“Gerçeğin kendisi kadar sade” bir lider: Lenin!

 

 

 

“Lenin’in kişiliği, büyük bir önder olmakla büyük bir insan olmanın mükemmel uyumunun ifadesidir”

(Clara Zetkin)

 

“Çevresi aşılmaz bir çitle kuşatılmış ‘ulaşılmaz  büyük

bir adam’la değil, her proleterya savaşçısını sevimli sözler ve sıcak bir gülümsemeyle karşılayan büyük Parti yoldaşı Lenin’le konuştuğumu hemen hissetmiştim”

(William Gallacher)

93 yıl önce 21 Şubat günü Lenin’i kaybettik.

Nazım 1960 Şubatında şu dizelerle selâmlamış O’nu;

“Yazın gün ışığına bakar gibi

            Hayatın içine dolmak,

Niçin dünyaya geldim

            Niçin yaşıyorum?un

                Karşılığını bulmak

Genç kalmak gelen günler gibi

            Genç kalmak gelen günlerle beraber

                Genç kalmak

Bir toprak yeşil

            Bir bayrak kızıl

                Bir güvercin ak,

Lenin’le aynı türküden

            Aynı ırmaktan

Aynı siperden, aynı yapı yerinden olmak…”(1)

 

Nazım’ın yüreğinden kalemine akıp kağıda dökülen bu şiir üzerine belki de aynı güzellikte bir başkası yazılamaz ama yine de emperyalizm çağında Marksizme yaptığı katkılardan tutun da ütopya olduğu düşünülen bir dünyanın 1917 Sovyet Devrimi ile yaşama geçirilmesi sürecinde gösterdiği o büyük iradeye, ulusların kaderlerini tayin hakkı konusundaki çözümlemelerinden proleter diktatörlüğü ve devlet üzerine yazdıklarına, analizlerine, idealist düşünceye karşı, sosyalist hareketteki sağ ve sol sapmalara karşı verdiği o amansız felsefi savaşıma kadar neler neler yazılmaz ki…

Bu yazıda ise, ilk sosyalist devletin liderinin, liderliğin sömürü düzenlerindeki anlamından kendisini sıyırıp sergilediği insanca duruşa  dair birkaç anı var sadece.

Gorki şöyle yazar Lenin’le ilgili anılarında:

… Onda eksik bir şeyler buldum… Bir bütün olarak bakıldığında oldukça sadeydi, öyle ki ona bir “Önder” demeye bin şahit isterdi… kısa boylu, çıplak başlı insan, bir eliyle Sokratvari alnını sıvazlarken, diğeriyle beni kolumdan çekiştirerek pırıl pırıl parlayan canlı gözlerini bana dikmiş, hemen oracıkta ‘Ana’nın yetersizliklerinden söz etmeye başlamıştı bile. Kitap daha basılmadan… okumuştu… Aceleyle yazdığımı söyledim… nedenini açıklama fırsatı vermeyerek devam etti.  Ona göre, acele etmekle çok iyi etmiştim, çünkü kitap gerekliydi, bir çok işçi devrimci harekete bilinçsiz, körlemesine katılmıştı ve ‘Ana’ şimdi onlara yol gösterecekti. ‘Çok zamanında bir kitap’ dedi. Onun bu yegâne iltifatı benim için çok değerliydi…(2)

Lenin, Gorki gibi büyük bir yazarın eseri konusundaki ilgisini evlerinde kaldığı bir ailenin genç devrimci oğlundan da esirgemez. 1911’de tutuklanarak yurt dışına sürgüne gönderilen bu gencin yazdığı ilk kitabı okuyan Lenin ona şunları yazar:

Kitabını büyük bir zevkle okudum ve böyle ciddi ve önemli bir konuyla uğraşmana memnun oldum. Bu tür bir uğraşı, senin Marksist düşüncelerini sınamana, derinleştirmene ve güçlendirmene yardımcı olacak.(3)

Daha sonra kitabı yumuşak bir dille eleştiren Lenin bazı yöntem önerilerinde de bulunur.

