Yargının adaleti ve Prof. Dr. Rennan Pekünlü!

Üniversiteye gelen türbanlı öğrenci sayısının artmaya başlaması üzerine YÖK Başkanı Doğramacı, 20 Aralık 1982 tarihli bir genelge ile üniversitede örtünmeyi yasaklamıştı. Sonra aynı Doğramacı, 10 Mayıs 1984 tarihli YÖK kararı ile “modern türbanla örtünme”yi serbest bırakmıştı. 8 Ocak l987’de ise, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'ne eklenen bir madde ile üniversitede çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmayı disiplin suçu saymış, öğretim elemanlarından bu durumu izleyip gerektiğinde soruşturma açmalarını istenmişti.

27 Aralık 1988’de çıkarılan 3511 sayılı yasaya yükseköğretimde türbana serbestlik getiren bir madde eklenmişse de, Anayasa Mahkemesi (AYM)  bu maddeyi 7 Mart 1989’da iptal etmişti. Benzer bir ekleme Ekim 1990 tarihli 3670 sayılı yasada da yapılmış, AYM ilgili bu maddeyi de, 9 Nisan 1991 tarihinde iptal etmişti. AYM’nin bu iptal kararlarının temel gerekçesi, devlet kurumlarında türbanın kullanımının Anayasa’nın “laiklik”, “eşitlik”, “hukuk devleti”, “ulusal birlik” ve “demokratiklik” ilkeleriyle bağdaşmamasıydı.

Türban sorunu bir ara hız kesmiş, ancak 1990 sonlarında laiklik karşıtı olaylar hızlanmaya başlandığında YÖK Başkanı Gürüz de, Doğramacı gibi, öğretim elemanlarının türban konusunu izlemelerini, uyarıları dinlemeyen öğrencilerin disipline verilmesini istemişti. Öğretim elemanlarının bir bölümü, YÖK’ün isteğini yerine getirmeye çalışırken, türbanın laiklikle ve bilimsellikle bağdaşmadığını düşünen bir bölüm öğretim elemanı da, türban konusunu izlemenin okul yönetimlerinin görevi olduğunu savunmuştu.

Türban yasağı üzerine açılan bir dava üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de, 29 Haziran 2004 tarihinde, Türkiye’de üniversiteye türbanlı girişin yasaklanmasının hukuka uygun olduğuna karar vermişti. Danıştay da, türbana serbestlik getiren yönetmelik değişikliklerini iptal etmişti. Hatta Danıştay’ın türban yasağıyla ilgili bir kararı üzerine Başbakan Erdoğan, “Bu konuda siz değil, ulema karar verir” demişti!

AKP’nin payandası MHP’nin desteğiyle, 11 Şubat 2008’de Anayasa'da yükseköğretimde türbanı serbest bırakacak değişiklik yapılmış, AYM, 5 Mayıs 2008 tarihli kararında, bu değişikliği de Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmişti.  Anayasa değişikliği üzerine YÖK Başkanı Y. Z. Özcan, AYM kararını beklemeden üniversitelere türbanın serbest bırakılmasını isteyen bir genelge göndermiş, Danıştay bu genelgeyi de iptal etmişti.

Kadını ikinci sınıf vatandaş görüp başı açık olan eşlerini evlendiklerinde türbana sokanlar, laiklik, bilimsellik, eşitlik ve demokratiklik gibi evrensel ve çağdaş ilkelere aldırmadıkları gibi kadının özgürleşmesini de istemediklerinden türban konusunda ısrarlarını sürdürmektedirler. Son günlerde ise türban ilkokula kadar girmiştir.

Oysa Türkiye, Anayasası’na göre, insan haklarına saygılı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir. AYM ve Danıştay gibi üst yargı organlarının kararları, hem yürütmeyi bağlayıcı niteliktedir hem de içtihat oluşturmaktadır. AİHM’nin kararları ise, Türkiye dahil tüm üye ülkelerin üst yargı organlarının kararlarını bile bağlayıcı niteliktedir. Özetle Anayasa değişmedikçe, hukuksal açıdan hem türbanla ilgili yasaklar devam etmekte, hem de AYM ve Danıştay kararları ile AİHM’nin 29 Haziran 2004 kararı, türban yasağı konusunda Türkiye yargı sistemini bağlayıcı kararlar olmaktadır.

Dolayısıyla hukuken ve fiilen okullara türbanla girilmesi yasağı hâlâ geçerlidir. Bu yasak geçerli olduğu için Ege Üniversitesi, 23 Mart 2011 tarihinde türban yasağıyla ilgili bir yazıyı fakültelere gönderip duvarlara asabilmiştir. Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü de, Mayıs 2012’de, üniversite dışından kişilerce yönlendirilen bir “türban yasağını delme” girişimi üzerine türbanlı öğrencileri mevcut kural konusunda uyarmış, uyarısını tutanağa bağlamış ve üniversite yönetimine iletmiştir.

Bir öğrenci bu konuda şikayette bulununca, kumpası andıran bir süreç başlamıştır. Önce rektörlük, 23 Mart 2011 tarihli yazılarını yok saymıştır! Sonra AKP’lileşen YÖK ve türban karşıtı kararları olduğu halde AKP’leşen Danıştay’ın da izin vermesi üzerine hukuksal temeli olmayan bir yargı süreci başlamıştır. Sonunda da, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi, mesnetsiz suçlamalara dayanan bu davayı reddedeceğine, bir üyesinin Danıştay’ın, AYM’nin ve AİHM’nin konuyla ilgili kararlarının yürürlükte olduğunu ve üniversitenin 23 Mart 2011 tarihli yazısının bulunduğunu belirtmesine karşın, bir hukuk cinayeti işleyerek profesöre 2 yılı aşan hapis cezası vermiştir! Yargıtay 4. Ceza Dairesi de, bu hukuksuzluğa katılıp mahkemenin kararını onaylamıştır!

Hukuk dışı olduğu kadar adil de olmayan bu karar, hukukun değil ulemanın verebileceği, laiklik ve bilimselliğe kin duyanların intikamına yönelik bir karar olmuştur.  

Oysa toplumsal barış ve güvenli bir yaşam için, yargının, kumpas niteliğinde ve hukuksal temeli olmayan Pekünlü davası ile benzeri davarı yeniden açıp hem adalete hem de hukuka sahip çıkması gerekiyor.

[email protected]