Sinekler ve insanlar

Büyük bir kentin, yüksek ve sıkışık binalarının olduğu bir bölgesinde, çok az güneş alan bir bodrum katında başlıyor hikayemiz. Karanlık evden kurtulmaya çalışan genç bir sineğin öyküsü. Işığa ulaşmak için sürekli camın etrafında gezinir, bir çıkış arar genç sinek. Deneyimli, bilgili yaşlı sineklerin “boşuna uğraşma, çıkamazsın” öğütleri arasında yılmadan sürdürür uğraşını.

O ana dek hiç tartışmaya katılmamış olan yaşlı bir sinek: “sana acıyorum, camın öte yanına geçemeyeceğini bile bile, ne diye kendini cama çarpıp duruyorsun?” diye sorar bir gün. “Ama umudum var” der genç sinek, “benimkisi bir umut, dışarısı aydınlık kaldıkça bende bu umut sönmez”. Sonrası camın öte yanına geçebilmek için bitmek bilmez bir mücadele. Karanlığı kabullenen ve bu çabayı anlamsız bulan diğer sinekler, bir süre sonra genç sineğin çırpınmasını da kanıksayıp görmezden gelirler. Genç sinek bir başına kalmıştır. Evdeki çocuğun kitaplarını karıştırır, camı geçmenin bir yolunu öğrenmeye çalışır. Sonunda bir gün öyle bir hızla çarpar ki cama, oracıkta ölüverir. Kimilerine göre olanaksızı deneyip durduğu ve bu yolda öldüğü için bir aptaldır genç sinek. Kimileri için ise canı pahasına, karanlığa teslim olmayıp ışığa giden yolu aradığı için bir kahraman. Bir Aziz Nesin öyküsü.

Neden bir sineği seçti diye düşünüyor insan, çocuklar için yazılmış bu öyküyü okurken. Canlılar aleminde çok da uzun olmayan basit bir yaşamda, ölümüne güçlü bir mücadele. Çocuklar için ölümle karşılaşmayı kolaylaştırıcı bir varlık olmasını da gözetmiş olsa gerek. Tüm sineklerin genç sineğin ölümü ardından yaşadıkları içsel karmaşa, ev sahibinin elinde bezle ortaya çıkmasıyla sona eriveriyor. Gerçekle çarpıcı bir yüzleşme. Bir bezin sağa sola hareketi ile genç sinek yok oluyor. O zaman her şey, kısa bir an için aydınlığa kavuşuyor. Öteki sineklerin aslında neden bu kadar korktuklarını anlıyorsunuz. O silinme ve sonsuza dek yok olma halinin sıkıntısını içinizde hissediyorsunuz. Araya giriyor Aziz Nesin burada, yarattığı etkiyi başka bir yöne işaret ederek dönüştürüyor: “sonsuzluk dediğimiz şey, yaratıklara göre sınırlıdır”. Genç sineğin ölüsü camda birkaç saat kalmıştı ama bu sinekler için sonsuzluk kadar uzundu.  Genç sineğin yaşamına mal olan mücadelesi, sinekler tarihi için sonsuza dek yaşayacaktı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Bir kez biri denemişti. O, ışığı bulma umudunu yeşertmiş ve sonsuza dek sürecek bir arayışın öncüsü olmuştu. 

Tüm insanlık tarihi içinde her birimizin yaşamı çok kısa ve basit. Daha güçlü bir varlık tarafından yok edileceğimiz kaygısı, insanlığın en temel korkularından biri olarak içimizde saklı. Tanrı erişemediğimiz her yerde. Bugün ise Tanrı, insanlığı silip süpürecek malzemeyi ellerinde tutanların hizmetinde. Bastıkları bir düğme ile savaşlar başlatanların, attıkları bir imza ile insanları işsiz, evsiz bırakanların avuçlarında. Bir sinek kadar canın var mesajı, her gün her yerden zihnimize akıtılıyor. Korkuyoruz. İzlediklerimizden, anlatılanlardan, duyduklarımızdan.  O yüzden daha az düşünüyor, daha az konuşuyoruz.  Yerimizden kımıldadığımız anda tehlikedeyiz. Dikkatleri çekmeden, az ışıkla, az erzakla, korku içinde yaşıyoruz. Ama olsun yaşıyoruz…

Gezi direnişinin yıldönümü…Beş yıl önce bugünlerde “ama olsun yaşıyoruz” demekten bıkmıştık. Karanlığa meydan okurcasına direndik. Gencecik insanları kaybettik. Onlar bugün hala umudun simgesi olmaya devam ediyorlar. Peki şimdi ne olacak? Olmadı, vazgeçtik mi diyoruz? O zaman neden öldü Ali İsmail? Bu sorular, beynimizin içinde dönüp duruyorsa, hala umut var. Birlikte, mutlaka ama mutlaka bir yol bulacağımızı çocuklarımıza biz öğreteceğiz ki onlar, çok daha büyük karanlıklara teslim olmasınlar. Kahramanların yaşamlarını feda ederek yaktıkları ateşi geleceğe taşımak, geride kalan güzel insanlığa düşer.

Bitirirken şöyle diyor çocuklara Aziz Nesin: “Hangisinin yolunu seçmek gerektiğini, her sinek kendi bilir. Ama şu da bir gerçek ki, sineklerin tarihi, karanlıkta pinekledikleri için hiçbir sineğin anıtının dikilmiş olduğunu yazmamaktadır.”