklerini ve “sivil” yüzbinlerce insanın Suriye ordusunun askerlerince katledilmekte olduğunu söylüyorlar. Tuhaf değil mi? İletişimin savaş ortamında çok zor olması onları engellemiyor. Telefonları çekiyor! Skype ile dünyaya rahatlıkla ulaşıp uzun uzun konuşuyorlar. Ve CNN’inden BBC’sine, El Cezire’den France 24’üne, NYTimes’ına, Guardian’ına kadar tüm yazılı ve sözlü medya Rusya’nın destek verdiği Suriye ordusunun yaptığı büyük katliamı dünyaya duyuruyor! 

CNN: “Suriye ordusu Halep’i kuşatırken gelen idam raporları”

Fox News: “ Halep’e saldıran Suriye birlikleri anında düzinelerce insanı katlediyorlar”

Reuters: “Suriye ordusu, Iraklı milisler Halep’te sivil katliamı ile suçlanıyorlar”

NBC: “Halep’li siviller ’insanlığın tamamen eriyip yokolmasıyla birlikte’ (BM) öldürüldüler” 

ABD Dışişleri bakanı John Kerry, “Yeşil Kuşak”ı, cihatçı katil sürüsünü Afganistan’da bizzat örgütleyip silahlandırdıklarını ve dünyaya saldıklarını, daha birkaç yıl önce Irak’ta katlettikleri yüzbinlerce “sivil”i unutmuş gibi, hiç yüzü kızarmadan, Rusya’nın katliamı durdurmasını istiyor. Ve Suriye ordusunun işlediği savaş suçlarından yargılanabileceğini söyleyerek insan haklarından dem vuruyor!  

Koroya BM genel sekreteri de katılıyor. Güvenlik Konseyi’ndeki konuşmasında “Son günlerde ve saatlerde Suriye hükümeti ve müttefiklerinin ülkenin iç çatışmasına toptan, ödünsüz bir askeri zaferle son verme çabasına tanıklık etmekteyiz” diyor. Ve sonrasında, Suriye hükümeti, Rusya ve İran’a “Kalan sivillerin Halep’ten kaçmalarına izin verilmesi ve yardım girişimlerinin kolaylaştırılması” için çağrı yapıyor.  

Nesnel gerçeklik bu mudur?

Öyle olmadığını ve kitlelere aktarılanın “yalancı kurgulanmış bir gerçeklik” olduğunu gördük.

Nesnel gerçeklik, Halep’te sivil ölümlerinin, kenti işgal atında tutan çeşitli cihatçı silahlı gruplarca gerçekleştirildiği, Halep halkının mahallelerini terketmelerini istedikleri bu “muhalif”lerin kadın ve çocukları canlı kalkan yaptıkları, bu yılın NOBEL barış (!) ödülü almasına ramak kalan “Beyaz Miğfer”lerin cihatçı oldukları ve halka zulüm yaptıkları, Aya isimli Suriyeli kız çocuğun üç kez ayrı yerde ve üç ayrı zamanda (27 Ağustos 2016, 24 Eylül 2016 ve 11 Ekim 2016) tekrar tekrar bu cihatçı yardım kuruluşunca kurtarıldığı (!), insan hakları kuruluşlarının verdiği iddia edilen raporların var olmadığı çünkü bu kuruluşların Suriye’de görev yapmadığı, Halep’te cihatçıların işgal ettikleri evlerinde işkence âletleri ve kimyasal silah yapımında kullanılan malzeme bulunduğu, katledildiği söylenen yaklaşık 500 bin Suriyeli'nin büyük çoğunluğunun Suriye ordusu askerlerinden oluştuğu, Halep’i alan Suriye askerlerinin bir kısmının ailelerinin Halep kentinde yaşadığı idi. 

Bu medya yanıltması olayını belki de en açık biçimde ortaya koyanlardan birisi, özel bir ABD istihbarat kuruluşu olan STRATFOR’un kurucusu George Friedman. Yazar, “America’s Secret War” başlıklı kitabında, ABD’nin ta baştan beri, “enformasyon operasyonları”nı savaş plânlarının üstüne bina ettiğini ve bu operasyonların, bilgisayar hackerları ve psikolojik savaş aracı uzmanlarının bir bileşimi haline geldiğini anlatıyor. Düşmanı istikrarsızlaştırmayı hedefleyen bu yanıltıcı operasyonlar arasında “dahili e-mail mesajlarının manipüle edilmesi, büyük çapta bir dezenformasyon kampanyasının yaygınlaştırılması ve düşman web sitelerinin kapatılıp yerine ABD web sitelerinin yerleştirilmesi” faaliyetlerinin bulunduğunu da ekliyor. Friedman’a göre “psikolojik savaşın alet çantasında çok alet vardır ve yalan söylemek daima bunlardan  birisi olmuştur”. 

Olayın ekonomi politiğini yapmak işi ise Marx/Engels’e düşmüş görünüyor. Üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın ideolojinin tekelini de elinde tuttuğunu söylüyorlar bize. Günümüzde iktidarı elinde bulunduran sermaye sınıfının da hegemonyasını sağlamlaştırmak ve yeniden üretebilmek için başlıca iki yönteme, zorun yanı sıra rızaya başvurduğunu biliyoruz. Rıza yönetiminde, din ve eğitimin yanı sıra medya çok etkin bir rol oynamaktadır. Medya, “para-meta-para” zincirinde iletişimi sağlayacak ve döngünün tamamlanması için gerekli pazar, finansman, hammadde ve işgücü sağlanmasına ilişkin görevine ek olarak, devleti “sınıflar üstü” gösterme, sermayenin her türlü pisliğini, ezilen sınıflar üzerindeki tüm baskılarını aklama ve Halep haberlerindeki gibi nesnel gerçekliği tepetaklak ederek sahte, kurgusal olaylar üretme işini üstlenmiştir. Bir başka deyişle, medya, ona sahip olan ve dolayısıyla onu denetleyen sermaye sınıfının çıkarlarını yanlış bilinç üretimi yoluyla meşrulaştırmaktadır.

Yukarıda da değinildiği üzere, Türkiye bu konuda da bir istisna değildir. Tersine, her gün, en hafif anlatımla bir sürü yanıltıcı, kurgulanmış haber, yazılı ve sözlü medya üzerinden beynimize boşaltılmaktadır. Sevindirici olan, AKP iktidarının “zor” kullanımı sonucunda sayıları her gün azalsa da, maddi zorluklara ve siyasal baskılara karşın ezilenlerin yanında yer alan bir avuç gazete, dergi ve TV’nin ve emekçilerinin bulunmasıdır.  Onların değeri de burada yatmaktadır. Can Yücel’in deyişiyle, onlar “Yandaş, yalaka ve yavşaklara” inat “onurlu, şerefli ve vatansever” insanlardır. 

Baskı artsa da her zor dönemin kendi karşıtını üretmesi, kurgu değil, gerçektir. 

Mücadelenin fıtratında bu da var…