Üniversitenin bu uygulamayı sessizce içine sindirmesi de, fahri doktora olayından sonra üniversitedeki sessizlik de herhalde Söylet’in gücüyle açıklanabiliyor.

YÖK’ün yeni üyeleri!

YÖK’le ilgili her konu nedense ilginç öğeler içeriyor. Böylesi konulardan biri YÖK’e atanan iki yeni üye: A. Soysal ve Y. Söylet.

Toplumun hemen hiç tanımadığı kişiler yerine, aday olup üniversitelerindeki seçimde ilk sırayı ya da ikinci sırayı almış kişilerin üye yapılması kimilerine daha demokratik geliyor.

Kimileri, “YÖK “SS”leşiyor mu” diyor kimileri, başka şeyler söylüyor!

Oysa bu iki SS birbirinden çok farklı. İlki kadın, ikincisi erkek. İlki Batılı görünümünde, ikincisi biraz oryantal takılıyor. İlki matematikçi, ikincisi tıpçı. Birincinin işi 2 kere 2’nin 4 olduğunu göstermek ikincinin işi çocuk cerrahlığı, kesip, dikip onarmak. İlki, son rektörlük seçimlerinde ikinci sırayı alınca, “Rektörlük daha çok oy alan arkadaşımın hakkıdır” demese rektör seçileceğini bile bile bunu söyleyen bir kişi. İkincisi, ikinci sırada ve toplam oyların ancak yüzde 20,5’uğunu alsa da, rektörlüğünü “alınyazısı” olarak karşılayan bir insan.

Bu SS’ler biri matematikçi ve öteki de tıpçı diye atanmadı tabii.

Düşünün, bu YÖK dediğimiz, 70 milyonluk bir ülkede 21 kişilik bir kurul. YÖK üyelerinin 1-2’si akademisyen olmasa da 18-19 tanesi (doçentlerden de üye atandığına göre) sayıları 25 bini bulan akademisyenler içinden seçiliyor. ÜAK, hükümet ve Cumhurbaşkanı 7’şer üye seçerken bu 25 bin kişiyi tek tek gözden geçirmiyor. İster istemez akla önce tanıdık isimler geliyor, yetmezse güvenilen kişilerden yeni adlar isteniyor. Bunların içinden yararlı (!) olacakları düşünülenler üye yapılıyor.

Bu nedenle, “SS’ler neden üye seçildi” sorusu daha da önem kazanıyor. Rektörlük yaptıkları sırada ilkinin türbana sessiz kalmış ve başbakanın aile doktoru olduğu söylenen ikincisinin de başbakana fahri doktora vermiş olmaları nedeniyle üye yapıldıklarını düşünmek, insanı tatmin etmiyor. YÖK’ün son iki yıllında cemaatleşme dincileşme, özelleşme ve bilimden uzaklaşma çizgisi belirginleştiğinden bu iki üyenin bu doğrultuda verecekleri katkı için üye yapılmış oldukları akla geliyor.

Kimileri, AKP’leşmiş YÖK’te Soysal’ın vitrin işlevi göreceğini ileri sürüyor.

AKP milletvekillerine ve hükümet üyelerine bakıldığında, giyimleriyle, kuşamlarıyla, tavırlarıyla ve konuşmalarıyla gerçek AKP’lilerden farklı olup vitrin gibi duranlar olduğu görülüyor ve biliniyor. Bunlar, örneğin çocuklarının türbana girmesini istemeseler de, torunlarını türbana ve eğitimi çarşafa dolandıracak gidişata bilerek ya da bilmeyerek destek bile veriyorlar altlarındaki dalı kesiyorlar.

Ancak, Soysal’dan böylesine bir işlev bekleyenler tümden yanılıyor. Türbana sessiz kalması onun bilim karşıtı olduğu anlamına gelmiyor. İkinci sırada oy alınca söyledikleri, onun gerçek demokratik kişiliğini yansıtıyor. Soysal’ı yakından tanıyanların onun üyeliğinin uzun ömürlü olamayacağını ve YÖK bu çizgide gitmeye devam ederse, YÖK’ten istifa edecek bir sonraki üyenin o olacağını düşündükleri bile tahmin ediliyor.

Kimileri de Söylet’in, ustası Özcan’dan bir şeyler öğrenerek, YÖK başkanlığına hazırlanacağını öngörüyor.

Söylet için yapılan yorumda gerçeklik payı olduğu, onun alınyazısından bile belli oluyor. Söylet daha önce de YÖK üyeliğine atanmıştı. Rektör adayı olunca da istifa etmişti. Bizdeki YÖK’lük süreçlere kimsenin aklı yatmadığından, rektör adayı olmak için YÖK’ten istifa eden, nedense YÖK üyesi olmak için rektörlükten istifa etmiyor!

Bu durumda istifa edilmemesi akla birkaç olasılık getiriyor: 1) YÖK üyeliği sıradan bir iştir 2) rektörlük sıradan bir iştir 3) her iki iş de oldukça sıradan işlerdendir 4) kimileri aynı anda birçok işi başaracak maharettedir. İnsan başka olasılıkları düşünmek bile istemeyince ve de YÖK üyeliği ile rektörlük de hafife alınacak konumlar olmadığına göre 4. olasılık geçerli oluyor.

Söylet üzerinden bakınca ve onun fahri doktora verilmesindeki başarısını anımsayınca da bu şıkkın doğru olduğu görülüyor.

Ne yapıyor Söylet? Daha önce Ergenekon konusunda bir bildiri yayımlamış olan İstanbul Üniversitesi Senatosu’na, başbakana fahri doktora verme kararı aldırıyor. Matematiksel olarak bu senato üyelerinin çoğunluğunun AKP yanlısı, AKP’ye oy vermiş ya da başbakana hayran kişiler olması olasılığının oldukça düşük olduğu tahmin ediliyor.

Oysa Söylet’in Senato’sunu 66’ya bağladığı anlaşılıyor. Senatoda, kendi seçtiği 3 rektör yardımcısı, 13 yüksekokul ve 16 enstitü müdürü, kendinin ya da bir önceki rektörün aday gösterdiği kişiler arasından YÖK’ün atadığı 17 fakülte dekanı ile fakültelerin seçip gönderdiği 17 temsilci üye bulunuyor. Dolayısıyla diğer senatolarda olduğu gibi, Söylet’in senatosu da, fakültelerini temsil edenlerin dışında çoğunlukla YÖK’e ve rektöre yakın kişilerden oluşuyor. YÖK’e ve rektöre yakın olanların “fahri doktora verilmesine” karşı çıkmasa da fakültelerini temsil edenlerin çoğunlukla karşı çıkması beklenirken bir tek eğitim fakültesi temsilcisinin itiraz etmesi, umutların sönmediğine işaret etse de, Söylet’in gücünü kanıtlıyor.

İkinci sırada oy alan Söylet’in rektörlüğe atanması, Türkiye’nin en köklü üniversitesinin iradesini hiçe saymak anlamına gelse de, üniversitenin bu uygulamayı sessizce içine sindirmesi de, fahri doktora olayından sonra üniversitedeki sessizlik de herhalde Söylet’in gücüyle açıklanabiliyor.

Söylet’in, YÖK başkanı olduğunda her kararda 21’i bulacağı belli oluyor.