İstikrar – faşizmin rahatlaması

Seçim sonuçları ortadadır. Dört parti barajı aştı ancak tek partili iktidar çıkmıyor, çıkamıyor. Cümle alemin % 60’ı AKP diktası bitti diye gülüyor, gülümsüyor ve gülümsetiyor. Öyle ağır zamanlardı ki hiç bitmeyecekmiş gibiydi değil mi? Böyle ağır zamanlarda zorla yeşertilen umutlar basit bir rahatlama ile geniş, yersiz ve kendiliğinden hayallere, fantezilere yol açar. En kötüsü de budur değil mi? Eğer hayaller ve fanteziler toplumsal çerçeve ve zorunluklar ile çatışmaya başlıyorsa halkın yelkenlerinin çabucak indirilmesi farz olmaktadır. Seçim bitti sevindik; ancak hem yüksek burjuvazi hem de uluslararası örgütler istikrar borazanı öttürmeye başladılar.  Türkiye kapitalizminin yapısal sorunları arada bir kendilerini kriz veya bunalım türünden semptomlarla beli eder. Şimdi böyle bir durumun arifesindeyiz. Kapitalizm oldukça gerçekçi bir sistemdir; hatırlatmadı demeyin. Bakın şimdi yeterince sevindiniz diyorlar, hadi artık ayaklarımızı toprağa basmanın zamandır. Öyle uzun soluklu şenlikler, kutlamalar falan asık suratlı kapitalizmin gereği olarak çarkların işlemeye devam etmesi zorunluluğunu daha fazla ertelememize yol açmamalıdır. Çarklar eskiden işletildiği gibi işletilmelidir. Çok şom ağızlı ve heves kırıcı bir yaklaşım mı? Olabilir ancak hevesi biz değil sistem kırar. O gecikmeyi ve sevinmeyi yasaklayacak kadar gerçekçidir; haberiniz ola. Örnekler pek çoktur.

Bertolucci’nin kült filmi 1900’de filmin sonlarına doğru, zannedersem 1943 yılıdır, faşizme karşı savaşan partizanlar hem sevinç gösterileri yapmakta hem de işbirlikçileri tutuklamaktadırlar. Mussolini’kuzeye kaçmıştır; üstelik İtalya güneyden başlayarak müttefiklerin askeri müdahalesiyle özgürleştirilmiştir. Zavallı partizanlar, sistemin kör gözlü gerçekçiliğini fazlaca küçümsemişlerdir. Müttefikler iktidarı önce Mareşal Badoglio’nun burjuva hükümetine sonra da Bonomi’nin içinde göstermelik sol kesimleri de kapsayan uzlaşı hükümetine devretmiştir. Yeni kabine göstermelik sol kesimlerden pek çabuk kurtulacaktır. Düzenli ordu birlikleri gelir ve partizanların elindeki silahları toplamaya başlar. Partizanlar elleri böğürlerinde kala kalırlar. İtalyan kapitalizminin istikrarı kurtarılmıştır.

1974 yılının 24 Nisan’ında Portekiz’de Karanfil Devrimi patlak verdi. 1968’de uzun süredir Portekiz’i demir yumrukla yöneten Antonio Salazar öldü ve yerini Marcello Caetano’ya bıraktı. 1974’e kadar ordu içinde gizlice örgütlenen küçük rütbeli subayların örgütü Silahlı Güçler Hareketi 24 Nisan’da darbe yaptı. Darbe gibi başlayan hareket birden bir toplumsal devrime dönüştü. Büyük kitleler ellerinde karanfillerle sokakları işgal ettiler. Halkın coşkusu ve solcu silahlı güçlerin fiziksel/moral önderliği ertesi yıl Nisan’a kadar, yani bu defa liberal sağcıların darbesine kadar sürdü. Bir yıl sonra tehlike savuşturulmuş ve istikrar galebe çalmıştı.

1944, 19 Ağustos Paris’in Nazi işgalinden kurtulduğu gündür. O gün Özgür Fransa Ordusu ve müttefikler teslim olan Nazilerden kenti devralmışlardı. 25 Ağustos’ta ise kenti savaşı İngiltere’deki güvenli karargahından yöneten General De Gaulle’e teslim ettiler. Böylece Fransa’nın “teslim olmayan” generali şehre kurtarıcı gibi girdi. Paris halkı günlerdir kutlama yapmakta ve işbirlikçileri derdest etmekteydi. Oysa her yerde olduğu gibi Fransa’da da kurtarıcılık onuru De Gaulle türünden burjuvalara değil, yıllardır işgal altındaki bölgelerde Alman silahlı gücünü yıpratan, gerileten ve teslim olmaya iten Fransız komünist ve sosyalistlerine aitti. Özgür Fransa ordusu Paris’e girdiğinde Paris partizanların elindeydi zaten. De Gaulle Churchill ve Eisenhover’ın güvenli kanatları altında komutancılık oynarken Fransız direnişçiler ölümle test ediliyorlardı. Sürgündeki burjuvalar ve De Gaulle’ün Fransa’daki yandaşlarının katkısı ise pek azdı. Fransa’nın komünistlerinin ve sosyalistlerinin hem prestijleri hem de sevinçleri çok yüksekti. Bu nedenle yapılan ilk seçimlerde büyük bir oy kitlesine ulaştılar ve De Gaulle ile gemiyi ilk terk eden burjuvalarının hükümet ortağı oldular. Ancak kapitalizm istikrar istiyordu ve istikrar ise halkın ilerici ve ortakçı umutlardan tez vakitte çark ettirilmesini ve gerçeklerle yüzleştirilmesini gerekli kılıyordu. Koalisyon ortağı komünistler ve sosyalistler deyim yerinde ise yaka paça kovuldular. Fransız kapitalizmi NATO ve aslında hiçbir şeyi kurtarmayan, kurtaracak kadar yüreği olmayan, kurtarıcı generalin müdahalesi ile istikrara döndü.

Türkiye’de sevinç daha kısa sürdü. Son bir haftadır koalisyon pazarlıkları ve büyük sermayenin AKP-CHP koalisyonu temennisinin tartışılması ile geçti. Sevinen kitleler bir anda gerçeğin soğuk nefesi ile yüzleştiler. Öyle ya, dolar yükselmekte ve yabancı sermaye kaçmaktaydı. Kriz kapıdaydı, Derviş de yanında. Abdullah Gül yedekte, Bahçeli ise nöbette. İstikrar faşizmin gaz çıkararak rahatlamasıdır.