TÜSİAD ve Yükseköğretim RIFAT OKÇABOL

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) küreselleşmeyle birlikte eğitimle daha çok ilgilendiği görülüyor. TÜSİAD, 1970'li yılların başlarında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı görevlerinde bulunan Zekâi Baloğlu'na, 1990 yılında "Türkiye'de Eğitim" raporunu yazdırıyor. Bu raporda, ilk ve ortaöğretimle ilgili değerli ve gerçekçi çözümlemeler yapılsa da, "... sadece kamu finansmanına dayalı merkeziyetçi kaynak tahsis modeli yerine, kamu+özel finansmana dayalı adem-i merkeziyetçi finansman modeli uygulanmalı ... eğitim kurumlarının kaynak arama ve kullanma yetkileri genişletilmelidir" gibi önerilere yer veriliyor.

TÜSİAD, 1994 yılında da K. Gürüz, E. Şuhubi, C. Şengör, K. Türker ile E. Yurtsever'den oluşan akademisyenlere, "Türkiye'de ve Dünyada Yükseköğretim, Bilim ve Teknoloji" adlı raporu yazdırıyor. Bu rapor, "Sonuç olarak, parmak hesabına dayalı, yöneticilere hiç inisiyatif ve daha bilgili olanlara ayrıcalık tanımayan, popülist anlamda 'demokratik' bir anlayış yükseköğretim sistemimizdeki karar alma mekanizmalarına hakim olmuştur" vurgusuyla 1994 öncesinin üniversitelerini bile fazla demokratik bulunduğunu gösteriyor. TÜSİAD'ın bu raporu işe yarıyor ve 1995'te K. Gürüz YÖK Başkanı oluyor, hem de bu göreve iki kez atanıyor.

1999 Kasım'ında, "Mesleki ve Teknik Eğitimin, Ortaöğretim Sistemi Bütünlüğü içinde Ağırlıklı Olarak Yeniden Yapılandırılması" konusunu irdelemek üzere 16. Milli Eğitim Şurası toplanıyor. TÜSİAD bu kez, Ali Şimşek'e "Türkiye'de Mesleki Teknik Eğitimin Yeniden Yapılandırılması" raporunu hazırlatıyor.

"Balık baştan kokar" sözünü anımsadığından mı nedir, TÜSİAD yükseköğretimin peşini bırakmıyor. Kamu üniversitelerinden vakıf üniversitelerine geçmiş, eski rektör ve rektör yardımcıları ile o anda rektörlük yapan bir takıma (Ü. Ergüder, S. Sevük, M. Şahin, T. Terzioğlu ile Ö. Vardar) 2003 yılında "Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması: Temel İlkeler" raporunu yazdırıyor. Bu rapor, özel statülü üniversiteler konusuna işlerlik kazandıramadığı için Gürüz'ü eleştiriyor girişimci üniversiteyi ve öğretim üyelerinin sözleşmeli olarak istihdam edilmelerini öneriyor. Tahmin edileceği gibi, yükseköğretim sorunlarıyla ilgilenen akademisyenlerin çoğu, genelde bu raporun eleştirilerine de katılmıyor, önerilerini de benimsiyor.

TÜSİAD'ın kamusal üniversiteden yana olan akademisyenleri karşısına alan bu raporla yetinmediği görülüyor. Bu kez, Avrupa Üniversiteler Birliği (AEU) Kurumsal Değerlendirme Programı'na (IEP), "Türkiye'de Yükseköğretim: Eğilimler, Sorunlar ve Fırsatlar" adlı son raporu hazırlatıp geçen günlerde kamuoyuna sunuyor. Raporun, IEP'nin 17 Türk üniversitesinde 1998- 2007 yılları arasında yürüttüğü değerlendirmelerin genel çözümlemesini yapmak üzere hazırlatıldığı anlaşılıyor. Bu rapor, pediatri, iktisat, kimya ve kütüphanecilik alanının akademisyenleri olan dört yabancı tarafından kaleme alınıyor. Raporda, yapılan çalıştay ve seminerlere katkıda bulunduğu için TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu Başkanı Nuri M. Çolakoğlu'na veri sağlama ve Türk üniversiteleriyle irtibat kurmada yardımcı olmaları nedeniyle de G. Sağlamer, Ü. Ergüder, Ö. Vardar ve E. Emel'e teşekkür ediliyor. Rapordan bu 17 üniversitenin IEP'nin değerlendirmesine gönüllü olarak katıldıkları ve bunun bedelini de kendilerinin ödediği yazılıyor. "Bu ödemelerin bütçenin hangi faslına göre yapıldığı" merak konusu oluyor.

