YÖK’ün YÖK’lük İşlerinin Kolaylığı!

YÖK, YÖK’lük işlerden bıkmıyor ve usanmıyor son marifetlerini Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne dekan atanmasında ve Anadolu Üniversitesi’ne rektör seçiminde gösteriyor. Ege Üniversitesi’nde yapılan dekan adayını belirleme seçiminde 85 elemandan 60’ının oyunu alan kişiyi değil de 9 oy alan kişiyi dekan olarak atıyor. Anadolu Üniversitesi’nde yapılan seçim sonrasında, 807 üyeden 334 oy alan adayı değil de, 96 oy alan adayı cumhurbaşkanına ilk sırada sunuyor. Cumhurbaşkanına taşeronluk yapıyor.

Mecliste üçüncü dördüncü turlarda 5-10 oy farkıyla ve 200 küsur oyla cumhurbaşkanı seçilmesini benimseyenler, yüzlerce oy farkını görmezden gelip en yüksek oyu alanları değil de en düşük oy alanları rahatlıkla rektör ya da dekan olarak atayabiliyor.

Anadolu Üniversitesi ile diş hekimliği fakültesinde oyları boşa giden öğretim üyeleri ile büyük çoğunluğun istemediği kişiler dekan ya da rektör olunca ne yapacaklar? Oyları hiçe sayılanlarla hak etmedikleri halde rektör/dekan olarak atananlar durumu içlerine sindirseler de sindirmeseler de olan üniversitelerle akademisyenlere oluyor gereksiz yere yıpranıyorlar.

Yargı gerekçesiz bir karar vermezken YÖK bu tür uygulamalarda herhangi bir açıklama bile yapmıyor “Ben yaptım oldu” diyor.

Siyasiler, “halk bana oy verdi, seçimlerde oy aldığım sürece istediğimi yaparım” düşüncesiyle ve pişkinliği ile rahat davranabiliyorlar. YÖK’ün bu rahatlığı nerden geliyor, insan merak ediyor! YÖK üyelerinden 7’sini cumhurbaşkanının ve diğer 7’sini de hükümetin seçmesi, bu rahatlığı açıklamaya yetmiyor.

Kimi siyasetçiler için kifayetsiz muhteris (yetersiz ama tutkulu) demek mümkün de, YÖK üyeleriyle ilgili olarak bu sıfatı kullanmak kolay olmuyor. YÖK üyelerinin çoğunluğunun üye olmak için bir çaba harcayıp harcamadığı toplum tarafından bilinmiyor. Bir çabaları varsa da, bu durum onlarla kendilerini üye olarak seçen siyasiler arasında sır olarak kalıyor. YÖK üyesi olmak için çabaladığı bilinmeyen kişileri “muhteris” olmakla suçlamak doğru olmuyor. YÖK üyesi yapılanlar, istenen/aranan yasal koşullara sahip olduklarından onlara “kifayetsiz” de denmiyor. Ancak, üye olduktan sonra işlerin değiştiği görülüyor.

Bilindiği gibi anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası YÖK’e olağan üstü yetkiler veriyor. Cumhurbaşkanı ile başkan aşırı yetkilerle donatılmış kişiler olsa da, onlar hiç değilse ve bir bakıma seçimlerde topluma hesap veriyorlar. Ayrıca parti olarak Anayasa Mahkemesi’nde yargılananlar da çıkıyor Yüce Divan’da hesap verme durumları da oluyor. Ancak bu bağlamda, aşırı yetkilerle donatılmış YÖK üyelerinin hesap verecekleri bir yer bulunmuyor!

YÖK, devlet üniversitelerinde rektörleri belirliyor tüm fakültelere dekan atıyor milyonlarca öğrencinin kaderiyle ilgili karlar alıyor sayıları 100 bini aşan öğretim elemanının akademik yükseltilmeleriyle ilgili koşulları belirliyor yüzlerce öğretim programı üzerine ahkam kesebiliyor … . öylesine yetkileri olan YÖK, yükseköğretimi dinselleştirecek karar ve uygulamalarla, yükseköğretimi özelleştirip uluslararası sermayenin güdümüne sokma çabalarıyla, üniversiteyi ortaöğretime indirgeyici yaklaşımlarıyla … öne çıkıyor. Son dekan ve rektör olayıyla da, hak etmeyen kişilere hak etmedikleri makamları vererek üniversiteleri ve akademisyenleri kimliksizleştiriyor. Sonra da hiçbir yere hesap vermiyor!

Belki de YÖK üyesi olanlar, onlara ne kadar çok yetki verildiğini görünce kifayetsizliklerinin ayrımına varıyorlar kifayetsizliklerini örtmenin en kolay yolunu seçip, kendilerini üye yapanlara diyet borçlarını ödüyorlardır! Kim bilir?

Belki de kifayetsizliklerini örtmek için muhteris oluyorlardır. Kim bilir?

Vakıf üniversitelerinde, birkaçı akademisyen ve diğerleri de para babaları ya da “tanınmış” kişilerden oluşan 10-15 kişilik mütevelli heyetlerinin seçtiği kişilerin o üniversiteye rektör olduğu biliniyor. Bu rektörler devlet üniversitesi rektörleriyle aynı hak ve yetkilere sahip olarak hem rektörlük hem de Üniversitelerarası Kurul üyeliği yapıyorlar. YÖK’ün vakıf üniversitelerinde rektör belirleme sürecine bir dahli bulunmuyor, onlara bu konuda karışamıyor.

Belki de YÖK üyeleri, 10-15 mütevellinin seçtiği rektöre ses çıkaramamanın hıncını, devlet üniversitelerinin rektör adaylarından çıkarıyorlardır: Üniversitesinde yüzlerce oy alan adayları alt sıralara indirme tutkusuna kapılarak tatmin oluyorlardır! Kim bilir?

Belki de YÖK üyesi olanlar “haddini bilmeme” hastalığına yakalanıyorlardır yeterince düşünemedikleri, akademisyen olduklarını unuttukları ya da vicdanlarının sesine kulak veremedikleri için hadlerini bilip birer sorumlu gibi davranamıyorlardır! Kim bilir?

En iyisi onlara sormalı: “Kifayetsiz misiniz muhteris mi, haddini bilmez mi?”