AKP kıyımından payını alan bir yoldaşımız: Asuman Doğan

AKP iktidarı, 15 Temmuz  “FETÖ” darbe girişimini gerekçe yaparak,  büyük bir tasfiyeye girişti. Sürecin başında hedefin Fetullahçı örgütlenme olduğu iddia edilmekteydi ama kısa bir süre sonra, ilerici, devrimci, sosyalist, komünistlerin çokça yer aldığı muhaliflerin aynı torbaya konulduklarını, elle tutulur hiç bir gerekçe olmaksızın işlerinin ellerinden alındığını ve haklarında davalar açıldığını gördük.

Baskı, yıldırma girişimleri, kıyım sürmekte.  Gericilik ve yobazlık ile , aydınlık ve laiklik düşmanlığı ile tahkim edilmiş, düşünen, eleştiren insana karşı duyulan o büyük kinle silahlanmış olan siyasal iktidar saldırıyor. Ve görünen o ki, AKP, bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışıyor.  Üniversitelerden, okullardan, hastanelerden ve benzeri kurumlardan KHK’lar yardımıyla değerli binlerce çalışanı uzaklaştırıyor,  ırkçı, milliyetçi ve İslamcı ideolojik duruşu benimsemiş kadroları için yer açıyor. Bu arada da bazı kesimlerdeki kabullenme ve korku duygusunu besliyor. Bunun yanı sıra, referandumda Hayır kampanyasını yürütecek kamudaki insan gücünü de devreden çıkarıyor.

Gazeteciler ve her daldan akademisyenlerin yanında, bir süreden beri, Tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin ve sağlık çalışanlarının da kıyımdan aldıkları pay büyümekte.

Son örnek, Ankara Tabip Odası (ATO)’nun bir önceki dönem yönetim kurulu üyesi ve TTB büyük kongre delegesi olan Dr. Asuman Doğan. 16 Şubat 2017’de hiçbir gerekçe gösterilmeksizin Doğan’ın Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki görevine son verildi.

Dr. Asuman Doğan, sağlık alanındaki devrimci çalışmalarından tanıdığımız, ayrıca Halit ve Şekibe Çelenk’in sevdikleri ve güvendikleri yetenekli ve alanında bilgili bir doktor. Halit Çelenk’in hastalığının ilerlediği ve yatağa her gün biraz daha fazla bağlandığı son yıllarda onun evdeki tedavisine yardımcı olmuş, Şekibe Çelenk’in ve ailenin sağlık sorunlarında bizleri hiç yalnız bırakmamış bir can dost.

Asuman Doğan, görevden uzaklaştırma kararının ertesinde, Eğitim Sen’in ve yoldaşlarının  hastane önünde düzenledikleri protesto eyleminde kısa bir konuşma yaptı. Konuşma yalnızca onu tanımlamakla kalmıyor, onun gibi, eşit ve özgür, insan onuruna yakışan bir dünyaya, sosyalist bir düzene inanan ve bunun için savaşan birçok güzel insanın yaşamlarını ve mücadelelerini de betimliyor. Bu nedenle bu anlamlı seslenişi sizlerle paylaşmak istedim.

 “Sevgili Dostlar, kötü gün dostları, sağlık emekçileri, basın emekçileri;

Bildiğiniz gibi dün açığa alındım. Tarafıma hiçbir suç isnat edilmeden, soruşturma açılmadan haksız ve hukuksuz olarak açığa alındım.

Üzgünüm çünkü 24 yıllık hekimlik süresi 6 yıllık ağır okuma koşullan ve ağır çalışma koşulları ile at başı giden akademisyenlik mücadelesi ile geçti. Hepsi çok yorucu idi. Üniversite yıllarında ablalarımız,  abilerimiz olmadı. Onların vaatlerine kanmadık. Mecburi hizmet dönemimde bir haksızlık daha yaşadım.  Eş durumunu kabul etmediler.  Yılmadım, mecburi hizmete gittim. TUS imtihanı için soru çalmadım, süt izinlerinde vardiyalara yazıldım, geçici görevlendirmelerle görevlendirildim, yine yılmadım. Zorlu geçen çalışma koşulları ve geceler boyu yazdığım araştırmalar nedeniyle çocuklarımın büyüdüğünü fark edemedim. Akademik olarak doçentlik titrimi aldım ama mücadele bitmedi. Doçentsin ama eğitim görevlisi olamazsın dediler ve uzman kadrosunda çalıştırıldım. Dava açtım ama davamı kazanacağım anlaşılınca davanı çek, eğitim görevlisi yapalım diye tehdit edildim. Bütün bunlara rağmen iyi hekimlik değerleri, etik ilkeler ve bilimsel gerçeklik ne gerektiriyorsa o doğrultuda çalıştım. Bu hastanenin her kadrosunda, asistanlık, uzmanlık, eğitim görevliliği kadrolarında çalıştım.  Hastanede, hatta sağlık bakanlığında beni seven sevmeyen herkes bilir ki Dr. Asuman doğrucudur, iyi hekimdir, iyi insandır, kimsenin kötülüğünü istemez.

Hiçbir zaman bu ilkeler dışına çıkmadım, makam mevki peşinde de hiç koşmadım. Peki neden açığa alındım? Çünkü iktidarın tarafında değildim. Üniversite kadrosu, eğitim görevlisi kadrosu için, para kaygısı için hiçbir gücün , hiçbir siyasi erkin yanında olmadım.

Ama benim bir tarafım var. Ben başta emeğin tarafıyım, bu nedenle liyakatsiz atanan kadrolara karşı durdum, madenlerde ölen işçilerin tarafındayım, güvencesiz çalışan taşeron işçilerinin tarafındayım, katliamlarda ölen, sakat kalan halkımın tarafındayım, savaş çığırtkanlığı yapıp iç savaş naraları atanlara karşı barışın tarafındayım, haksız hukuksuz işinden edilen akademisyenlerin, emekçilerin tarafındayım, yurtlarda ölen, tecavüze uğrayan, yanan ve göçük altında kalan çocukların tarafındayım. Ben etik ilkeler, bilimsel gerçekler ve onurlu yaşamak ne gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim

Umutluyum çünkü direnen, mücadele eden dostlarım var, hastalarım var.

Yılacak mıyız?  Hayır !

Mücadelemizi bırakacak mıyız ? Hayır!

Sağlıkta dönüşüm sürecinde savunduğumuz değerlerden dönecek miyiz ?

Tabii ki hayır.”

Geçmişten bugüne sermaye iktidarlarının asker ya da sivil, her türlü faşizmine karşı mücadele veren devrimci toplumsal güçler, OHAL’e ve tüm baskılara karşın, geleneği sürdürüyorlar.

Direniyorlar, pes etmiyorlar, boyun eğmiyorlar.

Karanlığı yırtmak, özlediğimiz en güzel dünyayı kazanmak için savaşmayı seçen, sürüleşmeye hayır diyen tüm onurlu insanların, tüm yoldaşlarımızın mücadelesi büyüyerek sürecek.