Bu raporda, yükseköğretime ayrılan bütçenin, "Lizbon Gündemi'nce (Lizbon stratejisi) belirlenen GSYİH'nın %2'sinin yükseköğretim harcamalarına ayrılması hedefinin uzağında" olduğunun belirtilmesi ve "sistemi bir bütün olarak yeniden ele almayı gerekli" görmesi gibi yükseköğretim sistemimizle ilgili doğru saptamalar bulunuyor. Ancak raporda, "Fakültelerin göreceli özerkliği, birimler arasında etkileşime, disiplinler arası işbirliğine ve ortak projelerin yapılmasına yardımcı olmamaktadır iş güvencesi, mevcut ortamda, yenilikçi öğretim ve araştırmayı engelleyen diğer bir etmendir Güçlü akademik kendi kendine yönetişim ve rektörlerle dekanların kurum içi seçimi, çağdaş toplumlarda üniversitelerin stratejik tepki verebilirliğine engel olarak tespit edilmiştir" gibi gerçeklerle bağdaşmayan saptamalara da yer veriliyor.

Raporda, "istişare süreci ile karar verme süreci arasında bir dengenin sağlanması" ve "devlet üniversitelerindeki akademisyenlerin genel mali durumunun gözden geçirilmesi" gibi olumlu bir-iki öneri yanında genelde 2003 raporundaki önerileri pekiştirici önerilere yer veriliyor. Raporda, üniversitenin özerk olması, mali özerkliğe- üniversitenin kendi kaynaklarını üretmesine bağlanıyor. Oysa bu anlamdaki mali özerklik, üniversitenin ticarethaneye dönüşmesi anlamına geliyor.

Rapor, "üniversitelerin, kurum dışı üyelerin de yer aldığı danışma kurulları bulunmalı Rektör, rektör yardımcıları ve genel sekreterden oluşan bir 'rektörlük yönetim kurulu' kurulması yenilikçilik ve güçlü liderlik" gibi "üniversite" anlayışıyla bağdaşmayan önerilerle devam ediyor. Bunlarla yetinilmeyip sonuç kısmında, "Stratejik düşünme, kapsayıcı politikalar tasarlama ve potansiyellerini kullanmaları yönünde üniversite üyelerini motive etme konularında üniversite liderlerinin kapasitelerini geliştirmelerine olanak tanınmalıdır. Bireysel başarı güçlü bir dürtüdür ve bireysel tatmin, liderler için, üniversite üyelerinden azami derecede bağlılığın yanı sıra uzlaşmaya açık olmalarını istemeleri bakımından sağlam bir araçtır" önerisine yer veriliyor. Günümüz medyasına bakınca bu sözlerin ne kadar doğru olduğu görülüyor ve de tam da bu nedenle, bu tür anlayış ve yaklaşımların yükseköğretim sisteminden uzak durması gerekiyor.

TÜSİAD, 1990'da yayımlanan "Türkiye'de Eğitim" raporunun önsözünde, "Raporda belirtilen değerlendirmelerin TÜSİAD'ın veya üyelerinin görüşleri ile doğrudan bir ilişkisi sözkonusu değildir" derken son raporun önsözünde, "TÜSİAD, misyonu doğrultusunda ve faaliyetleri çerçevesinde, ülke gündeminde bulunan konularla ilgili görüşlerini bilimsel çalışmalarla destekleyerek kamuoyuna duyurur ve bu görüşlerden hareketle kamuoyunda tartışma platformlarının oluşmasını sağlar" diyerek rapordaki görüşleri benimsediğini gösteriyor. TÜSİAD'ın, kendi üyelerinin adları/soyadları ile açtıkları vakıf üniversiteleriyle yetinmeyip, yükseköğretim sistemimizde bu anlayışın hakim olması için çaba göstermesini anlamak kolay olmuyor.

İnsanın, "Aman, yükseköğretimi bırak, sanayi ile ilgilen yeter!" diyesi geliyor.

[email protected]