‘Yurttaşlık’ ve linç!

15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Fetöcü olanların en azından bir bölümünün, öğrenim düzeyleri ne olursa olsun, kendi egemenliklerinin ayrımına varıp özgürleşemediklerini, ‘yurttaş’ olamadıklarını göstermişti. 5-6 gün önce şehit cenazesinde yaşanan CHP’lilere yönelik saldırı da, özgürleşemeyenlerin yalnız Fetöcülerle sınırlı olmadığını göstermiştir.

Bu olayın yaşanmasının temel nedeninin, parti liderlerini tarikat lideri gibi gören ve liderlerinin her sözüne, düşünmeden ve irdelemeden inanan partililerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durum son yıllarda sıklıkla yaşanmaktadır. Damat Berat’ın, 24 Haziran seçimleri öncesinde, “Cumhurbaşkanımız aya dört şeritli yol yapacağım dese, inanacak seçmenimiz var” demesinin arkasında bu gerçek yatmaktadır.

Liderlerinin “Lozan’da aldatıldık” demesine inananların büyük çoğunluğu, liderleri “Lozan büyük bir zaferdir” dediğinde de inanmışlardı;  “Türkçe bilim dili olamaz” dediğinde de, “Türkçe bilim dili olur” dediğinde de; “Egemenlik halkındır” dediğinde de, “Ne halk egemenliği, egemenlik Allah’ındır, Allah’ın” dediğinde de.

Bahçelinin “Yönetim sistemi bir kişinin eline kaldıysa vay halimize! Bizim yerli malı Hitler’e, .. tahammülümüz olamaz, bu iyi biline” demesine inananlar, liderlerinin 2015’teki tutumundan/anlayışından sapıp başkanlık sistemini savunmasına da inanıp o yönde oy vermişlerdi. 16 Nisan 2016 halkoylamasında, “dünyanın ekonomik gücü olacağız” söylemine inanıp başkanlık sistemine “evet” oyu verenler, dolar krizi patladığında da, “Onların doları varsa, bizim de Allah’ımız var” sözüne de inanmışlardır. Benzer durumlar, ne yazık ki değişik derecelerde de olsa her partide yaşanmaktadır.

Bu durumun bir nedeni, her fırsatta dile getirildiği gibi, bireyin bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişim gösterip özgürleşmesini hedeflemeyen eğitim sistemidir. Eğitim sistemi, bireyin özgürleştirici yönde değil de köleleştirici yönde bilişsel gelişimini hedeflemektedir. Eğitim sisteminden geçenlerin önemli bir bölümünün, yeterince bilimsel anlayış geliştiremeyip gerçeklerden kopması ve padişah-Osmanlı-halife, … hayranı olması bu nedenledir. Eğitim sistemi, bireyin duyuşsal gelişimini önemsemediği için, insanın güzel duyularını geliştirip vicdan sahibi, barışsever, insan haklarına saygılı olması ve de farklılıkları hoşgörüyle karşılaması kolay olmamaktadır. Yeterli duyuşsal gelişim göstermeyenlerin, çocukları istismar etmesi, kadını ikinci sınıf insan görmesi, kindar olması, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmesi ve de hatta onlara karşı zorbalığa yeltenmesi ise kolaylaşmaktadır.

Özellikle bilişsel ve duyuşsal gelişimin sınırlı ya da tek yönlü olduğu eğitim-öğretim süreçlerinde, bireyin özgürleşerek kendi egemenliğinin ayrımına varıp yurttaş kimliği kazanması zorlaşmaktadır. Kendi egemenliğinin ayrımına varamayanların, bir güce, parti/ tarikat liderine bağlanması,  kul-köle olması ise kolaylaşmaktadır. AKP iktidarının öne çıkardığı değerler eğitimi, ağırlıklı olarak bireyi özgürleştirecek içerikte değildir.  İktidarın 2013 yılında ortaöğretim yönetmeliğinden, “soran, araştıran ve eleştiren öğrenci yetiştirme” amacını çıkarması da, öğrencilerin özgürleşmesini önlemek içindir. Çocukların özgürleşmemesi için, gerici vakıflarla işbirliği yapılmaktadır;  tarikatların palazlanması ve yaygınlaşmasına çalışılmaktadır; “medrese/sıbyan mektebi” gibi adlarla açılan yurttaş değil kul yetiştirmeye soyunan yasa dışı kuruluşlar görmezden gelinmektedir. 1999 yılında kendini öncelikle TC yurttaşı olarak görenlerin oranı yüzde 34 iken 2011 yılında yüzde 15,5’a gerilemesi bu nedenledir. Kimilerinin, inançları farklı olanları dinsiz ve düşünceleri farklı olanları da düşman görmesi de bu nedenledir.

Yandaşlarının muhaliflere yaptıkları hakaretleri görmezden gelenlerin aleyhte gösteri yapanları vatan haini-terörist-terör destekçisi görmeleri de, bu nedenledir. Muhaliflerin protestolarını hakaretlerle ve şiddetle karşılayanların, Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde bulunanlara, “Değerli Arkadaşlar” ve “Mesajınız alınmıştır, şimdi şehit evine gidiyoruz” diyebilmeleri de bu nedenledir. Erkeklere göre çok daha duyarlı olmaları beklenen kadınların, ellerine aldıkları kaya parçasını yaralamak/öldürmek kastıyla şoföre doğru atabilmesi de, bir eve sığınmış olan mağdurları, “Yakın!” diye bağırabilmesi de bu nedenledir.

Yurttaş olabilenler, genelde olayları, duyduklarını ve gördüklerini özgürce irdeleyip sağlıklı sonuçlara varabilmekte ve hakka-hukuka saygılı olmaktadırlar. Yurttaş olamayanlar,  parti liderlerini tarikat lideri gibi görenler, genelde dünyayı liderlerinin gözüyle görüp algılamaktadırlar. Hiçbir şeyden çekinmeden, masum kişileri suçlayabilen liderlere anında inanmakta ve de hatta haksız yere suçlanan kişileri de bizzat cezalandırmaya yeltenebilmektedirler.

Bu nedenle, parti liderlerinin hele hele, iktidarı elinde tutan liderlerin, ne söylediklerine çok dikkat etmeleri gerekmektedir.  Ancak ve de ne yazık ki, mensuplarını kul/tebaa olarak görüp onların birer özgür yurttaş olmasını istemeyen liderler, linç olayından sonrasında da suçlayıcı, kışkırtıcı ve ayrıştırıcı söylemlerine tüm hızlarıyla devam etmektedirler. Bu ortamda, “Yumruk atılmasın, barış olsun” diyenler le düşüncelerini yazanlar yargılanıp tutuklanırken, Kılıçdaroğlu'na yumruk atan kişi serbest de bırakılır; kahramanmışçasına da karşılanır, elini de öptürür, eli de öpülür! AKP Ankara İl Başkanı  gibiler, “Biz yiğitlerimizi size yedirmeyiz" de der.

23 Nisan günü NTV’de gelecek planları sorulan Darüşşafaka öğrencisi, “Almanya Köln Üniversitesi’nde tıp okumak istiyorum, ondan sonra da belki Alman vatandaşı olurum” demiştir. Yetkililer bu öğrencinin neden böyle düşündüğüne aldırmayıp tutumlarını değiştirmezlerse, benzeri linç girişimlerinin önlenmesi herhalde kolay olmayacaktır.

1) B. Akşit; R. Şentürk; Ö. Küçükural ve K. Cengiz, K. Türkiye’de dindarlık. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.

[email protected]