Sessiz çocukların sesi olmak

Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde beş ay içinde 115 çocuk gebenin kayıt altına alınmadığının ortaya çıkmasının üzerinden henüz altı ay geçti. Olayı fark edip hastane yönetimine bildiren ancak ilgilenilmemesi üzerine adli başvuru yapan sağlık çalışanının sürgün yediğini de bu vesileyle öğrendik. Sayesinde ortaya dökülenlerle ayağa kalktık ancak geri oturmamız çok uzun sürmedi. Bakanlık gerekli incelemeler yapılıyor dedi, birileri soruşturulur gibi yapıldı ama sonrasından haberdar olmadık. Zaten üstüne memlekette o kadar çok şey oldu ki çocukları, doğacak çocuklarıyla baş başa bırakmak durumunda kaldık.

HEKİMLERE YÜKLENEMEYECEK KADAR BÜYÜK BİR SUÇ

Geçtiğimiz günlerde yine İstanbul’da başka bir hastaneden gelen haber ile sarsıldık. Barış Terkoğlu şöyle diyordu haberinde: “7 Mayıs 2018 tarihinde yapılan şikayetle ortaya çıkan skandalda, 2017 yılı boyunca 348'inin gebeliği kesinleşmiş 392 çocuk gebeliği vakasının, adli makamlara kanuna uygun şekilde bildirilmediği ortaya çıktı.” İstanbul Valiliği 59 doktor hakkında soruşturma açtığını açıkladı. Sağlık çalışanlarının olayla ilgili eksikleri kabul edilemez olmakla birlikte bu sadece hekimlere yüklenemeyecek kadar büyük bir suç.

Türk Tabipler Birliği (TTB) 18 Temmuz 2018’de yaptığı açıklamada“Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklikler Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği tarafından yorumlanarak sağlık kuruluşlarına aktarılmakta ve genelgelerle bildirimler düzenlenmektedir. Bugüne kadar edinebildiğimiz genelgelerde SB Müsteşarlığı 16-18 yaş arasındakilerin gebeliğini bildiriminin zorunlu olmadığı yorumunu yaparak, bakanlığa bağlı sağlık kurumlarının bildirim yapmasını engellemiştir” demektedir. Sağlık çalışanlarının önemli bir kısmı, hukuki uygulamaların karmaşıklığı, kararsızlıklar ve şikayetçi olmaları durumunda zor durumda kalacakları kaygısıyla sessiz kalmaktadır. TTB açıklamasını 18 yaş altındaki herkesin çocuk kabul edildiğini ve bu yaşın altındaki gebeliklerin ihbar edilmesinin zorunluğu olduğunu hatırlatarak bitiriyor.

ÇOCUKLUK SINIRI 18 YAŞ

Dünya Sağlık Örgütü 18 yaşın altındaki her bireyi çocuk olarak kabul eder. 18 yaş altındaki çocukla yapılan her evlilik çocuk istismarıdır. Türkiye’de yasal evlenme yaşı 18 ancak, 16’sını doldurmuş çocuklar ebeveynlerinin rızası ve mahkeme onayı ile “olağanüstü koşullar” söz konusu ise evlenebiliyorlar. Ancak bu olağanüstü koşulların ne olduğu açık değil. Evden kaçtı, kendisi evlenmek istedi, hamile kaldı gibi gerekçelerle pek çok çocuk polikliniklere getiriliyor. Mahkemeler hekimlerden “evlenmek için gerekli olgunluğa ulaşıp ulaşmadığı” sorusuna yanıt vermesini istiyor. Soru baştan yanlış ancak aile karşınızda hır çıkarmaya hazır, dışarıdaki hastalar beklemez, hakim hızlıca yanıt bekler, çocuk “Evlenmek istiyorum” der. Oysa çocuktur sadece, sessizce boyun eğmektedir kendisine uygun görülen kadere. 

Adet görmeye başlaması, kız çocuğunun ergenlik dönemine girdiğinin göstergesidir sadece. Büyümekte olan bir çocuktur hala, bilim böyle der. Sadece bedensel olarak değil bilişsel ve ruhsal gelişimi açısından da çocuktur. Cinselliği algılayışı da çocuksudur. Cinsel yakınlaşmaları oluyorsa bile keşfetmeye, anlamaya ve kendini tanımaya yöneliktir. 

‘ÇOCUĞUN RIZASI’ DAYATMASI

AKP’nin cinsel istismarda 12 yaş dayatması tesadüf değildir. Ergenliğe girdiği andan itibaren çocukları kadın sayan zihniyet, cinsel istismar varsa çocuğun rızasına göre ceza vermeyi uygun görmektedir. Henüz bir erişkin gelişkinliğine ulaşmamış (ki bu yaş sınırı 18’dir) bir çocuğun rızası olmaz, olamaz, o çocuk kandırılmıştır. 18 yaşın altındaki çocukları farklı yaş gruplarına ayırma ve buna göre cezayı değerlendirme mantığının bilimsel bir gerekçesi olmadığı açık. Dini nikah, çocuk istismarını örtmenin en kolay yoludur ve bu nedenle önü açılmıştır. Bugün kontrolsüz bir şekilde 12 yaşını doldurmuş çocuklar dini nikah kisvesi altında istismar edilmektedir. Ne olup bittiğini bile doğru dürüst kavrayamayan çocuklar aynı şaşkınlık içinde gebe kalmaktadırlar. Çocuk yaşta gebe kalanların hamilelik döneminde hayatını kaybetme riskinin normalden beş kat fazla olduğunu çalışmalar söylüyor. Babaları ya da dedeleri yaşındaki adamlarla zorla evlendirilen ve bir daha asla çocuk olamayacak çocuklardan bahsediyoruz.

AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren, sermaye ile iş birliği içinde ve keyfi uygulamalarla ülkeyi A.Ş. kıvamına getirdiği aşikar. Bugün çocuk gebeler de, kadın tacizleri ve cinayetleri de, tren kazaları da, iş cinayetleri de aynı ortaklığın ürünü. “Giderek daha büyük bir çıkmaza sürükleniyoruz” psikolojisi anlaşılır olmakla birlikte oraya tutunma lüksümüz yok, olmamalı. Veriler ortada. Her şey gözümüzün önünde olup bitiyor. Ama işte bir sağlık emekçisi çıkıyor ve önüne çıkan tüm engellere rağmen oyunlarını bozabiliyor. Tüm sıkışmışlığına rağmen bir hekim “Bu çocuktur evlenemez” diyor. Bir baba patronları karşıya alarak sahip çıkıyor öldürülen kızının davasına. Haksızlıklara karşı örgütleniyor, fabrika önlerinde direniyor işçiler. İçimizde birileri itiraz ediyor ve etmeye devam edecek. İtiraz edenler bir araya geldiğinde sesleri daha güçlü çıkacak. Ya göz yumacağız bir çocuğun çocukluğunun çalınmasına ya da itiraz edenlerden olacağız. Sessiz çocukların sesi olmak bugün bizim sorumluluğumuzdur, kaçacak yerimiz kalmadı.