Uluslararası kongreler!

Eğitim bilimleri alanında Türkiye’de yapılan ulusal ve uluslararası sempozyum/kongre sayısının hızla çoğaldığı ve kongre turizm adıyla yeni bir kazanç kapısının açıldığı görülmektedir.  Örneğin geçen ay, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinde, 18-20 Nisan 2019 tarihlerinde ‘asoscongress: 6. Uluslararası Eğitim Bilimleri Sempozyumu’ ile 20-22 Nisan tarihlerinde ‘ULEAD 2019 Annual 10. Uluslararası Eğitimde Araştırmalar Kongresi’ ve Alanya’da bir otelde 17-21 Nisan günlerinde de, ‘5. INES Uluslararası, Akademik Araştırma Kongresi’ gerçekleştirilmiştir.

ULEAD kongresini yarım gün, bildiriyle katıldığım asos toplantısını da iki gün izleme şansı edindim. Bu 2,5 günlük gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Asos toplantısını Fırat Üniversitesi, asos yayınları, Turizm ve Kültür Bakanlığı, Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajans Başkanlığı ve Pegem-akedemi gibi 20 kuruluş desteklemiştir.

Son yıllarda eğitim bilimleri adını taşıyan konferanslarda, yeni bir adet ortaya çıkmıştır: Dini konularda da bildiri kabul edilmektedir. ASOS’ta da aynı şey olmuştur. Asosta örneğin İbn Teymiyye’ye göre İmam Eşari, cihat kavramı örneğinde Kuran ayetlerinin araçsallaştırılması gibi bildiriler sunulmuştur. Görüldüğü gibi bu konular eğitim bilimleriyle ilişkili konular değildir. Kişiyi, dindar/dinsiz yapmak; namazı sevdirmek ya da namazdan uzak tutmak gibi dini konular, eğitim bilimlerinin ilgi alanı içinde değildir. Okullarda zorunlu olarak okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersi, içeriği itibariyle bilimsel olmayan bir inanç konusudur ve bu dersin öğretmeni ilahiyat fakültelerinde yetiştirilmektedir. Okullarda okutulan dini olmayan dersler, genellikle tartışılabilen, eleştirilebilen, araştırılabilen, değişebilen ve de denenebilen bilimsel derslerdir. O dersler ve o derslerin öğretimi bilimin konusudur. Ancak DKAB dersi, tartışılamayan, eleştirilemeyen, araştırılamayan, değişmeyen ve denenemeyen ders niteliğindedir. Ayrıca DKAB konusu yalnız Sünni-Hanefi olanlara yönelik bir konu olmasına karşın eğitim bilimlerinin ilgili olduğu konular, inancı ne olursa olsun herkesi ilgilendiren konulardır. Bu nedenle bilimsel olmayan bir alana eğitim bilimleri sempozyumlarında/ kongrelerinde yer verilmesi, o konuya bilimsellik kisvesi kazandırma çabasından başka bir şey değildir.

ASOS eğitim bilimleriyle ilişkili olsa da, çağrılı anahtar konuşmacının eğitim bilimleri alanından çağrılmaması da dikkat çekmiştir. Oysa eğitim bilimleri alanında şu anda aktif görevde olan 286 profesör vardır. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü olan bu çağrılı konuşmacı, üstelik eğitim bilimlerine en uzak olan bir sosyal bilim alanından seçilmiştir. Bu rektör,  stratejik yönetim uzmanı olan, TBMM Genel Sekreterliği, Özelleştirme İdaresi, RTÜK ve Sayıştay gibi kamu kurumlarıyla özel sektör işletmelerinin ve sivil toplum kuruluşlarının stratejik plan geliştirmelerine danışmanlık yapan bir akademisyendir.

Bu rektör, konuşması sırasında eğitim bilimlerinden hiç söz etmemiş, sosyal bilimlerin genel durumu hakkında konuşmuştur. Bu alandaki bilgi üretiminin yüzde 85’inin ABD’de, yüzde 10’unun AB ülkelerinde ve geri kalanının da diğer ülkelerde üretildiğine değinmiştir. Bu durumda Avro-Amerikan kültürü içinde gelişen sosyal bilimlerin, diğer ülkeler için kültürden ve bağlamdan bağımsız olduğunu, oysa kültürün önemli olup bağlamsal çalışmaların yapılmasını önermiştir. Rektörün konuşmasında, “Avro-Amerika evrensel bağlamı ifade ediyor” demesi kastettiği yerel bağlamın dini bağlam olabileceği düşüncesini akla getirmiştir.

Bu rektör, “Bilgili insan yanlışlıklara sessiz kalmayacak insandır” deyip sosyal bilimlerdeki Batı hegemonyası karşısında, Amerikalı akademisyenleri sessiz kalmakla eleştirmiştir. Oysa eleştirmesi gereken Amerikalı akademisyenler değil Türkiyeli akademisyenlerdir. Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla küresel sömürgenlere teslim olmuş, onların istediklerini yerine getirmeye başlamıştır. Örneğin KİT’lerin çoğunu özelleştirmiştir. 1980’den bu yana toplum, bağımsız olma değerini yitirirken paraya önem veren tüketim toplumuna dönüşmüştür.  İktidarlar, ABD’nin sömürüsünü sürdürme kolaylığı için önerdiği dindarlaşmayı bile isteye gönülden kabullenmişlerdir. 1990’ların sonlarında akademik yükselmeler için, ABD-AB kaynaklı dergilerde makale yayımlanması koşulu getirilmiştir. AKP Lideri, ABD’nin Ortadoğu Projesi Eş Başkanıdır. AKP iktidarında, AB’yi dünyanın ekonomik gücü yapma amacındaki Bologna Sürecine balıklama girilmiş, yükseköğretimde bu sürecin beklentilerine uygun değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Üniversiteler açık ve net bir şekilde bilimsel niteliklerinden uzaklaşıp siyasal güce bağımlı hale getirilirken, yanlışlıklara sessiz kalmayanların cezalandırılmasına başlanmıştır. Bu koşullar altında,  rektörün Türkiye’ye yönelik bir eleştiri yapmayıp ABD’li akademisyenleri eleştirmesini anlamak mümkün değildir. Rektörün konuşmasının sonuna doğru, “Kar amacı olmayan sosyal bilimler araştırmalarının hiçbir yararı yok” demesi ise konuşmanın tuzu biberi olmuştur.  

