Yargının YÖK’leşmesi

12 Eylül Anayasası’nın en sorunlu yanı, demokratik olmamasıdır. Demokratik olmamasının en temel göstergeleri, cumhurbaşkanı ve YÖK gibi, devleti temsil eden kişi ve kuruluşlara aşırı yetkiler vermesidir.

Anayasanın bu niteliği nedeniyle, örneğin YÖK, Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olduğu yıllar dışında, genellikle üniversitelerin beklentilerine göre değil de, cumhurbaşkanı ve hükümetlerin beklentilerine uygun tutum ve davranış içinde olmuştur. Darbeci Evren ve onun YÖK başkanı Doğramacı ilk 10 yıla damgasını vurduğunda, YÖK’ün uygulamaları hükümetin uygulamalarıyla uyum içindeydi. Özal ve onun YÖK başkanı Sağlam görevlerinde kısa sürede kaldıklarından ve de koalisyon hükümetleri nedeniyle YÖK’e vurdukları damga pek belirgin olmadı. Süleyman Demirel’in ve Gürüz’ün YÖK’ü de koalisyon hükümetleriyle genelde uyum içinde oldu. Bir tek Sezer döneminde, Gürüz’e ve hükümete eleştirel yaklaşan birkaç kişi YÖK üyesi olarak atanabilmişti (hoş onların bir bölümü de süreç içinde YÖK’leşmişti).

Yine de geçmişteki YÖK’ler ile günümüzdeki AKP’nin YÖK’ü arasında derece farkı bulunuyor. Bugünün YÖK’ü, AKP’nin ele geçirdiği diğer kurumlar gibi, geçmişteki emsallerine göre dincilikte de, yurttaşı düşünmeme konusunda da, sömürücülükte de, AB/ABD’cilikte de daha pervasız.
Günümüzün TÜBİTAK’ı da öyle değil mi? Geçmişte, AKP yasa değişikliği yapıp bu kurumu ele geçirmeden önce, bu kurumun evrim kuramı düşmanı olacağını düşünmek mümkün müydü?

TRT de öyle değil mi? AKP öncesinde de TRT’yi eleştirecek çok şey vardı. Ancak Allah için geçmişteki TRT, dincileşme, partizanlaşma, olayları çarpıtma ve iktidar savunuculuğu gibi pek çok konuda bugünkü kadar muhteris miydi, haddini bilmez miydi, atak mıydı, saygısız mıydı?
Anımsarsınız, AKP iktidara gelir gelmez, yükseköğretim yasasını ve de özellikle YÖK’ün yapısını değiştirmek istemişti. Bu yaklaşım, AKP her ne kadar demokratikleşme olarak sunsa da, tüm taslaklar YÖK’ü ele geçirmeye yönelik olduğundan, YÖK karşıtlarının bile büyük tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu tepkiler yanında, tasarı üretme sürecinde, YÖK’te değişiklik yapmak için önce anayasada değişiklik yapılması gerektiğini anlayan AKP, yasayı değiştirme çabasını savsaklamaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra ve belki de, “Bizden biri cumhurbaşkanı seçildikten sonra ben size gösteririm” düşüncesiyle, AKP yasa değişikliğiyle YÖK’ü ele geçirme tasarılarından tümüyle vazgeçmişti.

2003 yılının ilk 3-4 ayında YÖK’ü değiştirmek için çırpınan AKP, AB konusunda toplumu ve AB’yi kandırma bağlamında anayasada değişiklik yaparak Genelkurmayın YÖK’e üye göndermesiyle ilgili ifadeyi anayasadan çıkarmıştı. Ancak bu değişikliği yaparken YÖK’ün demokratikleştirilmesi doğrultusunda başka değişiklikler yapmayı aklına bile getirmemişti!

AKP niye değişiklik yapacaktı ki? Bu parti geri zekalı mıydı? Hangi değişiklikle bugünkü durumu sağlayabilirdi? Şu anda AKP’lilerin ya da yandaşlarının çoğunlukta olduğu şimdiki YÖK, kısa bir sürede tamamen AKP’lileşecek. Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesine yedek üye atarken yaptığı gibi, YÖK’e üye atarken de, üniversitelere rektör atarken de, partizanlık yapıyor “Ben tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanıyım, yurttaşların çoğunluğu benim partime oy vermediğine göre birkaç üyeyi de muhaliflerden atamalıyım” gibi düşünceler aklından geçmiyor! Hem de YÖK ile yetinmeyip tüm üniversiteleri ele geçiriyor.

AKP anayasa değişikliğine gitmese de birkaç yıl içinde Anayasa Mahkemesi’nin de YÖK’leşeceğini biliyor. Cumhurbaşkanımız, YÖK’e üye atar gibi, hukukçuluğunu değil de (dinciliği, Amerikancılığı ve toplumu kandırıp hiçe saymayı) AKP’liliğini öne çıkarmış, etik davranma gibi bir kaygısı olmayan kişileri Anayasa Mahkemesi üyesi yapacak ve bu mahkemeyi de YÖK’leştirecek. İlk örneği verildi bile! Hukukun arkasından dolanarak, raportörden Anayasa Mahkemesi’ne yedek üye atandı!

Ancak AKP’nin çok değişik alanlarda ve de giderek artan korkuları var. AKP, düşünen, ilgilenen ve duyarlı insanların gözünde pek çok konuda yargılanmayı gerektiren uygulamalara imza atıyor. AKP de bu durumun bilincinde ve iktidardan düştüğünde pek çok yetkilisinin Yüce Divanlık olacağını AKP da biliyor. AKP’nin iktidardayken ikinci kez mahkemelik olması olasılığı da oldukça yüksek. Bu nedenle AKP’nin yargılanma korkusundan kurtulması için Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce YÖK’leşmesi gerekiyor. Ayrıca AKP Danıştay’ın iptallerinden de şikayetçi Yargıtay’ın varlığından da! Anayasa değişikliği olmadan bunları ele geçirmenin olanağı da yok!

Bu AKP, hazır şimdiki cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanıyken, “Diğer kurumlara yaptığım gibi, tüm üst yargı organlarını da YÖK’leştirecek” anayasa değişikliğini yapayım diyor. Bir bakıma son kumarını oynuyor!

Bizim anlı şanlı liberaller de, bu girişimi savunuyor! İçlerinden biri çıkıp da, “Şu anda, bırakın Ahmet Necdet Sezer’i ya da Süleyman Demirel’i ılımlı bir AKP’li örneğin Köksal Toptan) cumhurbaşkanı olsaydı, AKP aynı değişiklikleri önerir miydi” diye sorgulamıyor!

[email protected]