Yine Avcı!

Bakan Avcı’nın desteksiz atışları, başka konulara değinmemizi engelliyor. “4+4+4 sistemi oturmuş” diyen Avcı’nın 1 Nisan günü söyledikleri, “1 Nisan”  şakası gibi oluyor.  

O gün Avcı, “Öğretmen yetiştirme konusunda, eğitimin topyekun yeni mimarisi doğrultusunda yeni düzenlemeler yapmamız gerekiyor” diyor. Bu 1 Nisan şakası, AKP’nin Avcı’nın da katkılarıyla belirlediği eğitimin yeni mimarisinin piyasacı molla yetiştirmeye yönelik bir mimari olması nedeniyle, öğretmen yetiştirme sistemine getirilecek yeni düzenlemenin de, piyasacı molla öğretmen yetiştirmeyi hedefleyeceği anlamına geliyor.  Zaten öğretmen istihdamına getirilen performans değerlendirme süreci ile ve aday öğretmenlere yamalanan (ağırlıklı olarak Eğitim-Bir-Senli) danışman öğretmenlerle bu yeni düzenleme çoktan başlamış bulunuyor.  

O gün Avcı, “Medya ve internet üzerinden gelişen bir kültürün tesiri altında büyüyen çocuklar için onların okula gelmelerini anlamlı kılacak tedbirleri almak, okulları daha cazip, daha yaşanır hale getirmek, onların dünyasını da kuşatacak yöntemleri geliştirmek için biraz daha elimizi çabuk tutmamız gerekiyor” diyor. Eğitimdeki yeni mimarinin çocukları 1400 yıl öncesinin değerleriyle donatma girişimine bakıldığında ve AKP’lilerin “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” sözleri anımsandığında, bu 1 Nisan şakası, camiye gitmeyi heveslendirme, gerici kompozisyonlar ve konferanslar, gerici vakıflarla ve diyanetle yapılan projeler gibi çocukları/gençleri yurttaşlığa değil de din toplumuna hazırlayacak süreçler konusunda “ellerini çabuk tutacakları” anlamına geliyor. Böyle olacağının bir başka göstergesi, öğretmenlerin değerler eğitimi seminerine alınacağı haberinden de belli oluyor. Çünkü AKP’nin/Avcı’nın değerler eğitimi, çağdaş ve evrensel değerleri değil de, ağırlıklı olarak (son günlerde adı sıkça geçen) Ensar Vakfı ile Eğitim-Bir-Sen’in benimsediği değerleri içeriyor.

O gün Avcı,  “Öğretmen ve öğrenci münasebetinin ve etkileşiminin yerini hiçbir şey ikame edemez” diyor! Bu söylemin 1 Nisan şakası olduğu, Avcı’nın öğrencileri gerçek yaşamdan soyutlayıp internet bağımlısı yapacak FATİH projesini çok başarılı bir projeymiş gibi göstermek için 40 takla atmasından belli oluyor.

Avcı, 1 Nisan konuşmasında, kendisine, “pamuk dede” dendiğinden söz ediyor. Avcı sayesinde, imam hatibe giden öğrenci sayısı 270 binden 1 milyon 200 bine; Kuran kursuna gidenlerin sayısı 297 binden yaklaşık 2 milyona, açık okullarda okuyanları sayısı birkaç yüz binden 1 milyon 600 bine çıkmış bulunuyor. Sayıları on bine ulaştığı söylenen yurtlarda ve sayıları bilinmeyen medreselerde çocuklar bir başka dünyaya hazırlanıyor. Eğitsel olarak bu alanlarda öğrenim gören çocukların, diğer öğrenciler kadar bilişsel, devinimsel ve duyuşsal olarak gelişim göstermeyip yetenekleri doğrultusunda gelişmeyecekleri ve kendilerine dayatılan dar alanda kalacakları biliniyor. Avcı’nın eğitim bakanlığında, okulöncesi kurumlara gidenlerin sayısı azalırken, bu kurumlarda kızların türbana sokulması da yaygınlaşıyor. Avcı’nın zamanında zorunlu eğitim dışında kalan çocukların (özellikle) kızların sayıları da artıyor. Avcı’nın okul müdürleri, çocukların geleceğini sınırlamak için akıl almaz yöntemler uyguluyor. Örneğin Biga milli eğitim müdürü, okullara genelge göndererek kızların, “kızlar neden türban takmalı” konusunu ele alacak gerici yazarı dinlemeye gitmelerini istiyor. Avcı’nın zamanında (zorunlu öğretimde olması gerekirken) çocuk gelin olanların sayısı da artıyor. Çocukların geleceğini karatan bakan, kendisini “pamuk dede”liğe layık görebiliyor.

Avcı’nın doğrudan sorumlu olduğu okullardan ve proje yaptığı ya da ilişkide olduğu kurumlardan, hemen her gün çocuk istismarı, tacizi ve hatta tecavüzü haberleri çıkıyor. Bu tür haberlerin onda bir düzeyinde haber çıkan ülkelerde bakan istifa ederken, bizimki vurdumduymazlığı oynamakla yetinmiyor; kendisine “pamuk dede” dendiğinden söz edebiliyor.

Aynı gün, çıraklık eğitim merkezlerinin zorunlu eğitime katılacağı açıklanıyor. 8’inci sınıftan sonra çocukların, “kırk katır mı, kırk satır mı” misali açık lise yerine çıraklık eğitim merkezlerini tercih edebileceği belirtiliyor. Bu uygulamayla, yüzbinlerce çocuğun geleceği de çıraklıkla sınırlanmış oluyor. Üstelik bu uygulamaya zorunlu öğretimin 12 yıla çıkmasıyla çırak sayısının 125 binden 65 binlere düşmesi nedeniyle geçildiği açıklanıyor. Bakanlığın çırak çocuk sayısının azalmasına sevineceğine, üzüldüğü ve çocuk yerine işvereni düşündüğü görülüyor. Ayrıca, çocukların geleceğini karartmak için ailenin yoksulluğu kullanılıp çıraklık eğitimine gideceklere 390 lira ücret verileceği de açıklanıyor; dolayısıyla çocuk emeğinin de sömürüleceği belli oluyor. 23 Nisan ve 19 Mayıs, çocuk ve gençlik bayramlarının kutlanması da Avcı zamanında yasaklanıyor. Çocuk sevgisizliğine tavan yaptıran bu Avcı, “pamuk dede” oluyor!  

Bu işte bir yanlışlık yok mu?

[email protected]