Üniversitelerin sessizliğinin bir nedeni YÖK!

Zaman zaman “Üniversiteler neden sessiz?” diye soruluyor. Tabii bu soru, ülkede haksızlık, hukuksuzluk, eşitsizlik, talan, yolsuzluk, despotluk vb artıkça daha da sık soruluyor. Ülkede ormanlar, HES’ler, ören yerleri, SİT alanları gibi ülke kaynakları yok edildikçe, hele devlet eliyle ya da devletin göz yumması nedeniyle insanlar mağdur edilip öldürüldükçe ve Cumhuriyet rejiminin temelleriyle oynandıkça bu soru daha da önem kazanıyor.

Yalnız haksızlık etmeyelim! Arada bir üniversitelerden ses çıkmıyor da değil. İktidar için kritik zamanlarda, YÖK’ün işaretiyle üniversitelerden ses çıkıyor! Üniversite senatoları, hükümetin Suriye politikalarına destek veriyor! Rektörler, ODTÜ’de, Gezi eylemlerinde vb eylemlerde terör yaratanlardan yana tavır takınıyorlar 30 Mart öncesinde de, AKP politikası yaparcasına bildiri yayımlıyorlar! Bu tür sesler, insandan, emekten, eşitlikten, doğadan ve toplumdan yana olmadığı için, “Keşke ses çıkarmamış olsalar” dedirtiyor, üniversiteye yakışır ses beklentisini pekiştiriyor.

Bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor: Aslında anlamlı ses veren örneğin Üniversite Konseyleri Derneği, öğretim üyeleri dernekleri, asistan dernekleri var tabii. Bireysel olarak yazılarıyla ses vermeye çalışan öğretim elemanları da var. Ses getiren üniversite öğrenci kuruluşlarını da unutmamak gerekiyor.

Üniversitelerden beklenen ses daha çok bilim alanlarından gelecek ses oluyor. Örneğin hukuk ayaklar altında sürünüyor, keyfi yasalar çıkarılıyor, laik, demokratik sosyal hukuk devletinin temelleriyle oynanıyor hukuk fakültelerinden ses çıkmıyor. Eğitimde bilimsellik, çağdaşlık, eşitlik, laiklik elden gidiyor, eğitim fakülteleri üç maymunları oynuyor. Sağlık, parası olanın alabileceği bir hizmet dönüşüyor tıp fakülteleri görmezden geliyor. Maden arama izinleriyle, 2B, İstanbul’a 3. köprü ve 3. havaalanı uygulamalarıyla ormanlar talan ediliyor orman fakülteleri aldırmıyor. Tarımda GDO’lu gıdalarla dışa bağımlılığımız artıyor ilgili fakülteler umursamıyor. Başkanlık sistemi ve dar bölge sistemi gibi anayasal sistemi kökünden değiştirecek tartışmalar gündeme geliyor siyasal bilgiler fakülteleri olan biteni seyrediyor. Yükseköğretim disiplin yönetmeliği düşünen, ilgilenen, eleştiren ve hak arayan öğrenciye göz açtırmayacak maddeler getiriyor hak arayan öğrenciler akıl almaz suçlamalarla yargılanıp tutuklanıyor üniversitelerden ses çıkmıyor.

Oysa toplum, tam da bu ve benzeri konularda, üniversitenin toplumu aydınlatmasını bekliyor.

Ancak YÖK tarihine bakıldığında toplumun üniversitenin sesini duyması için daha çook bekleyeceği görülüyor. Çünkü üniversitelerin sessiz kalmalar birkaç nedenden kaynaklanıyor.

İlk ve temel neden tabii ki 12 Eylül darbesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, YÖK’e yüklenen, piyasacı, gerici ve baskıcı işlev, sömürücü ve piyasacı küresel söylemle, misyon. YÖK başkanları da, genelde “Bekçi Murteza” gibi kraldan fazla kralcı davrandıklarından, YÖK ve üniversiteler toplum adına değil de hükümet adına ses çıkarıyor. İ. Doğramacı’nın YÖK başkanlığında da böyleydi, M. Sağlam ve K. Gürüz zamanında da böyleydi AKP’nin YÖK başkanları Y. Z.Özcan ve G. Çetinsaya zamanında da. AKP’nin Doğramacı’ya TBMM ödülü vermesi de, M. Sağlam’ı milletvekili yapması da, Özcan’ı hem Varşova büyükelçisi hem de TÜBA üyesi yapması da, piyasacı ve gerici işlevlerini tam yapmalarından. Çetinsaya da, paralelden sıyırırsa, ödülünü alacak.

YÖK, dekanları atıyor, rektör olacakları belirliyor, üniversiteleri istediği gibi denetim altında tutup yönetiyor gerektiğinde kadro açmayarak, üniversitenin isteklerini göz ardı ederek üniversiteleri hizada tutmayı sürdürüyor. YÖK, yasa gereği, kuvvetler ayrımı olmayan bir kuruluş gibi: Yönetmelik çıkarıyor, denetliyor ve ceza veriyor! Oldum olası piyasa karşıtlarına göz açtırmıyor gericilik konusunda devrana göre 28 Şubat sonrası ise laiklik karşıtlarını, AKP döneminde de gerici karşıtlarını cezalandırıyor.

Üniversiteden ses çıkmasının bir yolu, YÖK’ün kaldırılmasından ya da işlev değiştirmesinden geçiyor.