Gorki İngiltere’de Hydepark’da Lenin’i ilk kez görmüş olan bir kaç işçinin aralarında konuşurken Lenin’in parti kongresindeki konuşmalarından söz ettiklerini anlatır:

… Biri şu ilginç görüşü açıkladı; ’Bilmiyorum, belki Avrupalı işçilerin de onun kadar akıllı  liderleri vardır , örneğin Bebel ya da bir başkası. Fakat Lenin gibi hemen sevebileceğim bir başkasının var olabileceğine inanmıyorum’ Başka bir işçi de gülerek şunları ekledi: ‘O, bizden biri.

Gorki, ‘Plekhanov da bizden biri’ diyerek bu görüşe karşı koyanlar olduğunu ama aynı işçinin “Plekhanov bizim öğretmenimiz, saygıdeğer efendimiz ama Lenin bizim önderimiz ve yoldaşımız’ diyerek onları yanıtladığını söyler. İşçiler için Lenin çok sade “gerçeğin kendisi kadar sade” birisidir.(4)

Fransız Komünist Partisi kurucularından Paul Vaillant Couturier‘nin şu sözleri bu olgunun nedenini yansıtır;

Lenin bir işçi gibi düşünebilen bir aydındı. Konuşurken boş cümleler ve anlamsız sözler kullanmazdı. Yaşayan ve soluk alan, dünyayı zihninde bir bütün olarak kavramış olan bu adam, bilinçli hayatının sonuna kadar, bir Çinli kuli ya da bir zenci hamal gibi duyabilme ve düşünebilme yeteneğini korudu. Onun için bir Leningrad metal işçisi , bir Paris tekstil işçisi ya da bir Virginia madencisi açık bir şekilde nasıl anlaşılırsa, ezilmiş bir Annamit ya da Hindu da o kadar anlaşılabilirdi…(5)

28 Ocak 1924’de Kremlin’de Askeri okul öğrencileriyle yaptığı konuşmada Stalin de Lenin’in bu özelliklerine vurgu yaparak bir anısını paylaşır onlarla. 1905’de Finlandiya’daki bir konferansta Lenin’i gördüğünde hayal kırıklığına uğradığını çünkü hayalinde devleşmiş olan büyük liderin alışılmışın dışında ufak tefek , sade ve basit bir insan olmanın ötesinde konferans öncesi salona gelerek delegelerle bir köşede sessizce konuşup dertleştiğini, bunun kendisini çok şaşırttığını anlatır ve şöyle der:

Sonraları anladım ki, Lenin’in bu basit görünümü ve alçakgönüllüğü, kendini göstermekten kaçınması ve üstün durumunu etrafa belli etmekten çekinmesi, onun en üstün niteliklerinden biriydi. Basit ve sıradan yığınların yeni lideri, tüm insanlığın en alt tabakasını oluşturan milyonların alçak gönüllü lideriydi Lenin.(6)

Lenin’in kendine çok az baktığını, bu konuda büyük bir ihmalkârlık içinde olduğunu ama yoldaşlarının ve işçilerin yedikleri yemekler dahil herşeyleriyle ilgilendiğini yazan Gorki bir kongre sonrasında kendisinin odasına gelen Lenin’in yatağını yokladığını ve nedenini sorduğunda ise “çarşaflar nemli mi diye bakıyorum” yanıtını aldığını yazar.

