Geri gelsin mi, gelmesin mi?

17 Kasım 2012 tarihli soL Gazetesi'nde KÖPRÜ adlı köşede yayınlanmıştır. Serpil Güvenç, soL'da Cumartesi günleri yazmaktadır.

“… Siyasal suçlara ölüm cezasında iktidarın
aradığı şey, adalet değil, sadece kendi
güvenliğidir..” (Fransız düşünürü Guisot)

Bir yağlı urgan ellerinde gezinip duruyor… Birinden diğerine gidip geliyor… ‘Kırmızı Şapkalı Kız’ masalında, küçük kız ninesinin kılığına giren kurda
sorar: “nineciğim, ağzın neden bu kadar kocaman ?” Kurt yanıtlar: “Seni daha iyi yutabilmek için!” Maske düşmüştür.

“Kurtlar”, Kürtleri, sosyalistleri, demokratları, kısacası tüm muhaliflerini “daha iyi asabilmek için” yarışa girmiş bulunuyorlar!

Bilindiği üzere, idam cezası, 2002 yılında savaş, çok yakın savaş tehdidi halleri dışındaki suçlar için ve 2004 yılında da tüm suçlar için kaldırıldı. 2006 yılında ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin idam cezasını her şart altında yasaklayan maddesini Türkiye kabul etti. İdamın kaldırılmasında sermayenin AB’ye girme isteğinin dürtüsü yadsınamaz ama solun idam cezasının uygulanmaması ve kalkması için uzun ve çetin bir mücadele verdiği de unutulmamalıdır.

Ülkemizde ceza hukukçuları, ölüm cezasının kaldırılmasına engel olan şeyin bir düşünce değil, “bir batıl itikat” olduğunu savundular yıllarca. Ölüm cezasının genelde “kana kan isteme”, “öc alma” ya da “kısas” gibi ilkel bir hukuk anlayışından kaynaklanan çağdışı bir ceza olduğu, kişinin vazgeçilmez ve dokunulmaz hakkı olan yaşam hakkını ortadan kaldırdığı için çağdaş ceza hukukunda yerinin olmadığı, ayrıca bu cezanın iddia edildiği gibi suçları önlemediği, suçun toplumun sosyoekonomik ve siyasal koşullarının bir ürünü olduğu, siyasal ortam ve konjonktüre göre değişkenlik gösteren “siyasal” suçlarda bu cezanın uygulanmasının söz konusu bile olmaması gerektiği uzun uzun anlatıldı ve yazıldı (Halit Çelenk, “Çağdaş Ceza Hukuku ve Ölüm Cezası”, 12 Eylül ve Hukuk içinde).

12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde Türk Ceza Yasası’nın 146. maddesine dayanılarak binlerce kişinin idamı istendi. Yüzlercesi hakkında idam kararı çıktı. Marksizm - Leninizme olan inançlarından dolayı devrimcilere idamın uygulandığı ilk dönem olan 12 Mart askeri darbesinde Deniz, Yusuf ve Hüseyin’le başlatılan bu cinayet zinciri, 12 Eylül’deki askeri cunta döneminde birçok genç devrimcinin asılmasıyla devam etti. Erdal’la başlayan ve Hıdır’la sona erdirilen bu süreçle, Tanilli Hoca’nın deyimiyle sehpaya yürüyen ‘filinta gibi gençler”, o gencecik fidanlar sıkıyönetim mahkemelerinin fermanlarıyla ölüme gönderildiler.

2000’li yıllarda kaldırılan bu cezanın geri getirilip getirilmeyeceği sorusunun tartışılmaya başlanması bile “ileri” demokrasimizin her geçen gün ne kadar ilerlediğini gösteriyor. Anlaşılan o ki, F tiplerinde insanların canlı mezarlara gömülmesi bile AKP iktidarının muhalefeti ezme konusundaki kinini söndürmeye yetmemiş.

İdam geri gelir mi?

AKP’nin AB ile olan ilişkilerinin eski gücünü kaybettiği, ABD’ye olan yakınlığın ise bu cezanın varlığını ya da yokluğunu etkilemeyeceği, şeriat hükümlerinin idamı dışlamadığı ve son olarak faşist iklimin gittikçe güçlendiği düşünülecek olursa, iktidar ve yandaşı faşist partilerin idamı geri getirmek için çabalayacakları açıktır.

Bunu engelleyecek tek güç ise, halklarımızın ortak mücadelesidir.