Faşizmin çirkinliği gençliğin güzelliği

Serpil Güvenç'in “Faşizmin çrkinliği gençliğin güzelliği” başlıklı yazısı 1 Haziran Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP iktidarının on yıldır izlediği siyasetin doğurduğu rahatsızlık bir kartopu gibi yuvarlanarak büyüdü ve sonunda kocaman bir bomba çıktı ortaya. Ve bu bomba sonunda patladı. Taksim Gezi Parkı dönüştürülme girişimi sadece pimin çekilmesiydi.

Bu yazının yazıldığı sırada kentlerin meydanlarında ve sokaklarda tüm ülkeye yayılan bu büyük halk hareketi devam ediyor. Kitleler geri adım atmamakta direniyor ve direniş genişliyor.

İktidar, silahlı zor gücü polis eliyle başkaldıran halkı durdurmak için büyük bir şiddet ve baskı uyguluyor. Abdullah Can Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş öldürüldü. Ethem Sarısülük’ün durumu ağır. Öyle anlaşılıyor ki, Vedat Demircioğluların, Taylan Özgürlerin katilleri hâlâ aramızda. TOMA’ların altında kalan ya da gaz bombalarına hedef olan birçok insan yaralandı ve sakatlandı. Yüzlerce direnişçi eylemler sırasında gözaltına alındı. Bu da yetmezmiş gibi, pazar gecesi, başkentte, polis, Alman faşizminin SS kıtalarının yöntemleriyle sürek avları düzenledi. Özellikle yaralıların sığındığı ve tedavi edildiği kapalı mekânlara atılan bombalar ve ardından dayak, gözaltı ve küfür eşliğinde sürdürülen bu “av” harekâtında yaşanan vahşet ve duyduğumuz küfürler, Mamak Cezaevi’nde İlhan Erdost’u katleden 12 Eylül mantığının aynen sürdüğünü gösteriyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise, yüzyıllardan bu yana ezilenlerin verdikleri sınıf mücadelesinden damıtılarak günümüze ulaşan mirasın Gezi Direnişi’nde yeşeren değerleri var. Bu güzellikleri, bu değerleri ülkenin birçok kenti gibi Ankara’daki destek eylemlerinde de gözlemek mümkün.

Sol siyasi örgütlerin gençlik kolları ve bunların yanı sıra üçer beşer kişilik gruplar halinde aralarında “örgütlenmiş” ama siyasal anlamda örgütsüz gençler direniş eylemlerinde çoğunluğu oluşturmakta. Gaz bombalarına ve coplu saldırılara karşı eski ve yeni keşfedilen slogan ve marşlarla meydan ve sokakları sarsıyorlar. Bomba yağmurunun ardından hızla devinerek uzaklaşıyor ve yine aynı hızla geri dönüyorlar. Polisin boşalttığını düşündüğü alan dakikalar içinde yeniden doluveriyor. Yeniden atılan gaz bombalarının bazılarının atanlara geri iade edilmesinin ardından bir “oleyyy!” yükseliveriyor. Ve zıplayarak şarkı söylemeye, slogan atmaya başlıyorlar. Büyük bir yüreklilikle direniyorlar iktidarın zor gücüne.. Ellerinde sütler, gaza karşı keşfedilen “yeni” karışımlar, maskeler, su şişeleriyle dolaşıyorlar kalabalığın arasında. “İyi misiniz?”, “Biraz su ister misiniz?”, “Yardım etmemizi ister misiniz?”, “Süt iyi geliyor. Biraz sıkalım mı yüzünüze?” sorularıyla kucaklıyorlar herkesi. Gazdan bayılan yaşlı bir adamı büyük bir şefkatle evine götüren, düşenleri kaldıran, fenalaşanlara yardım eden, evden getirdikleri yiyecekleri paylaşan, gazlanan, dövülen ama yine de tuttuğu hattı terketmeyen bu genç insanların sergiledikleri güzellik ve özveri görülmeye ve yaşanmaya değer. Kararlılık, duyarlılık, direnç, paylaşım, dayanışma… İnsana yakışan bu değerlerin, bu insanlık kazanımlarının alanlardaki yansımaları, gelecekteki güzel günlere olan inancımızı büyütüp güçlendiriyor. Denizlerin, Mahirlerin, Alparslanların, Sinanların, Kadirlerin, İbrahimlerin, Erdalların rüzgârı esiyor ülke kentlerinin sokaklarında, mahallelerinde.

Her şey çok güzel ama yeter mi? Ne yazık ki yetmez!

Faşizmin zulmünü durdurabilecek, emeğe düşman, insana düşman bu kahrolası düzeni ortadan kaldıracak, meydanlardaki o gencecik fidanların gelecek güzel günlerin pırıltısıyla dolu gözlerindeki ışığın sönmemesini sağlayacak tek güç halkın örgütlü mücadelesidir. Ancak örgütlü bir sol, büyük şairin dediği gibi, “ümidin, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın” düşmanlarını “bir daha geri dönmemek üzre” yıkıp geçebilir.
Bu gerçeği unutmadan selâm yollayalım “boy atan başakların” şarkısını söyleyenlere!

“Kitap ile/…tırnak ile, diş ile/umut ile, sevda ile, düş ile” dayananlara, direnenlere!