YSK’nın itirafları

Bilindiği gibi, her genel seçimden sonra, kullanılan ve kullanılmayan oyların dağılımına bakılarak, “Seçmen ne dedi!” türünden yazılar yazılır. Seçimlerde kullanılan/kullanılmayan oyların dağılımı bir şeyler söylüyorsa, YSK’nın da, verdiği kararla bir şeyler söylemiş olduğunu düşünmek herhalde yanlış olmayacak. 

YSK’nın ne demek istediğini anlamak/duyumsamak için, aşağıda örneklenen bazı gerçeklerin anımsanması yararlı olacak. 

  • 31 Mart seçimlerinde 31.186 sandık kullanılmış. Bu sandıkların küçük bir bölümünde, devlet memuru olmayanların görevlendirildiği ortaya çıkmış. Benzer görevlendirmeler daha önceki seçimlerde de olmuş. Memur olmayanları görevlendiren İmamoğlu değil, YSK kararıyla mağdur edilen o! 
  • AKP’nin itirazından sonra 3-5 gün içinde 31 bin sandığın hangisinde böylesine görevlendirmeler olduğunu saptamak mümkün değil. Bu durum, sandık bilgisinin YSK’ya AKP tarafından verildiğini düşündürüyor. Seçimleri kaybetme olasılığına karşın, bu durumun bile bile hazırlanmış olduğu akla geliyor. 
  • Başka yörelerde yapılan benzer şikayetleri zamanında yapılmadığı için reddeden YSK, konu İstanbul olunca, kendi kararlarından bile sapıyor.
  • 31 Marttaki seçimlerde, oy zarfına 4 farklı seçim için oy pusulası atılmıştı. YSK verdiği kararla,  ilçe belediye başkanlığı, belediye meclisi ve muhtar seçimleri için verilen oyları geçerli sayarken, yalnız İmamoğlu’nun kazandığı büyükşehir başkanlığı seçimini geçersiz saymıştır.  
  • Bir hukuksuzluk varsa tüm seçimleri iptal etmek yerine, YSK yalnız AKP’nin kaybettiği seçimi iptal ediyor. Hukuktan hiç anlamayan kişilerin bile vermeyeceği kararı veren üyeler, savcılıktan, yargıçlıktan ya da Danıştay üyeliğinden, 12 Eylül 2010 Anaysa değişikliği sonrasında yargıyı belirleme yetkisini elde eden AKP tarafından YSK üyeliğine atanmış. 

Yukarıda özetlenen gerçekler, bu 7 üyenin, halkın egemenliğine, hukuka, vicdana, akla ve demokratik geleneklere aykırı olduğunu bile bile bu kararı verdiğini gösteriyor. Bu durum, YSK’nın kararıyla topluma aşağıda örneklenen iletileri gönderdiğini akla getiriyor:

  • Biz, yasalara göre değil, bizden ne istendiğine bakarak karar verdik. Bugün istenen kararı verdik, yarın da veririz.  
  • Bildiğiniz gibi, son zamanlarda, “Beni bu göreve AKP getirdi, ben de vereceğim kararlarla onlara bunun bedelini ödüyorum” diyen yargı mensuplarının çoğaldığı görülmektedir. “Eee ne yapalım, bizi de bu göreve AKP getirdi.”
  • Barış bildirisini imzalayan koca koca akademisyenlerin bir bölümü, tehditler karşısında imzalarını çekmişlerdi, biz de “kendinizi aklayın tehdidi” karşısında bu yolu seçtik.  
  • Biliyorsunuz, özerk olup toplum adına işlev görmesi gereken silahlı kuvvetler, yargı, YÖK, TRT ve üniversite gibi tüm kurumlar, tek kişinin iradesine göre hareket eden kurumlara dönüşmüştür. Halkın seçtiği belediye başkanları bile, iradenin isteği üzerine anında başkanlıktan ayrılmışlardır. Bizim de o kurumlardan bir farkımız yok.  
  • Bizim için hukuk muguk önemli değil, önemli olan “Hedef 2023.”  Ne yani, İmamoğlu’nun, yandaşlara kaynak aktarılmasını engellemesine sessiz mi kalacaktık!”
  • Ey İstanbul seçmeni, İstanbul halkının beklentileri ve yararındansa bir kişiye bağımlı olup yandaşlara kaynak aktaracak başkanı seçmek de sizin elinizde, toplumun yararını gözetecek herkesi kucaklayacak başkan seçmek de sizin elinizde. Ya bizim gibi itaat eder iradenizi bir kişiye bağlarsınız ve üst kurumların kaderini paylaşırsınız ya da özgürlüğünüze sahip çıkarsınız ve de diğer kurumlara örnek olursunuz. Ya bizim gibi, insanları yüzüne bakamayacak hale gelirsiniz ya da göğsünüzü gere gere birbirinizin gözünün içine bakabilirsiniz; “Ben irademe, halkın egemenliğine, demokrasiye sahip çıktım” diyebilirsiniz. Karar sizin.

Bu durumda İstanbul seçmeni, AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi, HDP’lisi, …., ne yapacak diye sormaya herhalde gerek yok: Tabii ki kendi iradesine sahip çıkacak, kendi kaderini ve de tüm toplumun kaderini bir kişinin keyfine bırakmayacak. Çünkü yıllardır sandıklarda oy kullanan seçmen, kendi verdiği oyun kıymetini bildiği gibi diğerlerinin verdiği oyların kıymetini de biliyor; halk egemenliğinin bu verilen oylarla sağlandığını da biliyor. Üstelik bu seçmen 31 Mart’tan sonra, İstanbul belediyesinin halktan toplanan paraları nasıl çarçur ettiğini, “Beka sorunu” diyenlerin bu söylemle yandaşlara kaynak aktarımının bekasını istediklerini gayet net bir şekilde kavramış bulunuyor ve de aynı zamanda bu denli haksız bir kararı kabullenemiyor.  

15 Haziran 2015 genel seçimi ve 31 Mart seçimi sonrasında yaşananlarla YSK’nın bu kararı, AKP’nin ne yapıp ne edip kendi istediğini seçtirmek için her yolu deneyeceğini gösteriyor. Dolayısıyla İstanbul seçmeninin önünde, güç birliği içinde hareket edilmesi gereken, şu iki yol bulunuyor:

  • Demokratik olmayan bu sürece katılmayıp, gayrı meşru olan YSK kararını meşrulaştırmamak: Seçimleri boykot etmek!
  • Seçimlere katılım kararı alınırsa, başka bir adaya değil, gölündeki aday olmasa da İmamoğlu’na oy vermek! 

23 Haziran seçiminin, “AKP’nin beka sorunu” ile “demokrasinin-halk egemenliğinin beka sorunu” seçimi olduğunu unutmamak gerekiyor.   

[email protected]