YÖK’ün kendini bitirişi!

Rıfat Okçabol'un “YÖK'ün kendini bitirişi!” başlıklı yazısı 22 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

YÖK bir yandan ilahiyatçıdan TÜBA üyesi yapıyor Sünni-Hanefiliği öne çıkaranların ya rektör olmasına çalışıyor ya da onları dekan yapıyor. Felsefe bölümlerinin ilahiyat bölümlerine dönüşmesine, üniversitelerde istihdam edilmenin cemaat referansına bağlanmasına, üniversite demeye bin şahit gereken kurumlara üniversite denmesine aldırmıyor. Hatta gelişmelerin bu doğrultuda olması için elinden geleni yapıyor. Öte yandan da YÖK, kendisini yasa yapıcı yerine koymuş, ha bire yükseköğretim yasa taslakları hazırlıyor. Taslakların gerekçesinde sıkılmadan, “Üniversitelerimiz, çatışma, kısıtlama ve yasakların değil, bilimsel ve akademik özgürlüğün teminat altına alındığı, farklı bilim anlayışlarının bir arada var olduğu, … mekanlar olarak … yeniden yapılandırma sürecinden geçmektedir” diyebiliyor!

16 Kasım 2012 günü Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan toplantıda üniversite rektörü dahil her konuşmacı, “YÖK’e ilettiğimiz hiçbir görüş taslakta yer almıyor” diyerek YÖK Başkanı’nı eleştirirken o kös kös oturuyor. Geçen haftalarda ortaya çıkan son taslakta da, bugüne değin yapılan çalışmalarda olduğu gibi, eleştirilerin göz ardı edildiği görülüyor. YÖK’ün son taslağın gerekçesinde, “Sürecin şeffaflık ve katılımcılık ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi için bir internet sitesi hazırlanmış, bu site üzerinden yasa taslağına dair yapılan tüm katkı, eleştiri ve teklifler eş zamanlı olarak kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu süreçte elde edilen ve görsel ve işitsel ortamda arşivlenerek … dikkatle incelenmiştir” deniyor. Ancak yapılan eleştirileri hiç umursamadıklarından, “Bu incelemelere göre gerekli düzenlemeleri yaptık” denmiyor.

Son taslağın üçüncü maddesinde pek çok temel ilkeye yer veriliyor. Ancak ve nedense, taslağın gerekçesinde bu yasa çalışmalarının dayanağı olarak belirttikleri temel amaç ve ilkelerde yer verilen “performans değerlendirmesi, mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı” ilkeleri, bu üçüncü maddede yer almıyor! YÖK, böyle yaparak, taslağın özünü oluşturan bu anahtar sözcükleri kamuoyundan gizlediğini sanıyor.
YÖK’ün, Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na (Tü-YÖK) dönüşeceği belli oluyor. Bu değişikliği sağlamak için son taslakta, Anayasanın YÖK maddesiyle ilgili değişiklik önerisine bile yer veriliyor. YÖK’ün, sadece girdi kontrolü değil süreç ve çıktı kontrolü ile başka sorumluluklar da yüklenen Tü-YÖK’e dönüştürülmesi istense de, üye sayısı olan 21’e dokunulmuyor. Bu dokunulmazlık 21’in sihirli sayı olmasından mı, üniversite üzerinden 21 oynadıklarından mı kaynaklanıyor, anlaşılmıyor!

Son taslağın birkaç maddesine “kılık-kıyafet tercihi” ifadesi eklenerek, ırk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapılmayacağı gibi “kılık-kıyafet tercihi” ayrımı da yapılmayacak deniyor. Bu yolla, Anayasa Mahkemesi’nin türban konusundaki kararlarının arkasından dolanılmak isteniyor. Türban, çarşaf, sarık ve şalvar kullanma özgürlüğü(!) getirilerek, üniversitenin medrese olmasının önündeki bir engelin kaldırılması hedefleniyor. Kalktı kalkıyor, çıktı çıkarılıyor denen üniversite konseylerine dokunulmadığı gibi, bu konseye “kamusallaştırma” yetkisi vermekte de ısrar ediliyor. Rektörü de konsey üyesi yaparak, o rektörün bir sonraki rektörü belirlemesine olanak verip üniversitede hanedanlık yaratılmasının yolu açılıyor.

Son taslağın gerekçesinde, “Türkiye dünyanın sayılı devletlerinden birisi haline gelmeyi, bölgesel ve küresel bir güç olmayı hedefliyor” deniyor. İkinci maddede bu yasanın, “Türkiye Yükseköğretim Kurulu ile yükseköğretim kurumlarını ve bu kurumlarda çalışan personel ile yükseköğretim kurumları öğrencilerini” kapsadığı belirtiliyor. Sonra da YÖK kendini Muhteşem Süleyman yerine koyup, taslağın 27’nci maddesinde, “Yabancı yükseköğretim kurumları, kendi ülkelerinin mevzuatına tabidir” diyebiliyor! 34’üncü maddede de, üniversitelerde sermaye şirketi statüsünde teknoloji transfer ofisleri kurdurup üniversite bileşenlerinin “çalışmalarının sonuçlarını ticarileştirmek amacıyla” bu şirkete ortak olabilecekleri gibi, üniversite dışından herkesin, yabancıların bile, bu şirkete ortak olabileceği belirtilebiliyor!

Bu taslakla açığa çıkan aymazlık, YÖK’ün bitmişliğini gösteriyor. Bu taslaktan ve bu anlayıştan kime ne hayır gelir ki?