YÖK’ün ciddiyeti!

YÖK’ün yükseköğretimde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bir girişim başlatacağı haberleri üzerine tepkimi 8 Mayıs 2015 tarihli soL’da, ‘YÖK’ün ciddiyeti’ başlıklı bir yazıyla belirtmiştim. İktidarın söylem ve eylemlerinin, bakanlığın din anlayışı ağırlıklı değerler eğitiminin, ders kitaplarının, okul yönetimlerinin ve diyanetin kadın-erkek eşitliği karşıtlığını körüklediği bir ortamda, YÖK’ün bu yaklaşımını ciddi bulmamıştım.

YÖK 20 gün sonra, Türkiye’nin 1985 yılında imzaladığı ‘Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ ile 2011 yılında imzaladığı ‘İstanbul Sözleşmesi- Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçin Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne atıfta bulunan, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi” hazırlamıştı. Bu arada bakanlıkta da benzer bir proje gündeme gelmişti.

Ancak bu projeler başladıktan sonra amaçlananların tam da tersi gelişmeler olmuştur. Özellikle 2017 Eylülünde uygulanmaya başlanan yeni öğretim izlencesiyle (müfredatla), değiştirilen ders kitaplarıyla, giderek artıp yaygınlaşan gerici eylem ve söylemlerle, gerici kuruluşlarla yapılan projelerle, toplumsal cinsiyet karşıtlığı gözle görülür bir şekilde artmıştır.  

Geçen Aralık ayında açıklanan Dünya Ekonomi Forumunun toplumsal cinsiyet eşitliği 2018 raporu, cinsiyet eşitliği konusundaki durumumuzu bir kez daha göstermiştir. Türkiye bu konuda, 149 ülke arasından ancak 130’uncu sırada yer alarak Namibya gibi bazı Afrika ülkelerinin bile gerisinde kalmıştır.

Toplumsal cinsiyet anlayışı, çağdaşlığın ve insan olmanın önkoşulu olsa da, evrensel değerlerin başında gelse de, kadını neredeyse ikinci sınıf insan gören gericiler için makbul bir anlayış olamamıştır. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanının akademisyeni olup bu anlayışa öncelikle sahip çıkması gereken bakan Selçuk, bakanlıktaki toplumsal cinsiyet eşitliği projesine kısa bir süre önce son vermiştir.

Geçenlerde (11 Şubat 2019) bir “Akit” yazarı, “Üniversitelere yön veren Yükseköğretim Kurulu tarafından Tutum Belgesi adıyla üniversitelere gönderilen genelgede Toplumsal Cinsiyet Eşitliği zırvasının tüm okullara ders olarak dayatıldığı ortaya çıktı. MEB’in uygulamaktan vazgeçtiği, eşcinsellik sapkınlığının kamufle edilerek sunulduğu bu aymazlığın, ilahiyat fakültelerinde dahi ders olarak okutulduğu öğrenildi” diye yazıp “YÖK bu zırvalıktan vazgeç” çağrısı yaptı.

Bu çağrı üzerine “Böyle zırvalık olur mu?” demesi gereken YÖK Başkanı, önce, Projenin toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır” demiştir. Arkasından da, “Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’nde değişiklikler yapılacağı, belgeden toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının çıkarılacağı, kadın çalışmalarına ait derslerin içeriğinin ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ yerine ‘Adalet Temelli Kadın Çalışmaları’ anlayışı çerçevesinde belirleneceğini” açıklamıştır. Bu açıklama sonrasında da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı YÖK’ün resmi internet sitesinden de çıkarılmıştır.

YÖK buram buram gericilik kokan bu açıklamasıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmadığını tüm dünyaya ilan etmiştir. Bu açıklama, YÖK’ün hem çağdaş ve evrensel değerlere, hem Cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerine, hem de Türkiye toplumuna yabancılaştığının ilanı gibidir.

Bu açıklamadaki, “toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği” söylemi, ayrıca YÖK’ün bu değerlere sahip çıkan toplumun önemli bir bölümünü de yok saydığını göstermektedir. 

Bu açıklama, AKP’nin eylem ve söylemleri ile uyuştuğu kadar, YÖK Başkanının göreve başladığında ilk iş olarak bir tarikatı ziyaret etmesiyle de, şimdiye kadar gerçekleştirdiği gerici uygulamalarla da örtüşmektedir. Bu açıklama YÖK başkanının, AKP’nin iktidarının ilk yıllarında çıkarmak isteyip AB çevresinde bizi küçük düşürdüğü için vazgeçtiği zina yasa tasarısını desteklemesiyle de örtüşmektedir.

Bu açıklama, YÖK’ün Anayasa’da ve yasalarda yer bulan “eşitlik” ilkesine /kavramına aldırmadığı gibi, imzaladığı için Türkiye’yi Anayasa kadar bağlayıcı olan evrensel sözleşmelere de aldırmadığının ilanı gibidir. Oysa YÖK, Anayasa’nın 131’inci maddesine göre, “… yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve … planlama yapmak maksadı ile” kurulan bir kurumdur.  

Dolaysıyla YÖK, bu açıklamasıyla toplumu kandırmaktan vazgeçtiğini, kanunlarda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda çalışmadığını ve anayasal bir kurum olmaktansa iktidarın bir kurumu olduğunu göstermiştir.

YÖK, bu açıklamasıyla, bir kez daha neden kaldırılması gereken bir kurum olduğunu da göstermiştir.

[email protected]