Yaşamın öğretileri!

Yaşamın kendisinin bir öğrenme kaynağı olduğu biliniyor. Yaşamboyu öğrenme kavramı bu nedenle her geçen gün önem kazanıyor. Okuldaki öğrenmelerde olduğu gibi, kimileri yaşamın içinde de çabucak öğreniyor yaşamdan dersler çıkarıyor. Kimilerinin öğrenmesi ise zaman alıyor. Kimileri de öğrenmemek için direnç gösteriyor. Yaşamdan öğrenilenler, insan cahil de olsa, mürekkep yalamış da olsa farklı düzeylerde ve nitelikte olabiliyor. Öğrenmesini bilenler ve öğrenmeye hazır olanlar, yeni bir şeyleri diğerlerinde daha çabuk öğreniyor. Çabuk öğrenen toplumlar, kendilerini olası olumsuzluklardan kolayca kurtarıyor.

Çocuklar, doğal içgüdüleriyle öğrenmenin yolunu buluyorlar. Bıkmadan, usanmadan ve durmadan soru soruyorlar. Çocukların sordukları soruların başında "bu ne" ve neden" gibi sorular geliyor. Ara sıra, "Hayvanlar da cennete gider mi zencilerin Allah'ı da beyaz mı?" gibi soruları da oluyor. Soru sormanın en etkili öğrenme araçlarından biri olduğunu çocuktan öğreniyoruz. İnsanların sağlıklı bir biçimde gelişmesine izin verilse, çocukluk dönemleri soru sormakla geçenler 20'sine, 30'una, 50'sine, ... geldiklerinde nasıl bir topluma dönüşürüz, düşünebiliyor musunuz? Yine de, herhangi bir konuda fanatik olmayan, sorgulamasa bile, biraz düşündüğünde, yaşamın içinde ne olup bittiğini görebiliyor, bir şeyler öğreniyor ve de bazı dersler çıkarıyor.

Bu durumu gayet iyi bilenler, insan hakları, hukuk ve demokrasi gibi konularda ortalama insanı şaşırtmanın yanında yaşamın öğretilerini doğal akışından saptırtmak için, yayın organlarıyla, toplumu bilgi kirliliğine boğuyor.

Çok partili yaşama geçtikten sonra, demokratik düzene geçileceğine, her şeyin açık seçik bir biçimde toplum önünde yapılacağına, tam tersi bir sürece girildi. Bilgi kirliliği, giderek çoğaldı, 12 Eylül darbesiyle yoğunlaştı, küresel sömürü girdabına kapıldıkça ve özellikle AKP iktidarıyla yeni bir boyut kazandı. Liberal denen, her fırsatı AKP lehine kullanmaya kalkan kalemşorlar çıktı. DTP'nin kapatılma davası gündeme geldiğinde sesini çıkarmayan bu kalemşorlar, AKP'ye kapatılma davası açılınca neredeyse ayaklandılar hak, hukuk ve demokrasi konusunda mangalda kül bırakmadılar. Geçmişte Pamuk ve Şafak gibi yazarların savcılığa ifade vermeye çağrılmaları üzerine, insan hakları ve demokrasi rüzgarı estirenler, herhalde mangalda kül kalmadığından, Ergenekon konusunda yaşanan insanlık dışı dramları yok saydılar. Bu kalemşorlar, her gün ürettikleri yeni senaryolarla bilgi kirliliğini temizlenemez düzeye çıkarıyorlar. Zaman zaman açıkça yazıyorlar da ve de yazdıklarının özeti şöyle oluyor: Siz, kim olursanız olun, yurdunuzu ve toplumunuzu seviyorsanız, AB'ye/ABD'ye/insanın sömürülmesine ve dolayısıyla AKP'nin yaptıklarına karşıysanız, demokrat değilsiniz, darbecisiniz.

Bilgi kirliliği, bir yandan insanın öğrenmesini ve bilinçlenmesini engelliyor. Öte yanda toplumların dindarlaşmasını, Türkiye'nin de ılımlı İslamlaşmasını kolaylaştırıyor. Bilgi kirliliği içinde dincileşen insan, ya soru sormaktan uzaklaşıyor ya da sormaya cesaret edebildiği soruyu kendi özgür iradesiyle yanıtlamaya kalkışmıyor. Sorularını, imama, ulemaya, şeyhe soruyor onların yanıtlarıyla yetiniyor.

Bu bilgi kirliliği, AKP'nin kapatılma davasında yer alan gerekçelerin toplum tarafından sağlıklı bir biçimde öğrenilmesini de engellemişti büyük bir olasılıkla mahkeme kararı sonrasında, öğrenilmesi gerekenleri de engelleyecek.

Mahkemenin kararı, yaşamın öğretilerinin ne kadar farklı olabildiğini bir kez daha gösteriyor. Kimimiz, mahkeme üyeleri içinde, şeriatçı yaklaşımları nedeniyle kapatılan parti mensuplarının mahkemenin benzer konudaki daha önceki kararlarından yeterince ders almadıklarını, öğrenemediklerini öğreniyoruz. Mahkeme kararından sonra televizyonlardaki yorumları izleyenlerin bir bölümü, daha önce AKP'ye yönelik suçlamalara benzer suçlamalar sonucunda kapatılan Refah ve Fazilet partileri geleneğinden gelenlerin, değişimlerini laikleşme doğrultusunda değil de, "milli" olmaktan vazgeçip AB'ci/ABD'ci olan AKP'li büyük çoğunluğun, mahkemenin verdiği ihtardan da bir şey öğrenmeyeceklerini öğreniyor. AKP'li yetkililerden, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da "doğru bildikleri yolda ilerleyeceklerini" öğreniyoruz. Onların doğru bildiklerinin ne olduğunu da biliyoruz: Ortadoğu Projesinde eş-başkan olmaya, sömürüye, insanı ve toplumu kandırmaya, ülkeyi yabancılara peşkeş çekmeye, AB ve ABD isteklerini yerine getirmeye devam edecekler.

Mahkemenin, laiklik karşıtlığında odaklaştığı için AKP'ye ciddi uyarı verdiğini öğreniyoruz. AKP'yi kapatmayan mahkemenin, bu odaklaşmanın sanıklarının, cumhurbaşkanlığını, başbakanlığı, milli eğitim bakanlığını vb görevleri sürdürmelerinde bir sakınca görmediğini de, öğrenmiş oluyoruz. Mahkeme kararından sonra hemen tüm televizyonlar AB ve ABD ne diyor yarışına girdiler. Bu televizyon yayınlarından, AB ve ABD yetkililerinin ferahladıklarını da öğrendik.

Ancak! Yaşamın öğretileri, bazen bize keşke öğrenmeseydik dedirtecek türden de olsa, "AB ve ABD'nin ferahlaması" herhalde, öğrenmenin can alıcı noktası oluyor. Çünkü AB ve ABD'nin ferahlaması, gelişmekte olan tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye toplumu için karabasan anlamına geliyor. Bu durum bize bilgi kirliliğinin ve her türlü sömürünün artarak devam edeceğini öğretiyor.

[email protected]