5 Mayıs 1818

Bireyin fikri ve zikri nasıl ölümsüzleşir? Zaman ve toplum hükmünü verir; hafif olan tarihin rüzgarında uçuşur, savrulur. Ağır olan ise çöker kalır. Kazımak, söküp atmak zor olur. Ortakçı, eşitlikçi hülyalara kurban olmaya meyilli kitleler tortuyu ağırlaştırır, tortu yapışır. Söküp atmak giderek zorlaşır. İspanya’da, Nepal’de, Angola’da, Türkiye’de ve her türden coğrafyada sureti duvarlara kazınır. Tunçtan, granitten veya mermerden heykelleri dikilir. Yenilgiler tüm vahşetiyle gülümseyen bir yüze ve bu yüzden daha büyük ve hacimli bir sakala gülümseyerek şefkatle ve minnetle bakanların üzerine çöker bazen. Ancak geçicidir bunlar, söylenmesi gereken söylenmiş, mühür vurulmuş ve tarihin akışı değişmiştir bir kere. Kaç ricat, kaç geri çekilme, kaç moral bozukluğu söküp atabilir ki aşılanan öfkeyi, yıkma ve yeniden yaratma isteğini? Artık toplumun ve tarihin üstüne yapışmış basit bir tortu değildir sadece, sönümlendirilmesi kolay olmayan bir hayattır, ölüm tehditlerine inat. Kesif eşitsizlikleri, çaresizlikleri, düşmanlıkları ve sefil yalnızlıkları üreten bir toplumun her gününde ve her yerinde yeninden ve yeniden hortlar durur. Canlıdır, yaşar, akar, aktarılır. Bir isim, bir söz değildir; isim ve söz bir isyana dönüşmüştür. İsyan ise ölü bedenden ve sayfalara dökülmüş cansız sözden daha canlıdır. Hayattır. Hayat boyun eğmez. Londra’da Highgate mezarlığında yatmaz artık; orada yatan ölü bir bedendir; o ise artık boyun eğmeyen hayattır. Kapitalist alemin üzerinde dolaşan bir hayalet de değildir. Hayalet eylemi olmayan surettir, sadece korkutur. O ise canlıdır, canlı olan ise devirir ve yenisini kurar. Unutturmaya yönelik tüm hafıza operasyonlarına inat yaşar, aktarılır. Sözü söylemiş ve gidişatı değiştirmiştir. Sadece gidişatı değil, kendisini de değiştirmiştir.

Akademik körlük yaşamamıştır. Tozlu kitap rafları arasına itilmiş ve canlılığı olmayan kelamlar eden biri haline dönüşmemiştir hiç. Sürekli değiştirecek ve dönüştürecek kaldıracı aramıştır. Bedeli sürgün, yalnızlık, sefalet ve acılı yılar olmuştur. Bilimi devrimcileştirmiş ancak pür bilimcilik yapmamıştır, fıtratına aykırıdır. Onun bilimi, Marksizm, kendi başına maruf bir bilimdir. Yetkin bir bilimin yapacağı şeyi yapmış ve nesnesini yerinde ve doğru bir şekilde analiz etmiştir. Ancak işi bu noktada bırakmamıştır; eğer bu noktada bıraksaydı onun mirası da eleştirdiği hamkafaların yaptığı türden yapılmış pür bilimcilik olarak kalacaktı. Onun eleştirel kuramı sadece üzerine kafa patlattığı nesnelliğin, kapitalizmin, değişim dinamiklerini ortaya çıkarmadı, değişimi yüklenecek özneyi teşhis etti ve tarihsel bir misyon yükledi. Bu sebepten kuramı, çağdaşlarının ürettiği ve onunkine görünüşte rakip başka pek çok eleştirel kuram gibi kitapların dipnotlarına itilmedi. Özenin, işçi sınıfının, tespiti onunkini bilimsel bir kuram olmaktan çıkardı, onu bir yıkıcı ve kurucu eleştirel kurama dönüştürdü.  Eleştiri ile geçmişi aşmadı, eleştiri ile geleceğe yol döşedi. Sermayenin egemenliğine iman etmiş olanları asıl korkutan da bu oldu.

Ahlaklı idi, ancak ahlakçı değildi. Yıkıcı eleştirisi kapitalizmi ahlaki olarak yargılamıyordu. Eğer öyle olsaydı eleştirdiği yaşadığı devirde bolca bulunan küçük burjuva reformistlere veya sulu gözlü din adamlarına benzerdi. O ağlamıyordu, gelecek olanı haber veriyordu. Duvarın önünde oturup ağlamak ona göre değildi, o hep duvarı yıkmayı düşündü. Duvarı yıkmak isteyenlerin ısrarında ve inadında yaşamaktadır. Sadece ve sadece bu nedenle onun fikri ve zikri ölümsüzdür. Londra’da Highgate mezarlığında yatan mı, ölü bir bedendir. Doğum günün kutlu olsun Karl Marx.