Dar ya da geniş,hepsine hayır! Milli Bakiye’ye evet!

Başbakan söylüyor, büyük çoğunluk sakız gibi çiğniyor. İstediği konular, istediği çerçevede tartışılıyor. Gündem oluşturma, algı yönetme başlıkları altındaki “bilimsel” analizler de bu akıl almaz durumu açıklamak için kullanılıyor.

Sona eren yerel seçimleri Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler izleyecek. İki “Müslüman Kardeş”, başbakan ve cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiler, pembe dizileri aratmayacak biçimde TV ekranlarını ve yazılı basını işgal etmiş durumda. Siyasal iktidar genel seçimler konusunu ise, yönteme, yöntemi de “dar” ya da “daraltılmış bölge” tartışmasına kilitleyerek noktaladı.

Muhalif partilerin yüzde 10 barajının indirilmesinden öte bir öneri getirmediği bir ortamda sosyalistler neyi savunmalı?

TİP deneyiminin ön açıcı olabileceğini düşünüyorum.

27 Mayıs sonrasında, CHP seçim yasasını değiştirdi. İnönü, yeni seçim sisteminin yani Milli Bakiye (ulusal artık)’nin amacını “... çoğunluk sistemine dönüşü engellemek istiyoruz… Bu da küçük partilerin kalkınmasıyla mümkündür. Bu sistemde yeni hükümetler mutlaka koalisyon olacaktır...” diyerek açıklamaktaydı.

Beklenen olmadı. Demirel’in AP’si büyük bir oy oranıyla iktidar oldu. Ne ki, 1965 seçimleri başka bir sürprizi de beraberinde getirmişti. Türkiye işbirlikçi tekelci sermayesinin başta gelen temsilcilerinden Vehbi Koç, 1965’in en büyük iki olayının TİP’ in Meclise girmesi ve hızlı nüfus artışı olduğunu söyleyerek şaşkınlığını dile getiriyordu. Haksız sayılmazdı çünkü sermaye sınıflarının güdümündeki Komünizmle Mücadele Derneği militanlarının, İmam Hatip öğrencilerinin, AP Gençlik Kollarının kanlı saldırılarına ve tüm engellemelere karşın, Türkiye sosyalist solunun tümünün desteğini alan TİP, büyük bir kararlılık ve inançla ülkenin birçok yöresinde örgütlenmeyi başarmış ve milli bakiyenin de yardımıyla %3’e yakın oy alarak Meclise girmişti. Tektaş Ağaoğlu, bugünkü karşılığı yaklaşık 1,5 milyon oy olan bu oranı, “...emekçinin oyu deyip geçmeyin. Ağır sular derin akar...Sayımı hafif de olsa yükümü ağır...” diye değerlendiriyordu.

15 milletvekilinden oluşan TİP grubu, NATO, ikili anlaşmalar, askeri üsler gibi ülke bağımsızlığıyla ilgili temel konuları, bu kez sağ partilerin mebuslarının saldırılarına karşın cesaretle dillendirdi Parlamentoda. Ülkede ilk kez Meclis kürsüsünde bir emekçi partisi emekçilerin sorunlarını seslendiriyor ve çözüm için sosyalist seçenek sunuyordu.

1966 Senato seçimleri sonrasında AP seçim yasasını değiştirdi. 7 Mayıs 1968 tarihli ANT dergisinde “Türk Seçim kanunu üstüne Economist’te Polemik !..” başlıklı yazı, değişimin nedenine ışık tutmakta.

Economist’in açtığı tartışmaya katılan AP milletvekili Aydın Yalçın, milli bakiyenin kaldırılmasının, AP hükümetinin iktidarda kalma arzusu ya da “Parlamentodaki Marksist grubun” tasfiye edilmek istenmesi ile açıklanamayacağını, “aşırı” bir nispi temsil şekli olan bu sistemin siyasi istikrarsızlık tehlikesi taşıdığını söylüyordu. Yalçın’a göre, temel politik akımların Parlamentoda temsil edilmesi yeterli değildi önemli olan istikrarlı bir hükümetin varlığıydı. Açıklamayı doyurucu bulmayan diğer katılımcı İngiliz Seçim Reformu Derneği ise, yeni tasarının “küçük bir partiyi… daha büyük bir partinin lehine olmak üzere, sandalyeden mahrum etmeyi” amaçladığını iddia etmekteydi.

Son tartışmacı Şiar Yalçın, A. Yalçın gibi insanların, “milletin belkemiğini teşkil eden kütlelerin dini taassubu ve cehaletinden” yararlanmak için ellerinden geleni yaptıklarını ve koşulların farklı olması durumunda, iktidar partisinin az, TİP’in çok oy alacağını vurguluyordu. Şiar Yalçın uzun vadede hiç bir tedbirin Demirel’in “sağa açık ama sola kapalı demokrasisini ilelebet payidar kılmaya” muvaffak olamayacağını da belirtiyordu.

Sözün özü mü?

Maurice Duverger’nin, siyasi sınıfın kendi egemenliğini güvenceye almayan herhangi bir sistemi düşünemeyeceği konusundaki düşüncesine katılmakla birlikte, bugün sosyalist seçeneğin Milli Bakiye’yi savunmak ve TİP’in ilk zamanlarında sağlanan birliktelik koşullarını olabildiğince zorlamak olduğunu düşünüyorum.