Yükseköğretimin 'ohal'leri

12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan piyasacı ve gerici uygulamaları kökleştirip kalıcı kılmak için MEB’de 2011’den sonra yasal değişiklikler yapma gereği duymuş olan AKP, yükseköğretimde buna gerek duymamıştır. Çünkü 12 Eylül’ün bir iktidar kurumu olarak oluşturulan YÖK, kuruluşundan bu yana “ohal” niteliğindeki uygulamalar içindedir ve 2008’den itibaren de, türban yanlısı, laik ve bilimsel eğitim karşıtı, AKP’li ya da yandaş kişilerin atandığı ve tamamen AKP’leşmiş bir kurumdur.  

Yükseköğretimde 12 Eylül darbesiyle başlayan ohal niteliğindeki piyasacı ve gerici uygulamalar, iktidar ve YÖK başkanlarının kişiliklerine göre, ayrıntı farklarıyla sürüp gidiyor. Bir gün, “Üniversiteye başı örtülü girmek yasak” denirken, ertesi gün, “Türbanla olabilir” deniyor. Gün geliyor, türbanla ilgili yasaklar aynen devam ederken, türban okullarda bile yaygınlaşıyor. Türban konusunda YÖK’ün “ohal” uygulaması, bir zamanlar türban yandaşlarının, son zamanlarda da türbana karşı olanların canını yakıyor. 

21 kişiden oluşan YÖK’te, son 3-4 yılda başkan dahil ancak 2-3 üye değişmiş bulunuyor. “ohal” uygulaması olarak 15 Temmuz günü dekanlık görevini yürütenleri, rektörlerin tercihlerine pek aldırmadan kendisi atamış olan YÖK, olağanüstü hal “OHAL” ilanından sonra ilk uygulama olarak atadığı tüm dekanların istifasını istiyor!  ‘YÖK dekanı’ olarak tanımlananlar, “Bu bir emirdir” diyerek, diğerleri de zaten zar zor dekanlık yaptıklarından ve belki de derin bir oh çekerek, anında istifa ediyor. İstifa ettirilmiş olan dekanlardan yeniden göreve iade edilenlerin durumu içlerine sindirip sindirmeyecekleri ise önümüzdeki günlere kalmış bulunuyor. 

‘ohal’ uygulamasıyla (2547 sayılı yükseköğretim kanununa göre) YÖK dekanları atıyor, dekanlar da kendi dekan yardımcılarını seçiyor. OHAL uygulaması ile dekanı olmayan fakülteye dekan yardımcıları atanıyor! 

‘ohal’ uygulaması olarak türbana karşı uyarıda bulunan bir profesörün hapis cezası almasını sağlayan ve (bir AKP milletvekili, “Yolsuzluklarını örtmek için kendini örtüyor” suçlamasını yapsa da) 50 küsur yaşında türbana giren rektörü alkışlayan YÖK, “ohal” uygulamasıyla atadığı yandaş rektörlerle üniversitelerde kadro verdiklerini, OHAL uygulamasında açığa alıp tutuklatabiliyor! Açığa alıp tutuklattığı rektörler içinde alkışladıkları türbanlı rektör de bulunuyor, “Biz görevi Atatürk’ten aldık, Atamızın izindeyiz” diyen öğrenciyi 2012’de okuldan atan ve rektörlük sonrasında da TÜBA üyeliğine getirilen M. Pakdemirli de.

‘ohal’ uygulaması olarak, üniversitede seçime giren 6 kişiden en çok oy alanı değil, istediğini rektör yapanlar, Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan rektör adayı belirleme seçiminde 402 oydan 348’ini (%86,8’ini) almış olan şimdiki rektörü, yandaş aday bulamadıkların mıdır ya da istemediklerinden midir nedir,  OHAL uygulamasında günlerdir yeniden atamıyorlar! 

“ohal” uygulamalarıyla üniversitenin bilimselliğinin, özerkliğinin ve evrenselliğinin yok edilmesi onlara yetmiyor, OHAL’i fırsat bilip üniversitelerdeki rektörlük seçimlerini kaldırıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istediği kişiyi rektör yapıp istemediği anda da azletme yetkisi vermeye kalkıyorlar! 

“ohal” uygulamasında (Fetocuların da desteğiyle) Atatürkçülerle solcuların peşinde olan iktidar ve YÖK, OHAL ile Fetocuların peşine düşmüş gibi görünüyor. Kraldan fazla kralcı olan rektörler, “Fırsat bu fırsattır” deyip, OHAL öncesinde yetkileri olmadığı için pek bir şey yapamadıkları barış bildirisini imzalayan akademisyenleri de, kin tuttuklarını gösterircesine, görevden alıp tutuklanmasına yol açıyor. Çünkü böylesine bir tutukluluk yaşamış Candan Badem’in açıkladığı gibi, bir akademisyenin açığa alınması için kanıta gerek duyulmuyor: üniversite savcılık soruşturmasını, mahkeme ise üniversitede açığa alınmış olmayı gerekçe gösteriyor. 

“ohal” uygulaması olarak her önüne gelen cemaatçi üniversiteye “He” diyenler ve hatta devlet üniversitesinde eğitim fakültesi açılmasını dondurup cemaatçi üniversitelerde eğitim fakültesi açanlar, OHAL ile 15 vakıf üniversitesiyle 400 küsur özel yurdu kapatıyorlar! Buralarda çalışanlarla okuyan 65 bin ve yurtlarda kalan 10 bin dolayındaki öğrencinin büyük bir kaosun içine atıyor.

AKP döneminin “ohal” uygulamalarında, üniversiteler duayla ve Kuran okunarak açılmaya başlanmışken, OHAL uygulamasında sıranın, rektör devir teslim töreninde besmele çekilmesi ve dua edilmesi yanında Allah ve Peygamber’den söz edilmesine geldiği görülüyor. 

“ohal” uygulamasıyla polis akademisini öne çıkaranlar ve yükseköğretimi AKP’leştirip medreseleştirenler, OHAL ile de Harp Akademilerini kapatıp Güvenlik Üniversitesine bağladıkları harp okullarının AKP’leşip medreseleşmesine yol açıyorlar. 

R. T. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğunda yaptığı ilk işlerden biri, “ohal” niteliğinde bir uygulamayla (Fetocu olduğu sanılan) G. Çetinsaya’yı görevden alıp yerine M. A. Yekta Saraç’ı YÖK başkanı yapmak olmuştu. Saraç da, ilk iş olarak Nakşibendi tarikatını ziyaret edip Kuran kursunu denetlemişti. OHAL uygulamasıyla yükseköğretimde ortaya çıkan Feto boşluğunu hangi cemaatin dolduracağı bilinmese de, cemaatlerle ve de “ohal” ya da OHAL’lerle, yükseköğretime de, bu ülkeye de, iyi hal gelemeyeceği, açık ve net bir biçimde biliniyor.


[email protected]