Yaşamın öğretileri: Rektör atamaları! RIFAT OKÇABOL

Geçen ay gerçekleşen rektör atamaları, cumhurbaşkanlığından beklenmese de cumhurbaşkanından beklenen bir biçimde gerçekleşti. Atanan rektörler, "üniversite"den beklenmese de, üniversitelerimizden beklenen bir biçimde karşılandı. Birkaç tepki o kadar en çok oy verdikleri adayları rektör yapılmayan hemen hiçbir üniversite oylarına sahip çıkamadı. Ya rektör adaylarına ne demeli? Oyların küçük bir bölümünü ancak alabilenler, rektör atanmış olmayı içlerine sindirebildiler üniversitesinde istenmediğini, AKP yandaşı damgasını yiyeceğini bile bile bu durumu benimsediler. Daha rektör adaylarını belirleme sürecinde, pek çok adayın AKP'yle dirsek temasına girdiği ve "Bana oy verirseniz adım çizilmeyecek" propagandası yaptığı biliniyor. Öğretim üyeleri adayların bu durumunu da engelleyemediler. Tıp fakültesi olan üniversiteler, rektörlüğün padişahlık gibi tıpçıdan tıpçıya geçmesini de önleyemediler. Tıp fakültesi olmayan üniversitelerdeki rektör adayları, Boğaziçi Üniversitesindeki adaylar gibi yapamadılar: "Rektörlük en çok oy alan arkadaşımızın hakkıdır, biz istemiyoruz" diyemediler. Üniversitelerdeki öğretim üyeleri, rektör adayı olacak arkadaşlarına, bu yolda davranmaları için bir baskı uygulayamadı.

AKP, başka üniversitelere bağlı birimleri yeni bir üniversite adı altında toplayarak geçen iki yıl içinde yeni üniversiteler açmıştı. Bir araya getirilen birimlerde çalışan öğretim üyeleri yeni üniversitenin rektör adaylarını belirleyebilecekken, AKP kendi istediği kişileri rektör atama çabasına girmişti. AKP, Sezer zamanında bunu bir türlü kotaramamıştı. AKP'li bir kişi cumhurbaşkanı olunca, sanki yeni üniversite yoktan var edilmiş ve öğretim üyesi olmayan bir yapı olacakmışçasına "yeni üniversitelerde rektör seçimine ilişkin yasa hükümlerini uygulama olanağı yok" gerekçesiyle geçen mayısta yasa değişikliği yapılarak bunun da yolu bulundu.

23 yeni üniversiteden birine rektör olmak isteyenler YÖK'e başvurdular. YÖK her üniversite için başvuranlardan üç adayı sıralayıp cumhurbaşkanına sundu. O da her üniversiteye üç adaydan birini rektör atayacak. Temmuzda gerçekleştirilen rektör atamalarına bakınca, çoğunlukla AKP'den bir yerlere aday olmuş olanlar, AKP yöneticisi akrabaları bulunanlar, AKP ile iyi ilişkiler kuracağına ilgilileri ikna edenler ve türbanı özgürlük sanalar rektör olacak. Öğretim üyeleri oy kullanmadığı için kavga da olmayacak gürültü de!

2547 sayılı yükseköğretim yasasının ve onun yaratığı YÖK'ün hakimiyetine karşı bir tutum geliştiremeyen, bilimi, aklı ve demokratik süreçleri öne çıkaramayan üniversitenin kolayca birilerinin oyuncağı olduğu biliniyor. 28 Şubat 1997 yılına kadar Türk-İslam sentezinin odağı ve 28 Şubat'tan sonra da sözde laikliğin savunucusu olan üniversiteler, Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasıyla, Özcan'ın YÖK Başkanlığına getirilmesiyle ve atanan yeni rektörlerle bir başka işleve hazırlanıyor.

AKP'nin her yaptığını gözü kapalı destekleyenler, bu işlevin ipuçlarını şimdiden veriyor. Zaman'ın yorum sayfası yazarlarından Ortaçağı unutamadığı anlaşılan bir yazar en pervasızı oluyor ve açıkça, "İlmin kendisinin dahi iktidar ilişkileriyle ne kadar bağlantılı olduğunu, egemen görüşün neyin ilim olup olmadığı konusunda sınırlar belirlediğini, bu sınırların egemen görüşlere tabi olarak değiştiğini biliyoruz" diyor. Bundan sonra neyin bilim (ilim) olduğuna cumhurbaşkanı karar verecek demeye getiriyor.

Taraf'ın bir yazarı, "Şimdi yalnız özel üniversitelerde bulunan 'mütevelli heyeti' uygulamasının kamuda da geçerli olmasını" ve Zaman'ın bir yazarı da "rekabet"i öneriyor. Sabancı Üniversitesinden bir liberal profesör, hızını alamıyor, Boğaziçi ve ODTÜ gibi öğrencilerin tercih ettiği kamu üniversitelerinin özelleştirilmesini savunuyor. Milliyet'in bir ünlü yazarı, "'İdeoloji karargâhları' olarak düşünülmüş üniversitelerde bile liberalizm artık önemli bir konudur" diyor. Anlaşılan üniversite liberalleştikçe "ideoloji"den kurtulacak (!), liberalizm ideoloji değil çünkü!

Kimileri, rektör seçilenlerin laikliği konusunda bir şey demeseler de, "seçilenlerin layık oldukları" için seçildiklerini yazıyor. Zaman'ın rekabet isteyen yazarı, "Bırakalım üniversiteyi en çok adamı olanlar veya güce en yakın duranlar değil en iyiler yönetsin" diyor. Anlaşılan, AKP ile bir şekilde ilişkili olanlar üniversitesinde daha az oy alsalar da daha "iyiler" oluyor. "Layıklar-iyi olanlar" seçilince, yine aynı yazara göre, "Reforma direnerek kendi iktidarlarını sürdürmeye çalışanlar tasfiye edildiğinden üniversitede köklü bir reformun önü açılmış" oluyor. AKP'nin köklü reformlarının ne demek olduğunu öğrenmiş olanlar üniversitelerden istenen yeni işlevi de biliyor: Emperyalizme, sömürüye ve gericiliğe açılma!

Dincileşmeye, sömürmeyle sömürülmeye ve emperyalizme açılmak insanı paralandırıyor, insanlıktan çıkarıyor. Bugüne kadar "üniversite" olamayan, aklı ve bilimi öne çıkaramayan üniversitenin artık aklını başına toplayarak yeni süreçte kendisini biraz koruması bekleniyor.

[email protected]