Umudu ölüme terk eder mi hiç insan?

Nazım’ın “İkimiz” şiirinden besteledikleri şarkıya bir de klip çekti Yapıcılar grubu. Sendikalı olmak istedikleri için işten atılan ve 145 gündür direnen Flormar işçileriyle birlikte söylediler şarkılarını. Tıpkı Nazım’ın dizelerindeki gibi; aç kalmayı, üşümeyi ve yorgunluğu ölesiye öğrenen ve dövüşmeye karar veren işçilerdi onlar. Müzik, aydınlık yüzlü sanatçılar, Nazım ve direnen işçiler nasıl da güzellerdi bir aradayken. “Cemre’ye…” yazısıyla sonlanıyordu klip. Şarkının ve direnişin umuduna, nedenini o an için bilemediğim bir hüzün karışıverdi…

Birkaç saat sonra okudum genç avukatın intihar haberini. Ödeyemediği borçları nedeniyle yirmi sekiz yaşında kıymış canına. Belki gençlikleridir yakınlaştıran onları zihnimde, avukatın yüzüne bakınca hatırladım Cemre’yi. İki yıl önce yaşamına son veren o genç, güzel kadını. Bir arkadaşı yazmıştı ardından: “Bir şeyi beraber öğrenmiştik Cemre’yle: Bu düzende bize gelecek yok. Bu düzen gençliğimizi, geleceğimizi, hayatlarımızı çalıyor. Aramızdan ayrılan Cemre değil başkası olsa, oturur yine konuşurduk, bu düzenin gençlerini nasıl öğüttüğünü.”

Müzikle uğraşıyormuş Cemre ve Nazım’ın şiirine ilk besteyi Cemre’nin müzik grubu yapmış. Yapıcılar, şiiri yeniden bestelemiş ve direnişle taçlandırdıkları ilk kliplerini Cemre’ye ithaf etmişler. Bir zamanlar aynı yolda birlikte yürümüş oldukları Cemre’ye…Yoldaşlık, biraz da yitip gidenlerin geride bıraktığı güzellikleri taşımakmış geleceğe.

Bir işçinin, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar edişinin üzerinden günler geçti henüz. Geçen yıllarda genç bir hekim çalışma şartlarının zorlukları ile baş edemeyip attı kendini hastanenin 6. katından aşağı.  İş bulamadığı ya da işinden atıldığı için kendini öldürmeye kalkışanları ise takip bile edemiyoruz artık.

Ölümün umuda dönüştüğü “yeni ruhsal yapılanma” olarak tanımlar Celal Odağ* intihara giden yolu. Bazen çevreyi etkileme amaçlı bir davranış, bazen bir yardım arayışı. Bazen bir çaresizliğin sonucu, bazen bir meydan okuma. Belki hepsinden bir parça, belki hiçbiri… Söylenebilecek net bir şey var sadece bu karmaşık sürece dair; bir insanın kendini öldürme davranışı sadece o insanın ruhsal yapısı ile açıklanamaz. Kaldı ki bir insanın ruhsal yapısı da içinde yaşadığı toplumsal düzenden bağımsız düşünülemez. 

Giderek artan intiharlara karşı ısrarla “olay psikolojik” deyip geçmelerinin sebebi ortada. Çünkü suçlular. Önlenebilir her bir ölümün sorumlusu bu düzenin sahipleri. Ya kendileri öldürüyor iş cinayetlerinde ya da ölüme terk ediyorlar insanları. Çaresiz bırakıyor, tüketiyor, çıkışsız, soluksuz bırakıyor bu düzen. Güzel olan ne varsa yıkıp döküyor. Yalnızlığa mahkum eden türlü bağımlılıklar üretiyor. Ruhunu da karnını da aç bırakıyor, belirsiz bir gelecek, tekinsiz bir yaşamla baş başa bırakıyor insanı. Yaşama dair güzellikler azaldıkça, ölüm umut oluyor kimisi için.

Oysa umut, ölüme değil yaşama yaraşır. Cemre’ye ölmek değil, şarkı söylemek yakışır…İnsanca yaşamak için mücadele etmek, umudu ölümün elinden çekip almaktır aynı zamanda. Gençlerin ölümü yaşama tercih etmeyeceği bir düzeni kurmak, biz geride kalanların sorumluluğu. Bu sorumluluktan kaçma lüksümüz yok, kaçarsak hep birlikte kaybedeceğiz. Şair diyeceğini demiş ve işte yükseliyor direnenlerin sesi: “Öğretebiliriz: dövüşmeyi insanlarımız için ve her gün biraz daha candan biraz daha iyi sevmeyi…” Birbirimizden öğreneceğiz ve öğreteceğiz yaşama daha sıkı tutunmayı. Umudu ölüme terk eder mi hiç insan?

*Doç.Dr, İntihar, Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Derneği