"...Daha burjuvaziye hiç dokunulmadı, sıra burjuvazide..."

"...Daha burjuvaziye hiç dokunulmadı, sıra burjuvazide..."

Bu sözler, Dr. Orhan Gazi Ertekin'e ait. Söylendiği yer, Habertürk TV'de geçtiğimiz Pazar akşamı yayımlanan Ece Üner'in hazırlayıp sunduğu "Olduğu Gibi" programı. Programda başka kimler yer alıyordu: Prof. Dr. Süheyl Batum, Prof. Dr. Eser Karakaş, Prof. Dr. Ersan Şen. Konuya nereden gelinmişti: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 'darbeci' geleneğinin kırılıp seçimle gelmiş iktidara 'uyumu'nun geniş ölçüde sağlanmış olduğu 'noktası'ndan. Tam bu 'nokta'da, Dr. Orhan Gazi Ertekin, kayıtlardan izlenebilir, sözlerine eklediği kısa paragrafta, "...Daha burjuvaziye hiç dokunulmadı, sıra burjuvazide..." anlamına gelen sözler sarfetti. Belleğimde bu kadarı kalmış, ilgileneni, kayıtları izler, bu konuya ilişkin tümceleri bire bir bulabilir, Ertekin'in vurgusunun daha da güçlü olduğunu görebilir, 'burjuvazi' teriminin nasıl kullanıldığını da.

Bu sözler, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne gönül vermiş Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Dr. Orhan Gazi Ertekin'in son derece kişisel saptamaları mı, yoksa yürütülmekte olan bir programın, pek de istenmeden, belki de 'artık sıranın burjuvaziye gelmiş olduğu'nun o çevreler tarafından genel kabulünün bir sonucu olarak dile getirilmiş ifadeleri mi, görülecek. Ancak, bizim bildiğimiz oligarşinin –yani, sermayenin, parlamentodaki siyasal partilerin, ordunun ve bürokrasinin (şu aşamada yargı olarak da okunabilir) üst kesimlerinin oluşturduğu güç yapılanmasının- yeniden düzenlenmesi ve 'tek'leştirilmesi çabalarının tüm hızıyla sürmekte olduğu açık. Konuşmacı, anlaşılan oligarşinin üç kanadındaki düzenlemelerin bittiğini, sıranın burjuvaziye geldiğini düşünüyor. 'Değişim' denilen şey, büyük ölçüde tamamlanmış, ordu, bürokrasi (yargı demiştik) ve parlamentodaki siyasal partilerin üst kesimlerinin 'tevhid'i sağlanmış, sıra burjuvaziye gelmiş konuşmacı Dr. Orhan Gazi Ertekin'e göre.

Bu, ne anlama geliyor? Bize göre, burjuvazi, burjuvazidir, kapitalizmin sürdüğü her durumda egemendir ve çıkarlarını korur. 'Aşağıdan', yani işçi sınıfının bulunduğu yerden bakılınca böyle görünür. Bu hep böyleydi de, son otuz yılda çalışanların durumlarının kötüleştirilmesinin politik-ideolojik-dinsel-etnik bileşenleri daha bir kafalarımıza kakıldı, sömürüye ve artıkdeğer gaspına iyice alıştırıldık. İşçi sınıfının durumu sürekli kötüleşiyorsa, işçilerin işten çıkarılmalarına karşın sermayenin karlılığı artıyorsa, 'burjuvazi'ye 'sıra' neden gelir?

Demek ki, 'tevhid'ciler –yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplamaya çalışanlar- olayları tam da bizim gördüğümüz gibi görmüyorlar. Sermaye birikim rejimine ilişkin sorunları var, hortumların, hala başka başka havuzlara para akıttığını düşünüyorlar. Bunun 'tercüme'si bu.

