Türkiye'nin değerleri

Demokrasi kavramı başta eşitlik, hoşgörü ve siyasal kararlara katılım gibi kavramları içeriyor. Bu kavramlardan hareketle ve de geçenlerde açıklanan “Türkiye Değerler Araştırması” sonuçlarına bakarak, AKP gibi, toplum olarak da ileri demokrasiye geçtiğimiz anlaşılıyor!

Toplumun yaklaşık üçte biri, "Bazı kadınlar kocalarının dayak atmasını hak ediyor", beşte üçü, "Kadın her zaman kocasına itaat etmeli ve onun sözünden çıkmamalı" ve dörtte üçü de, “Ailenin reisi erkek olmalı” diyor! Toplumun yüzde 71’i, “Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi siyasi lider olur”, yüzde 69’u, “Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir” ve yüzde 38’i de, “Üniversite eğitimi, kız çocuktan çok erkek çocuk için önemlidir” şeklinde düşünüyor. Kadın erkek ilişkisindeki bu genel tutum, toplumdaki “eşitlik” anlayışını yansıtıyor!

Toplumumuzun yüzde 84’ü eşcinsellerle, yüzde 74’ü AİDS’lilerle, yüzde 68’i nikâhsız yaşayan çiftlerle, yüzde 64’ü Tanrıya inanmayanlarla ve yüzde 48’i de Hıristiyan olanlarla komşuluk yapmak istemiyor. Toplumun yüzde 79’u, “Tek doğru dinin kendi dinleri olduğunu” düşünüyor! Bu istek ve düşünceler de, toplumun hoşgörü düzeyine ışık tutuyor!

Toplu bir dilekçeye imza koyduğunu söyleyenler İsveç’te yüzde 82’yi ve Almanya’da yüzde 58’i bulurken bizde yüzde 10’u geçmiyor! “Kesinlikle toplu dilekçe imzalamam” diyenler AKP’li yıllarda yüzde elli artıyor! Toplumun yüzde 63’ü, “parlamento ile seçimlerle uğraşmak zorunda kalmayan güçlü bir lidere sahip olmanın” iyi olacağını düşünüyor! Bu tutumlar da, haklarımıza ve kendi irademize ne kadar sahip çıktığımızı açıklıyor!

Toplumda “eşitlik” dersen eşitlik, “hoşgörü” dersen hoşgörü, “katılım ve hak arama” dersen katılım ve hak arama, hepsi var! Bu değerlerin düzeyi, AKP’nin “ileri demokrasi” göstergesi değil ise, nedir?

Yüzde 97’sinin cehenneme inandığı, yüzde 87’sinin oruç tuttuğu, yüzde 81’inin kendini “dindar” olarak tanımladığı ve yüzde 70’inin namaz kıldığı ve yukarıda özetlenen değerlere sahip bir toplumda, yüzde 44’ünün, “Ramazanda, lokantaların iftara kadar kapalı kalması gerektiğini” ve yüzde 61’inin de, "plajda mayo giymenin günah olduğunu” düşünmesi de garip olmuyor. Bu toplumun yüzde 77’sinin, “Bilim ile din çelişirse, her zaman din doğrudur” görüşünde olması da!

Peki! Milyonlarcası işsiz ve topraksız olan, açlık ya da yoksulluk sınırında yaşayan ve çocuklarının önemli bir bölümü üniversiteye gidemeyen bir toplumda, yaşamından biraz ve çok mutlu olduğunu söyleyenlerin yüzde 77’yi bulması garip mi?

Peki! Her gün bir terör olayı, namus ve töre cinayeti, HES ya da tarihi ören yerlerinin talan edilmesi, yolsuzluk, polis dayağı ve gazı, haksız yere tutuklamalar, AKP’nin poliste, üniversitede ve yargıda kadrolaşmasıyla ilgili haberlerle çalkalanan bir toplumda, üniversiteye ve orduya duyulan güven azalırken hükümete ve polise duyulan güvenin artması garip mi?

Peki! 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle eğitim ve kültür yaşamının Türk-İslam sentezi anlayışıyla şekillendirilmesi sonucunda toplumun bu değerlere sahip olması garip mi?

Peki! AKP iktidarında imam hatip liselerine ve Kuran kurslarına gidenlerin sayılarının tavan yapması, yaz Kuran kurslarına giden çocukların iki milyona yaklaşması, okullarda evrim kuramının tu-kaka edilmesi ve cemaatleşmenin yaygınlaşması sonucunda toplumdaki muhafazakarlaşmanın artması garip mi?

AKP’nin Milli Eğitim Bakanlığı'nın, parasalcı (kapitalist) ülkelerle işbirliği içinde dini değerleri öne çıkaran “değerler eğitimi”ne ağırlık vermesi ve 18. Milli Eğitim Şurası’nda benzeri pek çok değerle ilgili önerilerin yapılması garip mi?

Peki! Kendilerini liberal sananların bu durumdan rahatsız olmaması garip mi?

Bunların hiç biri garip olmasa da, garip olan bir şeyler yok mu?

Değerler Araştırması aralıklı olarak yıllardır yapılıyor. Her araştırma, genelde bir önceki araştırmaya göre demokratik ve bilimsel anlayış açısından daha karamsar sonuçlar veriyor. Bu araştırmalarda kişilerin cinsiyetine, yaşına ve eğitim durumuna göre görüşlerde farklılık olup olmadığı basına pek yansımıyor. Yine de nüfusumuzdaki cinsiyet dağılımının yarı yarıya olmasından hareketle, kadına ikinci sınıf insan değeri verenlerin içinde önemli oranda kadınların bulunduğu anlaşılıyor. Öte yandan, toplumun öğrenim düzeyi düşünüldüğünde de, “Bilim ile din çelişirse, her zaman din doğrudur” diyenlerin bir bölümünün, lise ve üstü öğrenim düzeyine sahip olan kişiler olduğu görülüyor.

Yine de toplumda, bu sonuçlardan rahatsız olanlar yok gibi! Değerler araştırmasını yapanlar bile bu rahatsızlığı yeterince dile getirmiyor! Garip değil mi?

Bu değerlerle bu toplum nereye gider bu değerler kimlerin ekmeğine yağ sürer bu değerlere sahip bir toplumda aklın, emeğin ve kaynakların sömürülmesi nasıl engellenir, insan onuru nasıl korunur? Kimse kaygılanmıyor! Garip değil mi?

İlerici ve demokrat oldukları düşünülen muhalefetin, sendikalarla demokratik sivil toplum kuruluşlarının yanında üniversitelerin ve de özellikle eğitim fakültelerinin sessizliği ya da vurdumduymazlığı garip değil mi?

Oysa bu değerler, çağımızda hiçbir topluma yakışmadığı gibi, Türkiye’ye de yakışmıyor.

[email protected]