Türban (I) !

Yaşı 25'ten büyük olanlar, çocukluklarında türbanla başını örten kadınlar yerine başörtüsü kullanan kadınları anımsarlar. Şimdilerde olduğu gibi, o yıllarda da yoksul yörelerde ve eğitim görmemiş kesimler arasında çarşaflı kadınlar da görülürdü. Başörtüsü kullananlar, "Aman saçımın teli görünmesin" telaşında ya da korkusunda değildi. Başörtüsünün ucundan kenarından bir tutam saç görülebilirdi. Analarımız, ninelerimiz, ablalarımız ve okula gitmemiş/ gidememiş kesimler arasında başörtüsü kullananlar yaygındı; ancak okula gidenler, biraz da okula gitmenin coşkusuyla ve çağdaşlaşma sürecine adım atmanın heyecanı ile başlarını örtmezlerdi. 

Gün geldi, bir Amerikan firmasında çalışan (ve sonradan bir süre Morison Süleyman olarak anılan) Demirel birden siyasete atıldı, partisinin başına geçti ve 1965 genel seçimlerini kazanınca da başbakan oldu. Eğitim içerikli ilk icraatlarından biri, din dersini liselerde seçmeli ders yaparken, dini açıdan imam olmayacak kızlara imam hatip okullarının kapısını açtı. 1967 yılında, sanırım adı Şule Yüksel olan bir bayan, birilerinin desteği ile ilçe ilçe dolaşıp kadınların başlarını örtmesi için propaganda yapmaya başlamıştı. O günlerde bir kız öğrencinin başını kapatarak Isparta İmam Hatip'te okumak istemesi dava konusu olmuştu. Öğrenciye istediği izin verilmemişti; ancak, bu konuda, "Yönetmelik gereği başı kapalı olarak okula gidilmez" yorumunu yaparak öğrencinin isteğini kabul etmeyen Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'nde şube müdürü olan ilahiyatçı Ömer Okutan görevden alınmıştı. 

Yıllar içinde, imam hatiplerde, kızların din derslerinde örtünmesiyle başlayan uygulama, tüm derslerde örtünmeye dönüştü. 12 Eylül yönetimi imam hatiplere üniversite kapısını açınca başı kapalı olarak üniversiteye gelenlerin sayıları da artmaya başladı. 

Doğramacı, önce, 20 Aralık 1982 tarihli bir genelge ile başı kapalı olarak üniversiteye gelinmesini yasakladı. 10 Mayıs 1984'te "modern türban" ile örtünmeyi serbest bıraktı. 8 Ocak l987'de, "çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmak" üniversitede disiplin suçu sayıldı. 4 Aralık 1988'ta "dini inançla boyun ve saçların örtü ya da türbanla kapatılması" suç olmaktan çıkarıldı. Bu arada, ilgisiz bir yasaya eklenen dinsel inanca dayalı giysi serbestliği sağlayacak ek madde Anayasa Mahkemesi tarafından 7 Mart 1989'da iptal edildi. 25 Ekim 1990'da bir başka yasaya eklenen benzeri bir madde de 9 Nisan 1991'de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Üniversitelerde türban konusuna pek özen gösterilmezken, 28 Şubat 1997 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı kararları doğrultusunda YÖK Başkanı Gürüz bu konuya ağırlık vermeye başladı. Türban yasağına karşı yerel mahkemelerde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açılan davalar, türban kullanımının anayasaya ve laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildi. 

Son yıllarda, üniversitede türban yasağı sürerken üniversiteli olmayan kadınlar arasında da türban kullananlar giderek çoğalmaya başladı. Hatta pek çok İslam ülkesinde 1990'larda türbanlı kimseler pek görülmezken, şimdi türban bir zorunluluk dayatılır hale geldi. 

İnançları kendi çıkarları için kullanmak isteyen dinciler kadar, liberaller de türbanı destekliyor. Haydi dinciler neyse de, bu liberaller bir alem oluyor. "Mesele öyle sembolik ki, türban mı yoksa başörtüsü mü dediğiniz önemli oluyor. ... Kiminki türban, kiminki başörtüsü, eninde sonunda keyfi bir tanım" diyorlar (Radikal İki, 9 Aralık 2007; s.3). Türbana, türban değil de başörtüsü denmesini istiyorlar. Türbana (iki sözcüğü birbirinden ayırarak) baş örtüsü demek yanlış değil tabii; ne de olsa, türban da, eşarp, çarşaf, burka, puşi, serpuş ve başörtüsü gibi başı ve saçı örten bir şey; ancak (sözcükleri birleşik söyleyerek) başörtüsü demek doğru değil. Biliyorsunuz bu sözcüklerin her biri kullanma biçimini, kullanımdaki bir ayrıntıyı betimliyor; çarşafın da baş örtüsü olarak kullanılabildiği halde başörtüsü olmadığı gibi, türban da başörtüsü değil tabii. 

