Dikili, Tahir Canan ve Cezayirli kadın savaşçılar

Dikili’ye ilk gidişim değil ama denizin ve doğanın o olağanüstü güzelliğini görünce daha önce çevreyle hiç ilgilenmemiş olduğumu farkettim. HDK Milletvekili Levent Tüzel ile görüşmeye gittiğimiz SOTES Kampı bir kartal yuvası gibi tepeden bakıyor bu güzel beldenin denizine. Kampın çayhanesinde karşılaştığımız dostlar arasında hiç ummadığım birini, ülkemizde hapis yatma rekorunu kırmış olan Tahir Canan’ı görünce çok heyecanlandım. Ne yaşamından çalınan uzun yıllar ne de sevdiklerinden, yoldaşlarından koparılması gözlerindeki sıcaklığı ve pırıltıyı, ülke ve dünya sorunlarına olan ilgisini yok etmeyi başarabilmiş! “Mezarı Olmayan Kadın”ı o önerdi bana.

Kitapta, Cezayir halkının 1945-1962 yılları arasında Fransız emperyalistlerine karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi sırasında erkeklerle omuz omuza savaşan kadınlardan birisinin, Süleyha’nın öyküsü anlatılıyor. Kocasının işgal güçleri tarafından öldürülmesinin hemen akabinde partizanlara katılıyor ve kısa bir süre sonra yakalanıp işkence görüyor ve öldürülüyor Süleyha. Kitabın yazarı Asya Cabar, kadın direnişçi ile aynı kentte doğmuş ve daha sonra Fransa’ya göç etmiş bir Cezayirli. Kahramanın kızları ve diğer yakınlarıyla yaptığı röportajlara dayanan yapıtta “edebiyatın elverdiği ölçülerde” ekleme ve değişiklikler yaptığını da belirtiyor.

Romanda Süleyha’ya yapılan işkenceler, geride bıraktığı evlatlarına duyduğu dayanılmaz özlem, partizanlık öncesi ve sonrasındaki yaşamıyla ilgili anıları ve öldürülüşü kendi ağzından monologlarla iletiliyor bizlere. Yerli halka Fransız paraşütçülerinin ve Gizli Ordu Örgütü’nün (OAS) uyguladığı ağır işkence ve zulmün yanı sıra Müslüman Cezayir toplumunda kadınların durumu ve toplumda ağırlıklı yeri olan dinsel gelenek ve göreneklerin yaşama yansımalarına da geniş yer verilmiş. Eşraftan sayılan birisinin kızı olan Süleyha’nın o yıllarda bir Müslüman kız çocuğu için olağandışı sayılan ilkokul diplomasına sahip oluşu, 16 yaşında kendi seçtiği bir çocukla evlenmesi, kocası Fransa’ya gittikten sonra kadıya başvurup boşanması ve bir devlet dairesinde çalışmaya başlaması, başını örtmemesi ve peçe takmaması feminist tonlarla bezenmiş bir övgüyle aktarılıyor okura.

Buna karşın, Cezayir başkaldırısı 1945’de patladığı halde Süleyha’nın son eşi olan El Hacı’nın 1952’de Hacca gidip geldikten sonra -tanıkların ifadesiyle- orada edindiği siyasal bilinçle 1955’de partizanlara katılmaya karar vermesi, kahramanımızın ise El Hacı ile evlendikten sonra kendi isteğiyle çarşafa girmeyi kabul etmesi, oruç tutmaya başlaması, tanıklıklarda ise sürekli olarak başvurulan İslami vurgu ve söylemler kitabın düşündürücü bir başka yanı.

“Mezarı Olmayan Kadın”ı okurken yakında yitirdiğimiz komünist gazeteci Henry Alleg’i anımsadım. Kurtuluş mücadelesi döneminde Cezayir’de yayınlanan ve 1955 Eylülü’nde kapatma kararı verilen “Alger Républicain” gazetesinin editörü olan Alleg, Fransız sömürge yönetiminin yolsuzluklarını ve Fransız Birliklerinin zulüm ve kitle kırımlarını dünyanın gözleri önüne serdiği için 10. Paraşüt Tümeni askerlerince yakalanarak ağır işkencelerden geçirildi. “La Question” (Sorgu) adlı broşürde hem kendi başından geçenleri hem de tanıklık ettiği işkence, katliam ve cinayetleri yazdı. 1958 Şubatında Paris’te yayınlanan “Sorgu” Fransa ve dünya çapında yüzbinlere ulaştı.

“Demir penceresinin camlarına yapışan gözyaşlarıyla” seyrettiği üç Cezayirli delikanlının darağacına çekildikleri anla bitirir “Sorgu”yu Alleg. Cezaevinin kadınlar kısmından özgür Cezayir’in milli marşı yükselmektedir “Döğüşen koca erkeklerin/yurdumuza bağımsızlık isteyen/gür sesleri yükseliyor/vatanım, sevgili vatanım/sana feda hayatım/sana feda her şeyim.” Oğullarını, eşlerini, kardeşlerini yitiren ve büyük bir cesaretle erkeklerin yanında savaşa katılan az sayıdaki Cezayirli kadınlardır onlar. Erkeklerden daha güç koşullarda ve daha büyük bir özveriyle vermektedirler mücadelelerini.

1962’de Simon de Beauvoir avukat Giselle Halimi ile birlikte genç bir başka genç Cezayirli kıza, 23 yaşındaki Cemile Bupaşa’ya yapılan işkenceleri anlatan bir kitaba eş yazarlık yapar. Amaç, FLN (Milli Kurtuluş Cephesi) ile işbirliği yapan genç Cezayirli kadınların ırzına geçilmesi olayları konusunda Fransız kamuoyunu bilgilendirip harekete geçirmektir. Ataerkil baskı ile sömürge devletinin politikaları arasındaki ilişkiyi de ele aldığı “Cemile Bupaşa Genç bir Cezayirli kıza yapılan işkencenin liberal Fransız düşüncesini şok eden öyküsü” başlıklı kitap Beauvoir’ın en az satılan eseri olur!

Dün Cezayir, bugün Irak’ın Ebu Gureyb’i, Afganistan’ın işkence merkezleri, İncirlik’e inen ABD işkence uçakları, Guantanamo..

Emperyalist kapitalist sistem sürdükçe ne bu zulüm ve “acı” öyküleri bitecek ne de “kahramanlık” öyküleri.

Kitaplara gelince. O kadar zor okunuyorlar ki... Ancak insanca yaşanacak bir geleceği kurgulamak için okunmaları gerektiğini düşünürseniz bu zorluk bir nebze azalıyor. Yoksa yaz sıcağıyla birlikte dışınızın kavrulması yetmezmiş gibi içiniz de yanıp kavruluyor!

*Yazarımız yıllık izni nedeniyle yazılarına Eylül ayında devam edecektir.