Burjuvaziye sıra gelecek demek, hortumların hepsinin aynı havuza birden para akıtması sağlanacak demek. 'Burjuvazi' terimiyle neyin kastedildiği de açık, gönül verilen iktidar partisinin halktan yana olduğu ima ediliyor. Dinci kesimlerden burjuvazi olmaz demek isteniyor. Öyle ya, işverenle işçi aynı camide namaz kılıyorsa, o işverenin yaptığına sömürü denmez, 'tanrı öyle uygun bulmuş' denir. Tanrı'nın seçimine de kimse karışamaz! Sömürüye kimse karşı duramaz, artıkdeğer gaspına kimse hayır diyemez, ilahi işlere kimse itiraz edemez! Böylece, burjuvazinin bir kanadının, burjuvazinin diğer kanadıyla çatıştığı da gizlenir, eğer yapılabilirse!

Bu aşamada, yani 'Sıranın burjuvaziye geldiği' yerde, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kimlerin iktidara getirdiği sorulur ve bu soruda da son derece haklı olunur: Bu Parti'yi ülkenin büyük sermayesi, Dr. Ertekin'e göre 'Burjuvazi'si ve onun medyası, Kenan Evren başta olmak üzere 'ordu'su, Baykal'ı başta olmak üzere siyasal partilerinin üst kesimi, sıradan insanların adli sicil kayıtlarını büyük bir titizlikle ölümlerine kadar sakladığı halde 'birinin' sicilini görmezden gelen yargısı iktidara getirmedi mi?

Oligarşinin dört kanadından üçü otokrasiye evet demişken, kimilerine göre sonuncu, kimilerine göre de birinci kanadı, 'burjuvazi', bu duruma bilebildiğimiz hiçbir itiraz göstermezken, neden 'sıra'ya alınıyor?

Alınıyor, çünkü iktidar bağımlı, sömürücü, gerici iktidar, gücü elinde bulundurmaktan son çözümlemede, para hortumlarının hangi havuza aktığını, tüm kaynakların kendi burjuvazisinini geliştirmek amacıyla kullanılıp kullanılmadığını anlıyor. Aslında ilk çözümlemede de bunu anlıyordu, gizlemeyi başardığını sanıyor.

'Sıra', 'Burjuvazi'ye, bunun için geldi. Sermaye birikim rejiminin yeniden düzenlenmesi ve hortumların tek bir havuza akıtılmaya başlanmasıyla, otokratik yönetimin 'nokta'sı konmuş olacak. 'Allah, ilmi isteyene zenginliği de istediğine verir'se, bir dönemin, an'ın zenginleri, geleceğin 'hortum'suzları, 'biz bu işi neden yaptık, AKP'yi canla başla destekledik' diye birbirlerine sormalılar. Medyaya bu yanıyla yansıyabilecek ya da asla yansımayabilecek bir başka iç çatışmanın eşiğinde bulunulduğu, 'değişim' sürecine vakıf olduklarına itiraz edilemeyecek kişiler tarafından dile getirilmeye başlanmışsa, 'burjuvazi'nin kendine neyi ne zaman soracağının anlamını yitirdiği de düşünülebilir. Bu burjuvazinin haklı olarak yere göğe sığdıramadığı bir başka politikacının sözleri, kendi bağlamlarında, anımsatılabilir: "Politikada bir gün bile çok uzun bir süredir."

Burjuvazinin kanatları arasında çıkacağına kesin gözle bakılan çatışmanın, bugüne kadar yaşadığımız oligarşik çatışmalardan çok farklı, çok keskin, cok acımasız olabileceğini düşünebiliriz.

Burjuvazinin kanatları, birbirlerine, 'Bu ülkeyi ben sana yedirmem' diye saldırdıklarında, o ülkenin kendi terimiz, gözyaşımız, kanımız, canımızdan oluştuğunu unutamayız. O değeri biz yarattık, o emeği biz verdik. Emeğimizin karşılığını gaspetmek için birbirleriyle kapışanları 'tarafsız' bir gözle izleyemeyiz. Biz, kendi emeğimize sahip çıkmakla yükümlüyüz, yarattığımız değerin egemenler tarafından paylaşım kavgasının yerini asıl kavgayasömürüyle, bağımlılıkla, gericilikle sürdürülen kavgaya bırakmasını sağlama göreviyle karşı karşıyayız.

"Buradayız, varız, var olacağız," demeliyiz.