Başörtüsü kullananlar için, saç telinin görünmesi genelde günah konusu değil. Türban kullanan öyle mi, tek bir saçının ucunu gösterse günah olacağını düşünüyor, günaha gireceğine inanıyor. Saçının telini göstermemek için bir de türban içinde ek bir bant kullanıyorlar. Siyah/koyu/açık renkli bantsız türban var mı? Saçlarını ayrıca bantla örten başörtülü var mı? Öyleyse, neden türban başörtüsüdür diyorlar? Bu tür söylemlerle ne elde etmek istiyorlar?

Ortaöğretime giden kızlarımız (özellikle yatılı okullarda) ve cemaat dershanelerinde yığınlar halinde, nasıl oluyorsa, türbanı öğreniyorlar! Özellikle AKP iktidar ile birlikte, bir bakıyorsunuz, öğrenciniz, kapıcının karısı, komşunun kızı türbana bürünmüş. Kız çocuklar, belli bir yaşa gelince, "Aman başımı kapatayım" diyerek yarışırcasına başlarını mı kapatıyorlar; birden bire vahiy inmişçesine, "Ben türban kullanacağım" mı diyorlar? Başlarını kapayan gençler, ninelerini, annelerini, ablalarını ve komşu teyzelerinin kullandığı başörtüsünü değil de "türbanı" seçiyorlar. Kur'an'da saçınızı göstermeyin mi deniyor; saçların türbanla kapanması mı emrediliyor? Din adamlarının bir bölümü, "Dinimizde böyle şey yok, saçın örtülmesi emri yok" diyorlar. İlahiyat fakültesi dekanlığı yapan kadınlar başlarını örtmüyorlar. Genç kızlarımız nedense bu yoruma itibar etmiyorlar da yığınlar halinde türbanlaşmayı yeğliyorlar? 

Sizce türban seçimi özgür iradeleriyle mi oluyor? Türbanın görüntüsüne çekiciliğine mi kapılıyorlar? Bir kaç istisna dışında, siz kızlarımızın, ilim ve irfan sahibi olmuş genç beyinlerin, hem de günümüzde, isteyerek ve koşarak türban takmanın peşine düşeceklerini mi düşünüyorsunuz? Yoksa birileri, ailesi, komşusu, mahallelisi, imamı, hocası, tarikatçısı onlara saç telini göstermenin zinnah günah ve saç örtme tekniğinin de türban olduğunu mu öğretiyor, bu konuda onlara baskı mı yapıyor?

Bir başka liberal kalkıyor, "Baş örtmede 'türban' kullanımı genç kızlığa adım atmanın, ailenin ataerkil kabuğunu kırmanın, erkek despotizmi karşısında nefes alacak bir alan açmanın; ve aynı zamanda sosyalleşmenin, boş zaman kullanımının, kendi kültürünü üretmenin ve paylaşmanın mümkün kılınması demek..." diyor (Zaman, 21 Aralık 2007; s.22). Başörtüsü geleneksel ama dinselden çok kültürel bir kullanım olduğu halde türbanın dinsel temelli bir kullanım olduğu yadsınıyor. Türban, kadının erkekle yan yana oturduğunda ve kadın-erkek tokalaştığında namusun elden gideceğini ve erkeğin üstünlüğünü kabullenenlerin (ya da öyle gösterenlerin) yeğlediği bir uygulama değil mi? Dinde, "Kadın erkek ayrı ayrı oturmalı" biçiminde bir kural var mı? Dinde bile olmayan kimi uygulamaları benimsemenin neresi başkaldırı Allah aşkına? Siz hiç işsizliğe, zamlara, ücret azlığına, emek sömürüsüne, çocuk istismarına, töre cinayetlerine, AB/ABD/DB/IMF'ye karşı çıkan türbanlı kalabalıklar gördünüz mü? Bu mu başkaldırı?

Televizyonlarda, 70,5 milyonluk bir ülkenin başbakanı cumhurbaşkanının türbanlı eşiyle tokalaşmıyor ya da tokalaşamıyor!!! Haydi, başbakanın eğilimi biliniyor, ya sanayicilikten gelen yeni bakana ne oluyor, o da tokalaşamıyor! Erkekleri, türbanlı "first lady" ile tokalaşmaktan alıkoyan şey, türbanın sağladığı başkaldırı mı?