YÖK’ün Derdi Belli (I)!

YÖK, 10 Mart 2011 günü yayımladığı “Yükseköğretimin Yeniden Yapılanmasına Dair Açıklama” ile derdini ve amacını gayet açık ve net bir biçimde duyuruyor (bkz. https://basin.yok.gov.tr/?page=duyurular&v=read&i=248). Açıklamadaki yükseköğretim sözcüğüne takılıp üniversiteye dokunulmayacağı anlamı çıkarılmasın. Kuruluşundan bu yana YÖK, üniversite kavramını ve de sözcüğünü pek sevmediğinden ve de 30 yıldır gerçekleştirdiği uygulamalarla üniversiteleri yüksekokula çevirdiğinden olacak yükseköğretim sözcüğünü kullanmayı yeğliyor.

Oysa YÖK’ün derdi belli: Yeniden yapılandırarak üniversiteleri medreseleştirip piyasalaştırmak.

YÖK bu derdini ve amacını, açıklamasında süslü püslü, ancak içi boşaltılmış ya da yapay anlamlarla donatılmış, paydaş, çeşitlilik, özerklik, rekabet, insan hakları ve demokrasi gibi sözcükleri kullanarak yapıyor. Bu sözcüklerin AB’de alıp başını doludizgin giden ve YÖK’ün de ayak uydurmaya çalıştığı Bolonya sürecinde kullanılan sözcükler olduğu göze çarpıyor. Açıklamanın diline ve kullanılan sözcüklere bakarak, “YÖK bu açıklamayı Bolonya sürecinden kopyalamış” desek, pek abartılı olmayacak.

Bu açıklamada, YÖK’ün kendi kendini açığa çıkaran ifadelere yer verdiği görülüyor. Örneğin YÖK açıklamasında, “kurulu sistemin pek çok alanında yurt içi ve yurt dışındaki gelişmelere cevap verecek kuramsal ve kurumsal değişikliğin zamanında gerçekleşmemesi ülkemiz için ‘geciken reform maliyeti’ni artırmaktadır” diyor. Bu açıklamayla YÖK, bir bakıma, kurulu sistemi yurt içi ve yurt dışı gelişmelere yanıt verecek bir biçimde yönetemediğini itiraf etmiş oluyor “30 yıldır boşa kürek çektik” demeye getiriyor. YÖK’ten medet umanlara “Gözlerinizi hâlâ açmadınız mı” diyor!

YÖK’e, “Görevin yalnız üniversiteleri yüksekokula dönüştürmek miydi, şimdiye kadar ne yapıyordun?” diye sormak gerekiyor.

Bu açıklamayla YÖK, aynı zamanda da, 30 yıldır üniversitelerin anasını ağlatmaktan başka bir işe yaramadığını bilenlere ve YÖK’ü eleştirenlere, “Şimdiye kadar yaptıklarım, bundan sonra yapacaklarımın teminatıdır yükseköğretimi yeniden yapılandırdığımda gününüzü göreceksiniz” demeye getiriyor.

Bilindiği gibi YÖK, AKP’leşen yapısıyla, arkasına aldığı hükümet ve cumhurbaşkanı desteğiyle her istediğini yapıyor. Hatta AKP’leşen YÖK, birçok konuda Üniversitelerarası Kurul (ÜAK)’un yasal yetkilerine el atıyor. Bölüm başkanlarını belirleme yetkisi yasal olarak dekanların tasarrufunda da olsa, AKP’leşen üniversitelerde pek çok dekanının seçeceği bölüm başkanı için YÖK’ten izin almak zorunda kaldığı da biliniyor. ÜAK, üniversiteler, dekanlar ve de akademisyenlerin önemli bir bölümü YÖK’ün yetkisi olmadan yaptığı tasarrufları büyük bir tevekkülle karşılıyor. Onların tevekkülü YÖK’ü daha da güçlendirip pervasızlaştırıyor. Sonra da YÖK kalkıyor, bir şey yapamamanın suçunu başkalarına atıp açıklamasında, “üniversite reformu söz konusu olduğunda dikkatler çoğu zaman günlük politika ile de ilişkilendirilen belli bazı konulara yönelmektedir. Bu ise yükseköğretimdeki yapısal değişikliklerin gerçekleşmesi yönündeki iradenin önüne engel koymakta, ayrıca bu yöndeki gayretlerin sınırlı ve içe dönük olması sonucunu doğurmaktadır” diyebiliyor.