1921’de Lenin hasta ve çok yorgundur. Buna rağmen Gorki’ye şöyle seslenir;

… mektubunuzu Kamenev’e yolladım. Öylesine yorgunum ki, artık hiçbir şey yapamıyorum. Ve siz hem kan tükürüyorsunuz, hem de gitmemekte direniyorsunuz! … bu çok insafsız ve akıl dışı bir davranış. Avrupa’da bir sanatoryumda tedavi görerek yaptığınızın üç katını yapabilirsiniz… Gidiniz, iyice tedavi olunuz. Böyle kalın kafalı olmayınız rica ederim…(7)

Sovyet Devrimi’nin efsane isimlerinden Kamo, 1911’de Lenin ile görüşmek üzere Paris’e gelir. Belçika’da göz ameliyat olmasına ve daha sonra Güney Rusya ve Kafkasya’ya giderek devrimci eylemlerine devam etmesine karar verirler Lenin ile. Evden ayrılmak üzere olan Kamo’nun paltosuna bakar Lenin ve “Daha kalın bir palton yok mu? Geminin güvertesinde dolaşırken bu palto ile üşürsün” der. Kamo’nun başka paltosu olmadığını anlayınca, annesinin hediyesi olan ve çok sevdiği gri pelerini ona verir.(8)

Bir işçinin yoksul ve hasta babası da Lenin’in ilgi ve sevgi halkasına dahildir. Krupskaya anılarında 1908 sonrasında Rusya’dan gelen işçilerle yapılan ilk işçi konferansı olan Prag Konferansı’nın ardından  Bakü delegesi Suren Spandaryan’ın babasını ziyaret etmek için Paris’e gittiklerini, Suren’in tutuklandığından haberi olmayan ama oğluna her gün mektup yazmaya çalışan yoksul, hasta  ve yalnız bu adamın durumuna Lenin’in çok üzüldüğünü, ona para bırakmanın yanı sıra partililerin adamla yakından ilgilenmelerini sağlamak için büyük bir uğraş verdiğini anlatır.(9)

1919’un o büyük kıtlık günlerinde Lenin’e köylüler, işçiler ve askerler taşradan yiyecek yollarlar. O bunları hastalara, çocuk yuvalarına ya da beslenme yetersizliği olan diğer yoldaşlarına yollar. Bunları almaktan bile utandığını söyler Gorki’ye;

“Saygıdeğer bir beymişim gibi bana bunları gönderiyorlar! Onları bundan nasıl vazgeçirebilirim? Reddetmek, almamak onları kırmak olur oysa her tarafta açlık var!”

Aynı noktaya Clara Zetkin de parmak basar anılarında.

” Ama şunu da herkes iyi bilir ki, bu güzel yiyeceklerin hiç birisi, Lenin’in kilerinde kalmazdı.Çalışan halk yığınları kadar basit yaşama ilkesine sımsıkı bağlı olan Lenin ailesi tarafından hastanelere, çocuk yuvalarına gönderilirdi bütün bunlar”.

Devrimden sonra Sovyetler Birliği’nde on ay kalan, 1. Dünya savaşı sonrası ve İç Savaş’ta yaşanan kıtlık günlerine tanıklık eden Albert Rhys Williams isimli ABD’li gazetecinin de benzer anıları vardır;(10)

“… Çay genellikle şekersizdi çünkü Lenin halkla aynı tayını yiyordu. Büyük, çıplak, baraka gibi odalarda askerler ve haberciler portatif demir karyolalarda yatıyorlardı. Lenin ve karısı da böyle yapıyordu… Lenin’in bu mahrumiyete katlanmasının nedeni sofuca bir dürtü değildi. O sadece komünizmin ilkelerini uyguluyordu… Halk bazı günler ekmeği bile çok az yiyebiliyordu. Herkes, tam Lenin’in yediği kadar ekmek yiyordu. Öyle günler vardı ki, tek lokma ekmek bile bulunmuyordu. Bugünler Lenin için de ekmeksiz günlerdi. Hayatına kastedildikten sonra ölüme yaklaştığı günlerde, doktorlar düzenli yiyecek karneleri ile elde edilemeyecek ancak çarşıdaki bazı spekülatörlerden satın alınabilecek bazı yiyecekleri öğütlemişti. Arkadaşlarının tüm yalvarmalarına rağmen, meşru tayından başkasına elini sürmedi”(11)

