Yabancılaşmanın bir sonucu: IŞİD’leşme

Yabancılaşma sınır tanımıyor. AKP iktidarında, cumhuriyet savcılarından yargıya, eğitim bakanlığından üniversiteye ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan güvenlik güçlerine kadar Cumhuriyeti kollayıp savunması gereken tüm kurumların temel işlevlerine yabancılaştıkları görülüyor. Bu kurumların kendi işlevlerine yabancılaşması, bireylerin laiklik, bilimsellik, eşitlik ve insan hakları gibi değerlere yabancılaşmasını kolaylaştırdığı gibi, onların toplumu yabancılaştırmasını da kolaylaştırıyor, bu yöndeki çabaların artmasına da yol açıyor.

Bu nedenle her geçen gün, kendisine, toplumuna ve insanlığa yabancılaşmış kişiler çoğaldığı gibi,  bunların toplumu yabancılaştırmaya yönelik söylem ve eylemlerinin çoğaldığı da görülüyor.

Bir söyleşi için 22 Şubat’ta gittiğim Gaziantep’te bir kadın öğretmen, kendi ilkokulundaki kimi kadın öğretmenlerin kızları türbana zorladıklarını, evlerinden başı açık gelen ilkokul öğrencilerinin okula girerken türbana kapandıklarından yakınmıştı. Bu durum öğrencinin özgürleşmesine yardımcı olmakla görevli olan kimi öğretmenlerin, mesleğine yabancılaştığını ve şimdi de küçücük kızları, günahla korkutarak ve gelişimlerini belirli bir anlayış doğrultusunda sınırlayarak onları kendi yeteneklerine yabancılaştırmaya soyundukları anlamına geliyor. 

Laik ve bilimsel eğitimi savunan sivil toplum kuruluşlarına göz açtırmayan bakanlık, geçen Eylül, öğretmenlerin, ders kitabı dışında öğrencilere kitap önermelerini yasaklamıştı.  Öğretmenlere bu yasağı getiren bakanlık, aynı anda TÜRGEV ile internet sitelerinde, “İmam Hatip Camiası, bir mektep mensubiyeti ya da bir diploma değildir. Bir Zihniyettir, Bir Misyondur” diyen ENSAR vakfına, imam hatiplerde kitap dağıtma ve etkinlik yapma yetkisi vermişti. Son günlerde de, bir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, internet sitelerinde amaçlarının Milli Görüşçü öğrenci yetiştirmek ve cihatçı fikirleri yaymak olarak açıklayan Şuurlu Öğretmenler Derneği’ne tüm ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullarda etkinlik yapma izni veriyor. Bu durum, cihatçı fikirleri savunarak, çağa, barışa ve insanlığa yabancılaştığı anlaşılan Şuurlu Öğretmenlerin, şimdi de, hem de bakanlıkla işbirliği içinde, öğrencileri yabancılaştırmaya soyundukları anlamına geliyor.   

Antalya’da bir lisesinin müdür yardımcısı, hem de bir kadın,  okulda erkek öğrencilerden bir taciz timi kuracağını ve bu timin etek giyen kızları önce uyaracağını sonra etek giymeye devam ederlerse taciz edeceğini açıklıyor. Kendine yabancılaşan bu öğretmen, açıkça öğrencilerin de yabancılaşmasını istiyor.

Tokat’ta bir ortaokulun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmeni, hem de bir kadın, kız öğrencilere, “Zaten başınızı örtmüyorsunuz, size tecavüz de mubah, kötülük de mubah” ve Özgecan Aslan için kentte düzenlenen eyleme katılan öğrencilere de, “Siz koşarak eyleme gittiniz. O toprağın altında, Fatiha okudunuz mu? Siz de Özgecan gibi olursunuz” diyor. Bu söylemler, kendisine yabancılaşmış öğretmenin, öğrencilerinin de yabancılaşması için çaba harcadığını gösteriyor.

Bir başka söyleşi için 28 Şubat’ta gittiğim İskenderun’da ise, bir kadın öğretmen ilkokul öğrencilerinin kendisine, “Hocam, biliyorsun kadınların başlarının açık olması günah, siz ne zaman kapanacaksınız?” dediklerinden dert yanmıştı. Çocukların aile içinde öğrendiklerini değil de okullarda öğrendiklerini çevrelerine yansıtmaya çalıştıkları biliniyor. Öğrencilerin bu davranışı okulda edindikleri anlaşılıyor.  

İstanbul’un bir ilçesinde milli eğitim müdürlüğü ile AKP’li belediye ortaklığı ile gerçekleştirilen “Bir Kitap Bir Dünya” projesi kapsamında, ilkokul 4’üncü sınıf öğrencilerine “Çiçek Bahçesi” adlı bir kitap dağıtılıyor. Darbe yapmak isteyen hayvanların anlatıldığı bu kitapta, çalışan kadınların “Dişi hayvan” olarak tanımlandığı ve “Dişi hayvanlara özgürlük verdiğimizde, kendilerini erkeklerle bir tutacaklar. Çalışmaya başladıklarında, ailelerine ayıracak vakit bulamayacaklar” dendiği söyleniyor.

Laiklik, bilimsellik ve insan hakları gibi değerler yanında mesleğine de yabancılaşan öğretmenler nedeniyle artık öğrencilerin de devreye sokulmaya çalışıldığı görülüyor. Bu tür söylem ve etkinliklerle, bu öğrenciler ilköğretimi bitirince ya da lise sonrasında ne yapacaklar?

Laiklik, bilimsellik ve toplumsal barış elimizin altından kayarken, Cumhuriyetin kurucu partisi olmakla övünen partinin de kendine yabancılaştığı görülüyor. Bu parti, toplumun din toplumuna dönüştürülmesini engelleme yönünde pek bir şey yapmazken,  dolardaki artışın yoksul ve dar gelirli milyonlara getirdiği ek yükün değil de, (varlıklı oldukları için) hacca gidebileceklere getirdiği ek yükün devlet tarafından karşılanması için kanun teklifi veriyor! 

Bu söylem ve tutumlarla, gençlerimizin IŞİD’leşmesini önlemek mümkün olur mu?

[email protected]