Üniversitenin geleceği (I)

Rıfat Okçabol'un “Üniversitlerin geleceği (I)” başlıklı yazısı 05 Şubat 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

YÖK ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası 30 yıldır her fırsatta eleştirilmektedir. Bir bakıma bu eleştiriler, nelerin olmamasını ve nasıl olmasını da açıklamaktadır. Örneğin, rektör adayı belirleme seçimlerinde ilk sırada oy almayanların rektör olarak atanmaması eleştirilirken, demokratik kurallar işlesin, akademisyenlerin iradelerine saygı duyulsun denmektedir. Yine de, eleştiriyle sınırlı kalmayıp zaman zaman neyin nasıl olmasıyla ilişkili olarak da bir şeyler söylenmesi beklenmektedir. Bu nedenle bir iki yazı, yasanın nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerle ilişkili olacaktır.

YÖK’ün çalışmalarına ve hazırlanan yükseköğretim yasa taslaklarına bakınca, oyalandığımızı söylemek de mümkündür, yasal değişikliğin her an olabileceğini de.

YÖK’ün çalışmalarına, genel yaklaşımına, taslakların gerekçesine ve içeriğine bakıldığında, “balık baştan kokar” misali, taslaklardan kötü kokular geliyor. Bir koku, yasa değişikliğinin, günümüzde emperyalist bir ülke olmaya soyunmak anlamına gelen, bölgesel ve küresel güç olma hedefinden kaynaklanıyor. Bölgesel güç olma hedefi ile bölgenin en gelişmiş, çağdaş, emeğe ve insan hakların vb saygılı ülke olma hedefi herhalde aynı şey değildir. İkinci koku, getirilmek istenen dönüşümlerin parasalcı küresel sömürgenlerin tüm dünyaya dayattıkları piyasacı ve gerici nitelikte olmasından ve hükümetle YÖK’ün peşine takıldığı Bologna Süreci’nden çıkıyor. Parasalcı sömürgenlerin peşine takılmak da akıl alacak iş değildir. Avrupa ekonomisini dünyanın en güçlü ekonomisi haline getirmek ve sermayenin istediği elemanları yetiştirmek için Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratma amacında olan Bologna Sürecinin peşine takılmak da. Üçüncü koku, yükseköğretimin yeniden yapılandırılması sürecinde, bağımsızlıktan yana, aydınlanmacı, laik, parasız ve kamusal eğitimi savunanların görüşlerinin yadsınmasından geliyor.

Bu kokular, 30 yıldır eleştirilen YÖK’ü bile aratacak Tü-YÖK (Türkiye Yükseköğretim Kurulu) gelmesini de, üniversitelerin piyasalaşmasını da, gericileşmesini de kolaylaştırıyor.

Oysa yasal değişikliğe gidilirken, başlangıç noktasının, akıl, bilim, aydınlanma, eşitlik, hak, insanlık, toplumsallık ve evrensellik gibi değerler olması gerekir. Düşünülecek yasa değişikliği, bireye, topluma, insanlığa ve doğaya duyarlı ve yararlı bir üniversite yaratma amacında olmalıdır. Yasa değişikliğin, üniversite anlayışına uygun, dünya ve Türkiye koşullarını göz ardı etmeyen, 2547 sayılı yasayla YÖK’ün 30 yılda yarattığı tahribatı giderecek ve gelecekte ortaya çıkabilecek olumsuzlukları önceden belirleyip engellemeye çalışabilecek nitelikte olmalıdır.

Bu bağlamda yeni yasadan beklenen, parasalcı-sömürgenlerin peşinden gitmek değil, küresel sömürünün birey, toplum ve doğa üzerindeki tahribatını ortaya koyup bireyi, toplumu ve doğayı koruyucu ve geliştirici çalışmalar yapacak üniversite oluşturmaktır. Üniversitenin, toplumun aklı, vicdanı ve umudu olduğu kadar aydınlanmanın, bilimselliğin, toplumsallığın ve evrenselliğin merkezi ve de laik, parasız ve kamusal bir kurum olmasıdır. Akademisyenin bilimsel özgürlüğe ve üniversitenin de kurumsal özerkliğe sahip olmasıdır.

Bu üniversitede akademisyen, akademik ve toplumsal ahlak (etik) sınırları içinde kalarak, istediği konuyu araştırmada, düşüncelerini dile getirmede, araştırma bulgularını açıklamada ve bir konuyu bildiği gibi öğretmede özgür olacaktır. Üniversitenin kurumsal özerkliği, yönetsel ve mali özerkliği içerecektir. Yönetsel özerklik, dış müdahale olamadan üniversitenin kendi yönetimini kendisinin sağlaması, akademisyenlerin alınması ve yükseltilmesi ile öğrenci alma ve mezun etme ölçütlerini olabildiğince kendisinin belirlemesi anlamına gelecektir. Üniversitenin iç denetimi öncelikle, üniversite bileşenlerinin uygun bir şekilde temsil edilecekleri akademik ve yönetsel kurullar aracığıyla olacaktır. Kurulların çalışmasında ve kararların alınmasında açıklık ve katılımcı süreçler öne çıkarılacak, üniversiteyi üniversite yapan değerler belirleyici olacaktır. Mali özerklik, genel bütçeden aktarılacak üniversite bütçesinin, üniversite tarafından özgürce kullanılması anlamına gelecektir.