Astığı astık, kestiği kestik hale gelip her istediğini yapan-yaptıran AKP’leşen YÖK, neden yeniden yapılanmaya böylesine hevesle atılır? Yetkilerinden kurtulmak için mi, bugüne değin kimlere hizmet veriyorduysa, daha iyi hizmet verebilmek için mi? Yanıt belli değil mi?

Tabii ki AKP’leşen YÖK, yaptığı açıklamada medreseleşmekten ve piyasalaşmaktan söz etmiyor. AKP’nin anamalcı-İslam sentezli siyaseti, anamalcılığı Bolonya desteğiyle, İslami yaşamı da medreseleşme desteğiyle gerçekleştiriyor. AKP’leşen üniversitelerdeki kadrolaşmaların niteliğine göz atın, bu kadrolar laikliğe ve bilime mi yakın yoksa bir başka dünyaya mı, siz karar verin. AKP’leşen üniversitelere yoğunlaşın, eğitim, sosyoloji ve felsefe gibi alanlara alınanların ilahiyatçı kökenli olup olmamasına bakın, sonra karar verin. AKP’leşen üniversitelerde, kısa sürelerde istifa ettirilen dekan ve bölüm başkanlarını inceleyin, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinde yıllardır kadro bekleyenlere karşın bu tür üniversitelere verilen kadrolara, neredeyse kimsenin haberi olmadan apar topar o birimlere atanıp boş olan yönetim görevlerine getirenlere bakın, siz karar verin.

Medreseleşiyor muyuz, laikleşip bilimselleşiyor muyuz?

Sosyal tesislerinde içkiyi yasaklayan üniversitelere ailelerdeki bozulmayı önlemek için “Kuran’ın okunmasını” öneren, tecavüzde suçu kadına yükleyen, iyi bir yazı yazılması için sıraladığı önerileri “Dua edin” önerisiyle bitiren, biyoloji bölümlerinde çalışıp evrim kuramıyla arası iyi olmayan akademisyenlere bakın. Yetmiyorsa, üniversiteye gelen öğrenciler içinde Osmanlı hayranı olanları ve kurtuluşu inançlarında arayanları gözlemleyin, medreseleşiyor muyuz, laikleşip bilimselleşiyor muyuz, siz karar verin.

Üniversitelerin medreseleşmesi çoktan tamamlandı da haberimiz yok. Durum, devrik diktatör öyküsüne benziyor. Duymuşsunuzdur. Bir ülkede sık sık darbe olurmuş. Darbe yapan, devrik diktatöre şölen düzenleyip mükellef bir ziyafet verir, sonra da adamın kellesini uçurturmuş. Yine bir darbe sonunda şölen başlamış. Yemekler, dansözler ve gösteriler peş peşe geliyormuş. Gösterilerden biri bizim Bursa kılıç-kalkan ekibinin gösterisine benziyormuş. Gösterinin cazgırı, yapılan hareketleri açıklıyor, “Kuşun kanadı koparıldı, kuş sünnet edildi” gibilerinden bilgilendirmelerde bulunuyormuş. Devrik diktatör durumdan sıkılmış ve yeni diktatöre yalvaran gözlerle, “Bir an önce bitir şu işi” demiş. Yeni diktatör, “Senin işin çoktan bitti” diyerek adam dokunuvermiş: Kılıç-kalkan ekibi, gösteri sırasında o işi de halledivermiş.

Medreseleşme tamam, sıra piyasalaşmada.

YÖK açıklamasında, “pek çok alanda olduğu gibi yükseköğretim de bütün dünyada küreselleşen bir yapıya bürünmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa yüksek öğretim alanını da aşan, akademide evrensel ilkeleri gerçekleştirme arayışları kadar Avrupa yüksek öğretiminde yaşanılan sorunların da bir sonucu olan Bologna süreci burada hatırlanmalıdır. Bununla birlikte Türk yükseköğretiminin bu süreç içerisinde attığı olumlu adımlar ülkemiz için ‘geciken reform’un getirdiği ve getireceği sorunları ortadan kaldırmak için yeterli değildir” diyor. YÖK,’ün “Türk yükseköğretiminin bu süreç içerisinde attığı olumlu adımlar” dediği adımların zaten üniversitelerin piyasalaşmasına yönelik adımlar olduğu ve de bu nedenle eleştirildiği biliniyor. YÖK bu adımları yetersiz buluyorsa, yapılacakların tam anlamıyla ve su götürmez bir biçimde piyasalaşma olacağı anlaşılıyor. Piyasalaşmanın ayrıntılarına da bu açıklamada yer veriliyor.

[email protected]