Yeni eğitim bakanımız (III)!

Yeni bakan hakkında kendi düşüncelerime ara verip biraz da gazete yazılarına değinelim. Milliyet’ten Abbas Güçlü, 10 Temmuz’da, “Eğitime nihayet eğitimci bir Bakan” başlıklı yazısına, “Ziya Hoca, hemen herkesin bizden dediği bir isim. O bir özel okulcu ama para hırsı olmayanlardan. Eğitim camiasında her kesimin tanıdığı, güvendiği ve saygı duyduğu eğitimcilerden biri olarak her zaman ilgi ve itibar gördü. Ama büyük bir beklenti yarattı...” paragrafıyla giriş yapmış. Yazısının bir yerinde de, “Kimilerine göre o sıkı bir ülkücü, kimilerine göre iyi Ak Partili, kimilerine göre de sözünü esirgemeyen bir sosyal demokrat. 2002’den bu yana Ak Parti’ye yakınlığı ve danışmanlığı devam etse de hep dışarıda kaldı” diyor!

Sözcü’den Saygı Öztürk, 11 Temmuz’da, “Özgeçmişinde yazılmayan görev” başlıklı yazısında, “Yeni Bakan Ziya Selçuk, eğitim alanında bilimsel ve uygulama yönüyle bilinen bir isim. Ders programlarında kapsamlı değişim onun zamanında yapılmıştı. Atatürk, cumhuriyet ve onun değerleriyle görev döneminde hiç çatışmadığı gibi, bu eğilimde olanlarla da mücadele ettiği bilinir. … Bu atamadan sonra Ziya Selçuk’u Milli Görüş çizgisinden sanabilirsiniz. Değil. Selçuk ülkücü kökenli olarak bilinir” açıklaması dikkat çekiyor.

Hürriyet’ten Nuran Çakmakçı, 13 Temmuz’da, “Eğitimi eleştiren bakan: Ziya Selçuk” başlıklı yazısına, “Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) uzun süredir yakından takip ettiğim Prof. Dr. Ziya Selçuk’un gelmesi, eğitim dünyasında memnuniyetle karşılandı” cümlesiyle giriş yapmış. Sonra onun olumlu açıklamalarına yer vermiş.

Cumhuriyet’ten Özlem Yüzak,  13 Temmuz’da, “At izi, it izi...” başlıklı yazısında, “Sadece, bir dönem icraatlarını takdir ettiğimiz, eğitim konusundaki vizyonunu, söylemini beğendiğimiz Ziya Selçuk’un Eğitim Bakanı olması içimize küçük bir umut ışığı doğursa da 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde eğitimle ilgili yeni düzenlemeler bunu da söndürdü. MEB’in kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen ‘Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin adı değiştirilerek, bakanlığa ilişkin içeriğin tamamı çıkarıldı” değerlendirmesini yapıyor.

AKP liderinin onu bakan yapmasındansa, Z. Selçuk’un bakanlığı kabul etmesine şaşırmıştım. Ancak, Güçlü, Öztürk, Çakmakçı ve Yüzak’ın bu yorumlarını okuyunca daha çok şaşırdığımı belirtmeliyim. Çünkü bu yazarlar, Selçuk’un TTK Başkanlığı döneminde bakanlıkta gerçekleşen piyasacı ve gerici dönüşümleri (iki hafta önceki yazımda özetlenenden çok daha fazlasını) yakından bilen kişiler. Nasıl oluyor da böylesine yorum yapıyorlar, anlayan beri gelsin. Bu sevgili yazarlara göre örneğin, laik, bilimsel, kamusal ve parasız eğitimden yana olanlar, istemedikleri halde çocukları din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersini almak ve imam hatibe gitmek zorunda kalanlar; Eğitim Sen, Eğitim-İş, Öğretim üyeleri dernekleri, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği, Alevi dernekleri, Halkevleri gibi çağdaş/muhalif kuruluşların üyeleri ile solcu partilerin üyeleri Selçuk’un bakanlığa gelmesini memnuniyetle karşılıyorlar! Öyle mi?

Bu yazarlara sormak gerekiyor: Yeni bakan, DKAB dersini seçmeli derse mi dönüştürecek? İmam hatip ortaokullarını mı kapatacak? Sınavsız girilen genel liseleri mi açacak? Anaokulunda ve ilköğretimde çocukların türbana sokulmasını mı önleyecek? Ortaöğretime ve yükseköğretime giriş sınavlarından DKAB dersi ile yabancı dil dersinden soru sorulmasından ve yeni müfredatın uygulanmasından mı vazgeçecek?

Bereket eğimle ilgili ve herkesin okuması gereken yazıları yazanlar da var. Örneğin Birgün’den Ünal Özmen, 13 Temmuz’da, “Ziya Selçuk” başlıklı yazısında, “Kısa süre de olsa birlikte çalışmış, neoliberal eğitim eleştirilerimin ilham kaynaklarından biri olarak izlerken hakkında az buçuk bilgi sahibi olduğum Ziya Selçuk’un İslamcı olmayıp, aksine seküler biri olduğunu söyleyebilirim. O, kelimenin tam anlamıyla neoliberal biri” değerlendirmesini yapmış.

Evrensel’den Adnan Gümüş ise, 20 Temmuz’da, “MEB’e Selçuk: piyasacılık, dincilik ve araçsal eğitim” başlıklı yazısının bir yerinde, “Taşeron dinciler palazlanıp firmayı tümden ele geçirmeye kalkarsa bazı gerilimler yaşanıyor ve yeniden bir tamirat veya uzlaşı oluşuyor. Dinciler ya kapitalistleşerek bu gerilim azaltılıyor veya Ziya Selçuk örneğinde olduğu gibi piyasayı rahatlatacak bazı liberal kesim ve ideologlarına da kadrolarında yer veriyor” yorumunu yapıyor.  

Selçuk’u değerlendiren diğer sözleri de şöyle:

“2003’te Çelik, Servet[1] ve Selçuk triosu aslında ılımlı İslamcılık (piyasa veya TÜSİAD denetimindeki İslamcılık) formülü idi. 
Selçuk özel sektörün ve özel okulların eğitim bakanı.
Selçuk eğitimde piyasalaşmanın başlıca mimarlarından biri, bakanlar arasındaki özgüllüğü ise dinci kanadın ağırlığı içinde liberal piyasacı kanatın bir temsilcisi olmasıdır. Dinciler de zaten kapitalist, piyasacı. Ziya Selçuk dinci değil, daha ılımlı, aradaki fark bu.
Ziya Selçuk AKP’nin içinde ticaret ve sanayi odalarının bir temsilcisi gibi gözüküyor.”

Siz ne düşünüyorsunuz, umutlanmalı mıyız?

[email protected]

[1] O yılların İlköğretim genel Müdürü, S. Özdemir.