Türk-Alman Üniversitesi!

Anlamakta güçlük çektiğim konulardan biri, olur-olmaz yerde sevinmemiz değil de, dertlenmemiz gereken yerde sevinmemiz. Örneğin Türk-Alman üniversitesi kuruluyor diye seviniyoruz. Hatta Cumhurbaşkanı bile koşarak temel atma törenine gelip bir de nutuk atıyor.

Neden seviniyoruz?

“Türkiye’de yeteri kadar üniversite yok, ohhh yeni bir üniversite daha açıldı” diye mi?

“Öğretim dili Fransızca olan bir ve İngilizce olan 13 üniversite varken bir de öğretim dili Almanca olacak üniversitemiz oldu” diye mi?

Adı Türk-Alman Üniversitesi olsa da, öğretim dilinin Türkçe olmamasına mı?

Temel atma töreninde konuşan Cumhurbaşkanının Alman Cumhurbaşkanına, “Aziz dostum” demesine mi?

Türk-Alman Üniversitesi karşılığında Türkiye’nin de İstanbul Teknik Üniversitesi aracılığıyla Berlin’de bir üniversite açacağı ve bu üniversitenin öğretim dilinin Almanca ve İngilizce olacağı söylenmektedir. Türk-Alman Üniversitesi’nin temeli atılırken, Berlin’de açılması söz konusu olan üniversite için henüz somut bir adım atılmış olmamasına mı sevineceğiz, bu üniversitede de öğretim dilinin Türkçe olmayacağına mı?

Osmanlı yabancılara okul açma izni vermeye taa 16. yüzyılın sonlarında 1583’te başlamış. İlk kez Fransa’ya verilen bu imtiyaz daha sonra İtalya, ABD, Almanya ve Avusturya gibi pek çok devlete de verilmiş. Yabancıların açtıkları Katolik ve Protestan okullarının sayısı 1800’lerin sonlarında birkaç yüzü bulmuş. Osmanlının bu imtiyazları çok yerinde uygulamalardı da şimdi biz benzer imtiyazları verdiğimize mi seviniyoruz?

Neden seviniyoruz? Bu üniversitenin temelinin, İstanbul’un nazım imar planına göre Beykoz’da “yeşil alan” olan bir bölgede atılmasına mı? Bu arazinin üniversiteye tahsis edilmesinin yasal olmamasına mı? Bu alanda üniversite açarak “Beykoz’un ormanlık alanlarının, doğal dokusunun, su havzalarının, sit alanlarının ve yeşil alanlarının ‘rant’ beklentisiyle imara açılmasına” ve “Çevre tahribatına yol açacak” olmasına mı? Geçmişten bu yana var olan benzeri keyfiliklerin yeniden yaşanmasına mı? Hukuka aldırmamanın, “ben yaptım oldu” anlayışının giderek yaygınlaşmasına mı?

Osmanlı padişahları, istediği fermanı çıkarmak, istediğine istediği toprak parçasını vermek ve istediğinin de kellesini almakla ünlüydü. Şimdi 21. yüzyılda, kendilerine padişah, İslam dünyasının lideri gibi sıfatlar yakıştırılan yöneticilerimizin bu tür keyfi kararlar vermesine mi seviniyoruz?

Niye seviniyoruz?

Cumhurbaşkanı temel atma töreninde (22 Ekim 2010), “Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin ne kadar çeşitli ve güçlü olduğunu düşündüğümüzde, böyle bir üniversitenin eksikliğini hepimiz hissederiz” diyor! Bu eksikliğin giderildiğine mi seviniyoruz?

Bu anlayışla, Irak’la, İran’la, diğer İslam ülkeleriyle, Yunanistan’la, Çin ile vb ülkelerle ilişkilerimiz güçlendiğinde de onlarla ortak üniversite açılacağı için mi? Yabancılarla açacağımız (böylesine) ortak üniversite sayısı çoğaldıkça, sevincimiz de artacak mı?

Cumhurbaşkanının dediği gibi, “Türk-Alman Üniversitesi’nin en güçlü ticari ortak ve güçlü müttefik Almanya ile ilişkileri taçlandıracağı” için mi? Almanlarla “bilimsel işbirliği”(!) yaparak, her alanda ve de daha çok tahribat yapılacağı için mi?

Eğitim bakanımızın dediği gibi, “Türk-Alman Üniversitesi, ülkemizin ve globalleşen dünyanın ihtiyaç duyduğu insan gücü ve teknolojinin gelişmesine çok değerli katkılarda” bulunacağı, yani daha anlaşılır bir söylemle, bizi sömüren güçlerin insan gücü gereksinimini karşılayacak olmamıza mı sevineceğiz?

Niçin seviniyoruz?

Bilindiği gibi Galatasaray Üniversitesi, Fransa’dan destek alan ve öğretim dili Fransızca olan “ayrıcalıklı bir devlet “ üniversitesidir. Bu üniversite alacağı öğrencisinin yüzde 50’sini Galatasaray Lisesi mezunlarından, yüzde 25’ini Fransızca öğretim yapan yerli/yabancı özel okul mezunlarından ve yüzde 25’ini de geri kalan 5-6 bin lise mezunundan seçmektedir. Bir başka deyişle, bu üniversite her yıl Galatasaray Lisesi mezunu sayısının iki katı kadar kontenjan belirlediğinde, baraj puanını geçen bu lise mezunlarının her biri Galatasaray üniversitesine girebilmekte, Fransızca öğretim yapan diğer okul mezunlarının bu üniversiteye girme şansı yaklaşık yüzde 25 olurken, öğretim dili Fransızca olmayan lise mezunlarının şansı ise, yüzde ve binde değil de, on binde 2 kadar olmaktadır. Büyük bir olasılıkla benzeri hukuk dışı bir uygulama öğretim dili Almanca olan okullar için de getirilecektir. Bu haksızlık mı sevinilecek bir durumdur?

[email protected]