Konuşmacının yukarıdaki bu son cümlesi, bir bakıma, son yıllarda pıtrak gibi çoğalan ulusal/uluslararası toplantıların niteliğini de ortaya koymaktadır. Örneğin asos program kitapçığının arka sayfasında bir yayınevinin reklamı vardır. Bu sayfada, “Akademik çalışmalarınızı uluslararası bir yayınevinde kitaplaştırmaya var mısınız? Yapmanız gereken tek şey, çalışmanızı bizimle paylaşmanız. … Yayınevimizden çıkacak kitabınız ile doçentliğe bir adım daha yaklaşacaksınız” denmektedir. Bu sayfada çalışmanın niteliğine bakılacağına dair tek bir ifade yoktur.

Asosta Türkler ve Arap ülkelerinden gelenler için nedense ayrı ayrı program kitapçığı dağıtılmıştır. Bu uluslararası sempozyumda, Türkler kendi aralarında ve Araplar da kendi aralarında konuşmuşladır. Aynı saat diliminde 4-5 oturum olması, sunulan bildirilerin bir bölümünün yetersiz olması, çok yazarlı bildirilerin sayısı, tez çalışmalarının danışmanla ortak yazar olarak sunulması, uluslararası niteliği lafta kalan sempozyumun niteliğini düşürmüştür. Buna karşın katılımcılar “Uluslararası konferansa” katılmış olmalarının ve konferansı düzenleyenler de katılım ücreti almanın avantajına sahip olmuşlardır. Bırakın Türkiyeli konuşmacılarla yabancıların (Arapların) birbirlerini dinlemelerini, oturumların yapıldığı salonlara 150-200 metre uzakta olan üniversitenin eğitim fakültesi mensupları bildiri sunumlarını dinlemeye bile gelmemiştir. Oturumlarda, genelde bildiri sunanalar, birbirlerini dinlemiştir. 

Bu arada, aynı üniversitede 20 Nisan günü başlayan ve alt başlığı ‘Eğitimin Geleceği için Farkındalığı Yolu’ olan konferans, Uluslararası Eğitim Araştırmacıları Derneği (ULEAD),  Onsekiz Mart Çanakkale Üniversitesi ve bu üniversitenin işbirliği içinde eğitim fakültesinin ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu konferansın onur kurulunda, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Safran, Alaaddin ve Onsekiz Mart üniversitesi rektörleri, Eğitim Fakültesi Dekanları Konseyi Başkanı, Polonya Eğitsel Araştırmalar Başkanı ile bir ticari kuruluş olan Eğitim Fakülteleri Eğitim Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (EFDAD) Başkanı vardır.

Bu konferansa çağrılı olarak gelenlere birer plaket verilmiştir. Üniversite rektörü açılışa gelemeyince, onun vermesi gereken plaketi, rektörün akademisyen olmayan eşi vermiştir. Bu olay eşe yapılan bir jest niteliğinde olsa da, kurumsal kimlikle pek bağdaşmayan bir durumdur. Çünkü rektör, üniversitenin tüzel kişiliğini temsil eden kişidir ve onun olmadığı durumda, üniversitenin tüzel kişiliğini temsil edecek kişi ya rektör yardımcısıdır ya da rektörün görevlendireceği bir akademisyendir.

Çağrılı Türk konuşmacılardan biri, EFDAD Başkanıdır ve bu kişinin daha önceki konferanslarda da çağrılı konuşmacı olduğu anlaşılmaktadır. Akademisyenlerin, fakültelerinde öz değerlendirmeyle yapacakları işi, adayların öğretmenlik becerisini, sevgisini ve sorumluluğunu değerlendirmeyen akreditasyon şirketlerine paralar ödeyerek yaptırmalarını anlamak mümkün değildir.  

Bu konferansın ilk günü öğle yemeğine gitmek için üniversitenin otobüsüne binen konuşmacı olan bir Türk akademisyen, otobüsün yalnız yabancıları özel bir yere öğlen yemeğine götüreceği gerekçesiyle, otobüsten indirilmiştir.

AKP Lideri tüm devlet üniversitesi rektörlerini atamakta, bu liderin neredeyse tek başına belirlediği YÖK de tüm dekanları atamaktadır. Bu durum yetmezmiş gibi, siyasal kurumların bu konferanslarla var olan ilişkisi, konferansların akademik özgürlüğüne gölge düşüren bir durum olmuştur. ULEAD’in açılış konuşmalarında birinde, konferansın “Eğitimde 2023 Vizyonu” doğrultusunda olacağının vurgulanması, konferanslardaki iktidar-üniversite ilişkisinin doğal sonucu olsa da, akademik açıdan kabul edilebilir bir durum değildir.

ULEAD’in bir olumlu yanı, ev sahibi eğitim fakültesi dekanının, bu tür konferanslara katılmada dikkatli olacağız açıklamasıdır. Bu bağlamda, üniversitelerin de düzenleyecekleri ulusal/ uluslararası konferanslarda daha dikkatli olmaları ve özellikle akademik özgürlüklerine gölge düşürecek girişimlerden kaçınmaları gerekmektedir.   

[email protected]