Çocukları çok seven  Lenin’in çocuk sevgisini Bern’deki bir yoldaşı şöyle anlatır:

“O sırada Falkenweg 9 numarada, giriş katında oturuyordum. Daha evime yaklaşır yaklaşmaz Vladimir İlyiç önce bir pencereye, daha sonra ötekine bir göz atıyor ve bir çocuk görünce parmaklarını  boynuz yapmak için başına götürüyor, korkunç bir surat takınıyor, eğiliyor ve eve bu durumda giriyordu. Çocuklar… çığlıklar atıyor, divanın, masanın altına sıvışıyorlardı. Lenin onları izliyor ve oyun herkes yoruluncaya kadar devam ediyordu ; o zaman barış yapılıyor ama hemen sonra ya bir taraf ya da öbürü tarafından bozuluyordu. Çocuklar İlyiç’e tapıyorlardı… çünkü kimse çocukları sevmeyi, onlarla oynamayı onun gibi bilmiyordu ve İlyiç’in her gelişi onlar için gerçek bir şenlikti”(12)

Dünyanın çehresini değiştiren büyük bir devrimin önderi, Gülten Akın’ın deyişiyle, kimselerin durup da incelemeye  vakitlerinin olmadığı o “ ince şeyleri anlamaya” çalışıyor; hattâ daha da ötesi bu “ince şeyler”le ilgileniyor ! Bu ince şeyleri yaşamının bir parçası yapabilmeyi başarıyor!  “Devrimin dalgaları içinde suda balık gibi yüzmeyi bilen” Lenin’in bu özelliği, bir yönüyle,  yaşamını ve sevgisini işçi ve köylülerle paylaşmayı becerebilmesinden kaynaklanmaktadır.

Lenin’in “ince”şeyler konusundaki o büyük sezgisi, belki büyük değişiklikleri yaşama geçirebilmenin yollarından birisi olmuştur. O, yığınların yaşamından öğrenilecek çok şey olduğunun bilincindedir. Gündelik hayatlarına dahil olarak bu hayatın devinimini kavramak ve mücadelelerindeki pratik deneyimleri titizlikle inceleyerek bunlardan faydalanmak gerektiğini düşünmekten hiç vazgeçmez.

93 yıl önce yitirdiğimiz bu büyük dehadan, bu “dağ kartalı”ndan öğrenecek ne kadar çok şeyimiz var!


(1)Aydınlık Sosyalist Dergi, 100. Doğum Yıldönümü Lenin özel sayısı, s. 18, nisan 1970, s.420

(2)Çağdaşlarının gözüyle Lenin içinde “Gerçek kadar sade bir insan” , Mart 2015, s. 26-27,  Evrensel basım yayın, İstanbul

(3)N. Krupskaya, Ekim 2008, Lenin’den Anılar, Sosyal İnsan Yayınları, İstanbul, s. 220

(4)Çağdaşlarının gözüyle Lenin içinde, “Gerçek kadar sade bir insan” , Mart 2015,  s. 32-33,  Evrensel basım yayın, İstanbul

(5)Çağdaşlarının gözüyle Lenin içinde “Gerçek kadar sade bir insan” , s. 152,  Evrensel basım yayın, İstanbul

(6)J. Stalin, Şubat 1978, Lenin, s. 36, Yol Yayınları, İstanbul

(7)Aynı eser, s. 49

(8)N. Krupskaya, Ekim 2008, Lenin’den Anılar, Sosyal İnsan Yayınları, İstanbul, s. 177-178

(9)Aynı eser, s. 193

(10)Aynı eser, s. 14-15

(11)Aynı eser, s. 107-108

(12)Maurice Pianzola, Mayıs 2000, Lenin İsviçre’de, Evrensel Basım Yayın,İstanbul,  s. 91