Durmayalım dü(i)şeriz

Aziz Nesin’in Zübük’ünde idi sanırım. Zübükzade’nin kasabası devlet büyükleri geldiğinde kasaba girişine asılsın diye sürekli aynı pankartı kullanmaktadır. Henüz kalkınma ve ilerleme fikrinin güçlü olduğu bir dönem olsa gerek. Pankartta “Durmayalım Düşeriz” yazmaktadır. Yine bir devlet büyüğü kasabaya gelecektir. Kasaba eşrafı haliyle hemen pankartı muhafaza edildiği yerden çıkarıp asar. Astıktan sonra pankarta göz atan kasaba eşrafı şok olur. Pankartın saklandığı yerdeki kemirgenler büyük bir oyun oynamıştır. “Düşeriz” kısmındaki “D” harfinin tamamı, “Ü” harfinin ise yarısı yenmiştir. Böylece “Durmayalım Düşeriz” olmuştur size “Durmayalım İşeriz”.

Kapitalist dünya ekonomisinin küçük su dökme yeteneği var mıdır; bilinmez, ancak durmaya başlamıştır.  Uluslararası sermaye kurumları bilindiği üzere yılık raporlar yayınlamaktadır. Bu raporlar, onları kaleme alan kurumlar önemli oldukları için, önemlidirler. İçerik olarak sermayenin küresel düzeyde işleyen aklının sesi ve sağduyusunun borazanıdırlar.  Sermaye adına gündem yaratırlar. Örneğin münafık solcular, Marksistler, uzun zamandır sermaye bir tarafta birikirken, bir tarafta da yoksul ve işsizi biriktirir diye veryansın etmekteydiler ancak onları kimse dinlemezdi.  Oysa Dünya Bankası yıllık raporlarından birini yoksullaşmaya ayırdı; küresel akademik cemaat bir anda yoksulluk uzmanı oluverdi. IMF, Dünya Bankası veya Birleşmiş Milletler türünden kurumların raporları bu anlamda sermaye açısından yakın gelecekte ne önemli olacak onu haber vermektedirler. 2007/2008 kapitalist krizinden bu yana bu raporlar oldukça karamsar olmaya başladılar.  Ondan önce ise nerdeyse Alice’in Harikalar Diyarı bülteni gibiydiler oysa. Her şey yolunda gitmekteydi. Hatta o kadar yolunda gitmekteydi ki tez canlı bazı burjuva iktisatçıları “kriz”, “bunalım” veya “durgunluk” türünden lanetli ve karamsar kavramların tedrisattan ve hatta sözlüklerden çıkarılmaları gerektiğini beyan etmişlerdi. Burjuva iktisatçıların bayağılığına vermek gerekiyor. Gelecek olanı göremiyorlar, görseler de anlamıyorlar. Son yılarda anlaşılan ağızlarının tadı iyice kaçmış durumda. IMF, Dünya Bankası ve OECD’nin 2015 tarihli yıllık raporlarına bakmak keyifsizliklerini anlamak için yeterlidir.

Bu raporların ortak öngörülerine şöyle bir göz atmak gerekiyor. Öncelikle raporların tamamı büyüme oranlarının önümüzdeki dönemde giderek düşeceğini vurgulamaktalar. Tek tük bazı kapitalist ülkelerde yükseliş gösterse bile önemli kapitalist merkezlerde büyüme yavaşlayacaktır. Büyümenin yavaşlaması ise sermaye birikiminin yavaşlayacağı ve duracağına yönelik erken bir semptom olarak algılanmalıdır. Büyümenin yavaşlaması ayrıca başka ciddi sorunlara da yol açacaktır. Son zamanlarda tüm uluslararası sermaye kurumlarının diline dolanmış olan şu istihdam yaratmayan büyüme daha da görünür bir hale gelecektir. Kapitalizm garip bir sosyoekonomik örgütlenmedir; hızlı büyürken istihdam yaratamıyor, yavaş büyürken de yaratamıyor. Rakamlar son 30 yıldır yedek işgücü ordusunun tüm kapitalist alemde hızla büyüdüğünü göstermektedir. Anlaşılan önümüzdeki dönemde daha da hızlı büyüyecektir.

Bu büyüme yavaşlamasından Doğu ve Güney Doğu Asya’da nasibini alacak gibi görünmektedir. Çin başta olmak üzere bu bölgedeki ülkeler uzunca bir süredir bileşik bir fabrika gibi çalışmakta, hızlı büyümekte ve tüm kapitalist alemi görece ucuz metaya boğmaktaydılar. Bunun bedeli bu ülkelerdeki işçi sınıfına çıkmaktaydı. Uzun çalışıp, düşük ücret alıp, nerdeyse orta çağdan kalma bir işgücü rejimine katlanıp (hatta dayak yiyip – Çin ile ilgili bazı çalışmalar ustabaşıların iş yerinde sopa ile gezdiğini belirtmekteler) katmerli bir sömürüye boyun eğmekteydi. Anlaşılan dünya kapitalizmi bu balayının sonuna yaklaşmaktadır. Uluslararası kurumların raporları bu ülkelerin, özelikle de Çin’in yüksek büyümeye devam etmek için iç talebi beslemeye başlamasından korkmaktadırlar. Bu durumda bu ülkeler kendi işçilerinin ücretlerini yükseltmek durumunda kalacaktır. Bu ise en kötü senaryo olabilir. Çünkü bu durumda zaten baskılanan kapitalist kârlar daha büyük bir baskı ile karşılaşacaktır. Çin’li, Malezya’lı, Endonezya’lı işçi ucuza üretiyordu, onlar ise ucuza tüketiyorlardı. Bu senaryo gerçekleşirse artık ucuza tüketemeyeceklerdir.   

Diğer bir gelişme ise her düzeyde borçlanmanın dolu dizgin süregitmesidir. Bu raporlar devletlerin, kapitalist firmaların ve hanelerin, son kriz nedeniyle verdikleri arayı telafi edercesine, yüksek hızlarla borçlandıklarını göstermektedir. 2007/2008 krizinden önce bir muhalif bir ses ABD için “yürüyen iki ayaklı her şeyi borçlandırdılar” demişti. Bu eğilim katlanarak sürmektedir. Tüketim ve yatırım büyük bir oranda borçlanma ile finanse edilir olmuştur. Tüm kapitalist alem büyük bir borç dağının tepesinde oturmaktadır. Kapitalist sistemde borç geleceğin ipotek altına alınmasıdır. Borcun ödeneceği gelecek mutlaka gelecektir. Bu ölçüde borçlanmanın sonucu ise düşen büyüme oranları ve geleceği ipotek altına alınan işçi sınıfı ile azgelişmiş kapitalist ülkelerden oluşan mağdurlar kitlesidir.

Tüm bu şartlar altında kapitalist dünya ekonomisi yavaşlamaktadır, durmaya yakındır. Durduğunda düşecek midir? Bu sistemin insanın materyal refahı açısından sunacağı pek bir şey kalmamıştır. İnsanın kişisel gelişimi, özgüvenini ve yaratıcılığını sınırsız bir biçimde geliştirebilme olanakları açısından da daha başından beri ciddi bir engeldir. O durup dü(i)ş(e)meden düşürülmesi gerekiyor.