Uluslararası Yükseköğretim Kongresi III

Bu kongrede bildiri sunanların bir bölümü YÖK’ün beklentileri doğrultusunda konuşma yapmak üzere çağrılmış olsa da, bir yabancı konuşmacının, New Delhi’den gelen Hintli Jandhyala B G Tilak’ın yanlışlıkla davet edildiği sanılıyor. Çünkü Tilak’ın “Yükseköğretimin Finansı” adlı bildirisi, okuyabildiğim bildiriler içinde en anlamlı bildirilerden biri. Tilak, 60’a yakın kaynağa dayalı bir alan-yazın incelemesine dayanarak kamusal üniversite ile üniversitenin neo-liberal finansmanı konularını enine boyun irdeliyor üniversitelerin kamusal olmasını gerektiren ekonomik, sosyal, siyasal ve tarihsel nedenlerinden söz ediyor ve üniversitenin paralı olmasının tehlikelerine değinen bir konuşma yapıyor.

Yükseköğretimin kamusal olması için, Tilak, alan-yazına dayanarak şu gerekçeleri sıralıyor: 1) Eğitim kamusal ve yükseköğretim de en azından yarı kamusal bir alandır. 2) Eğitimin toplumsal getirisi vardır. 3) Kamusal üniversite fırsat eşitliğini sağlar (özellikle Pazar ekonomisinin varlığı ve bu düzende belirsiz bir gelecek için borçlanmanın/kredi almanın güçlüğü, kamusal destek için yeterli bir gerekçedir). 4) Kamusal eğitimin demokratik hakların korunması, rekabet yerine işbirliğinin öne çıkarılması ve ulusal değerlerin korunması gibi daha pek çok yararları vardır.

Tilak’a göre, kayıt ücretlerini artırma, öğrenciyi borçlandırma, özel kaynakların artması ve üniversitelerin özelleştirilmesi yöntemleri, neo-liberal finans kaynaklarını oluşturuyor. Neo-liberaller, üniversitelerin performansa dayalı olarak finanse edilmesini, üniversite-sanayi işbirliğini, özel üniversitelerin kurulup kamusal üniversitelerin yerini almasını da savunuyorlar. Bu düşüncelerinin, etkinliği, eşitliği ve yararcılığı (pragmatikliği) sağlayacağını öne sürüyorlar! Bunun nedenini de, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülke hükümetlerinin kaynak bulmada (yazarın notu: sanki kaynak bulup kullanma hükümetlerin siyasal tercihleri değilmiş gibi) zorlanmalarına bağlıyorlar!

Kimi neo-liberaller de, kamusal eğitimin eşitliği ve demokratikliği desteklemediğini söyleyebiliyorlar! Oysa yapılan araştırmalar, yükseköğretimin gelişmeyi sağladığını dar gelirlilerin paralı ve/ya da masrafı çok olan üniversitelere rağbet etmediğini gösteriyor. Bu arada yükseköğretimde öğrenciye kredi verilmesi uygulaması yavaş yavaş yaygınlaşırken, bu kredilerden daha çok toplumun üst tabakasının yararlandığı, pek çok ülkenin ve de özellikle yoksulların psikolojik olarak kredi olayına sıcak bakmadığı, kredili sistemin aşırı kişisel harcamalara yol açtığı ve geri ödemelerin yeterli olmadığı da görülüyor!

Tilak, hükümetlerin üniversiteleri kendi kaynağını bulma konusunda sıkıştırmasıyla, üniversitelerin hizmetlerini ve üretimlerini satarak, danışmanlık yaparak, mezunlarından bağışlar toplayarak ve işletmeler adına araştırma yaparak kaynak üretme yoluna gittiklerini belirtiyor. Ancak, işletmeler için araştırma yapılmasının, bilimsel araştırmaların önemini yitirme, ticari değeri olan araştırmaları öne çıkarma ve üniversitenin “üniversiterliğini” yok etme tehlikesi bulunuyor.

Tilak, son yıllarda ortaya çıkan özel üniversitelerin felsefi ilkelere değil de, “kâr etmeye” odaklandığını, yükseköğretime ulaşmada eşitsizlik yaratıp topluma ve üniversitenin doğasına zarar verdiğini, özel üniversiteleri olan ekonomilerin siyasal, eğitsel, toplumsal ve ekonomik olarak da gelişmediklerini vurguluyor. Küreselleşme rüzgarında ve de uluslararasılaşma adına pek çok üniversitenin, hatta Oxford ve Cambridge gibi bazı tanınmış üniversitelerin bile, yabancı öğrenci çekmek için akıl almaz yollara başvurduğunu belirtiyor. Pek çok ülkenin, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde ve GATS yöntemlerinden yararlanarak gelişmekte olan ülke öğrencilerine ucuz üniversite derecesi sattıklarına da değinip ulusal ve uluslararası üniversitelerin birer ticarethaneye dönüştüğünü açıklıyor.

Vakıf rektörleri bildirileriyle görevlerinin bedelini öderken Tilak, bilim insanının onurunu koruyor.

YÖK ve YÖK’çüler, vakıf üniversitesi rektörleri ve liberaller, parasalcı küreselleşmeciler, Tilak’ın bildirisinde özetlediği durumları biliyorlar bilmesine de, nedense parasalcılıkları ağır basıyor. 2547 sayılı yükseköğretim yasasında, üniversiteleri mütevelli heyetlerine teslim edip paralayacak ve İslamileştirecek değişiklikleri yapacak 600 küsur sayılı bir KHK çıkarılması an meselesi oluyor.

Türkiye Değerler Araştırması’yla bir kez daha ortaya çıkan değerleriyle bizim toplum muhafazakarlaşırken her şeyi tevekkülle karşılıyor.

Parasalcı ve dinci dönüşümlere karşı durma işi, her zaman olduğu gibi, bir avuç da olsa, duyarlı insanların başına kalıyor.

[email protected]